İsmail Kahraman - Nallıhan Yeşilyurt köyünde Hacet Bayramı coşkusu
Orta Asya’dan Anadolu’ya bir çok kültür geleneğimiz ve manevi değerlerimiz bulunmakta bunlardan biriside nevruz kültürü ve hacet bayramı geleneği. Anadolu da halen hacet bayramı gelenekleri sürmekte. Bayram dolayısıyla Nallıhan Yeşilyurt köyünde hacet bayramı geleneğini de coşkuyla yaşadık.
Köy Muhtarı Emin beyin daveti ile bayramın ikinci günü Nallıhan Yeşilyurt köyündeydik. 700 yıllık tarihi geçmişi olan köyde, Hacet bayramı geleneği asırlardan beri devam ediyor. Yağmur duası anlamına da gelen hacet bayramı Nallıhan kaymakamının katılımı ile coşkuyla kutlandı. Türkiye’nin bir çok yerinden Yeşillyurtlular köye toplantı. Hem kaymakam hem muhtar konuşmalar yaptılar. Bize de söz verdiler.
KÖYLERİN İSMİ DEĞİŞMEMELİ
Yeşilyurt köyü tarihi bir köy. Eski adı Haremi. Hacet bayramında da yaptığım konuşmada bu konu üzerine değinerek köyün adının etrafındaki Horasan ereni Allah dostu evliyaların 7 ayrı yerdeki türbelerin bulunması dolayısıyla saygı gösterilmesi gereken köy anlamına gelen Haremiden aldığını söyledim. Büyük şehir yasası ile köylerin mahalleye çevrilmesinin yanlış olduğunu mutlaka köy kültürünün yaşatılması gerektiğini altını çizdim. Konuşmamız davetliler tarafından büyük ilgi ve kabul gördü. Ayrıca köyde belgesel çekimleri de gerçekleştirdik. Belgesel haber ajansı olarak köyden ilk kez canlı yayın yaparak köyün tarihin ve kültürü ile ilgili bilgiler verdik. Canlı yayını facebook adresimizden izleyebilirsiniz.
BEYBEZARINDAN NALLIHANA DEVRİ ALEM
Sonuç olarak gazetecik ve belgeselciliğimi bayramdan görev alarak kabul edip göreve devam ettim tarihi düşüp zamana noterlik yaptım.
Ankara’nın Beypazarı ve Nallıhan ilçelerinde belgesel çekimleri ile geçirdim. Tarihi ve turistik yerleri gezip, köylerde insanlarla görüştük. Ankara ve ilçeleri gerçekten görülmeye değer. Özellikle Beypazarı ve Nallıhan ilçeleri Gebze’den 3 saat uzaklıkta.
Nallıhan ilçesi Yunus Emre’nin eğitim gördüğü Taptuk Emre’ninde memleketi. Nallıhan kaymakamlığı ve belediyesi geniş bir şenlikle Yunus Emre’yi anma günü düzenlemişler. Köylerde hacet bayramı adı ile asırlardan beri devam eden geleneklerimiz yaşatılıyor. Emekli olan insanlarımız doğdukları köylerdeki evlerini restore ediyorlar. Deyim yerindeyse köye dönüşler başlamış. Köylerde hareketlilik ve şenlikleri görmenin mutluluğu içerisinde buradan döndüm. Beypazarı kültür tarihimizin önemli bir taşı.
Beypazarı’nda bir sürpriz ile daha karşılaştık. 1960’lı yıllarda Çayırova ziraatta eğitim gören, değerli bir ziraat adamı.... Bizlere Çayırova ziraat ile ilgili önemli bilgiler verdi. Türkiye’nin ilk ziraat okulu olduğuna dikkat çekerek, buranın ranta kurban gittiğini Devr-i Alem kameraların anlattı. Kendisi ile çok önemli bir röportaj yaptık. Tarım ve ziraatın önemli olduğunu belirtti. Çayırova ziraat alanının tarım ve ağaç müzesi olarak kültür tarihimize kazandırılmasını istedi. Sizleri Ankara ile ilgili hazırladığımız Beypazarı’ndan Nallıhan’a Devr-i Alem belgesel senaryo metni ile başbaşa bırakıyoruz.
Yazının tamamını internet sitemiz www.gebzegazetesi.com internet adresinden okuyabilirsiniz….
Gelin tanış olalım...İşi kolay kılalım...Sevelim sevilelim...Dünya kimseye kalmaz...’
Devr-i Alem, geçmişi kültür ve medeniyet tarihimiz de 13. yüzyıl erenlerinden Yunus Emre’nin dizeleri kadar köklü olan, medeniyetler beşiği bir yere götürüyor sizleri... Öyle bir yer ki burası, bin yılları, beş bin yılları devire devire bu günlere gelmiş, kökleri tarihin derinliklerine uzanan koca bir çınar. Adım başı tarih. Adım başı geçmişten izler taşıyor.Adım başı doğal güzellik yurdu burası.Adım başı kültür, adım başı yaşam.Her an yeniden keşfedilmeye hazır. Burası Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara.Sevmek tanımakla başlar diyor, Anadolu’nun, binlerce yıllık kültür ve medeniyet tarihine beşiklik yapmış olan Ankara yı daha iyi tanımak ve anlamak için yollara çıkıyoruz. Ankara Umutla ve özlemle uzatıyor elini bizlere. Geçmiş’ den bugünü Ankara gelenlere kucak açıyor ve şu dizelerle bize hoş geldin dercesine ‘Ben Ankara yım ‘ diye dile geliyor...
BEN ANKARAYIM..
Ben, İçe Anadolu dağlarının süsü,
Kültür tarihi ile kaynıyor içim
Ben, isimsiz şehitlerin yeşil örtüsü,
İbret için Tarihimi yeniden yazacağım
Ben Yıldırım Bayazıt ve Emir Timur hanlarım
Ben Selçuklu’ dan Osmanlıya kültür kentiyim,
Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’yım
Dalları filizlerle bezeli yaşlı bir çınarım .Her gün yeniden doğuyorum. Geçmişim tüm kültürleri kucaklar Adım ne olursa olsun binlerce yılın kültürlerinin birikimiyim. Ben tarih den ders ve ibret alınması gereken bölgeyim. Dağları, yaylaları ve köyleri ile tarihlerin tekerrür etmemesi için adeta tarihini yenden yazarak ‘Tarih’ den ders ve ibret alınmasını isteyen yerim. Ben Anadolu kültürlerinin birleşkesi, yolların kavşak noktası geleneksel el sanatları ve mimarisi ile Türkiye nin adını dünyaya duyuran yerim.
Kökleri tarihin derinliklerine uzana koca çınar karış karış taşına toprağına vurgun olduğumuz güzel vatan Anadolu. Bin yılları, beş bin yılları devire devire bu güne gelmiş bir medeniyetler beşiği Anadolu. Adım başı tarih. Adım başı geçmişten izler taşıyor. Adım başı doğal güzellik yurdu burası. Adım başı kültür folklor yaşam olan Anadolu’nun merkezi ve Türkiye’nin başkenti Ankara , Her an yeniden keşfedilmeye hazır. Ankara’nın nesini seviyorsun diyenler İstanbul’a dönüşü diye cevap verirler. Ama ben öyle cevap vermiyorum. Ankara önemli bir şehir. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne Ankara tarihimizin kilometre taşı, kuruluş ve kurtuluş destanları yazılan Yıldırım Beyazıt Han ve Timur Han arasında yaşanan Ankara meydan muharebesiyle tarihimizin hüzünlü bir sayfasıdır. Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş destanının yazıldığı, Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının bütün emperyalist güçler ve düşmanlara rağmen yeni bir devleti hayata geçirdikleri ilimizdir. Ankara’nın özellikle kalesi Selçuklu Medeniyeti’nin ihtişamlı geçmişini yansıtır.
Ankara’nın en kadim, en eski ve en köklü yeri Ankara kalesidir. Tarihi evleri, dar sokakları, camileri ve surlarıyla Selçuklu Medeniyeti’nin ihtişamını yansıtır. Ankara’yı Ankara kalesinden seyretmek gerekiyor. Her fırsatta Ankara kalesine çıkıp, Ankara kalesinden Ankara’yı dört mevsim doya doya yaşamalıyız. Ankara’nın resmi binaları tarihi mekanları, gökdelenleri özetle Ankara’nın her şeyini Ankara Kalesi’nden seyrine doyum olmaz. Ankara’nın manevi tarihimizde ki önemi de büyük. Ahi Evran her ne kadar Kırşehir ile anılsa da Ahi Evran’ın gerçek diyarı Ankara. Ankara kalesinde ki Selçuklu mezarlığı, Hacı Bayram külliyesi, tarihi camiler, Tacettin dergahı, Ankara’nın manevi kimliğini ortaya koyuyor. Eski TBMM’nin Ulus’ta ki tarihi binası ise milli tarihimizin sembollerinden. Türkiye devletinin kuruluş önsözü. Eski TBMM binasını gezdiğinizde kendinizi bir anda kurtuluş savaşı yıllarında hissediyorsunuz. Devr-i Alem tv kameraları ile Ankara Turumuz başlıyor.
Her biri birer tarih ve kültür mirasımızı simgeleyen Ankara’nın bir birinden önemli ilçelerini hatırlayarak belgesel çekimlerimize başlıyoruz. Altındağ, Etimesut, Gölbaşı, Keçiören, Mamak, Sincan, Yenimahalle, Akyurt, Ayaş, Bala, Beypazarı, Çamlıdere, Çubuk, Elmadağı, Evren, Güdül, Haymana, Kalecik, Kazan, Kızılcahamam, Nallıhan, Polatlı, Şereflikoçhisar..Burası Ankara. Yüzyıllara meydan okuyan tarihi kalesiyle, tepeleriyle, doğasıyla, geleneksel evleri ve sıcak insanlarıyla, Türkiyenin en büyük en gelişmiş şehirlerinden. İnsanlık tarihinin en eski yerleşim yerlerinden birisi. Türkiye’mizin hızla büyüyen ve gelişen başkenti. Anadolu’nun kalbi. Ankara... Ankara’nın doğusunda Kırıkkale ve Kırşehir, kuzeyinde Çankırı ve Bolu, kuzeybatısında Bolu, batısında Eskişehir, güneyinde Konya ve Aksaray illeri bulunuyor.Ankara’nın Doğusunda Kızılırmak bereketli akar. Batısında Sakarya nazlı nazlı akarken kültür ve medeniyet tarihimizin Sakarya destanı dile gelir ve şu misraları söyler...
‘İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akar ya ... Bir yanda akan benim diğer yanda Sakarya’...
Ankara’nın Kuzeyinde ormanlarla kaplı yiğit ve mert bir halk kahramanından alan Köroğlu dağları heybetle yükselir.. güneyinde ise temizliğin simgesi Tuz Gölü teknesi sakin sessiz.. İşte Ankara kuzeydeki dağlık-ormanlık alanlarla kurak Konya Ovası arasında bir geçiş bölgesi..Geçmişi çok eskilere dayanan Ankara’nın ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmiyor. Değişik Medeniyetler gelip geçmiş buradan. Hititler, Frigler, Lidyalılar, Galatalar, Bizanslılar gelip geçmiş, sonunda İslam Orduları ilay-i kelimetullah için bölgeye akınlar düzenlemişler. Selçuklu ve Osmanlı medeniyetine beşiklik edene Ankara Türkiye Cumhuriyetine kuruculuk ve başkentlik yaparak Kültür ve medeniyet tarihimizdeki şanlı yerini aldı.Malazgirt zaferi sonrasında Ankara da kapılarını ardına kadar Türk akıncılarına açar. Osmanlı ipmaratorluğu döneminde Ankara güzel günler yaşadı. 15. yüzyılın başlarında Hacı Bayram Veli gibi büyük bir gönül insanını bağrında yaşattı. 1352 yılında Ankar’nın Solfasol köyünde dünyaya gelen Hacı Bayram Veli uzun bir tahsil döneminden sonra 35 yaşında bir medrese açarak sohbetleri ve şiirleriyle gönüldaşlarının manevi susuzluğunu giderdi. Tarihler 1402 yılını gösterdiğinde Ankara müthiş bir savaşa sahne oldu. Timur han ile Sultan Yıldırım Beyazıt arasındaki Ankara savaşı Ankara’nın çehresini değiştirdi. Savaş sonunda Yıldırım Beyazıt yenilmiş ve esir edilmişti. Ankara için daha doğrusu Osmanlı devleti için bir fetret dönemi başlamıştı. Mehmet Çelebinin oğlu Sultan 2. Murat Anadolu birliğini yeniden sağladı. 19. yy sonlarında başlayan demir yolu çalışmaları sonunda, 1892 yılında ilk tren Ankara’ya geldi. Şehir canlılık kazandı.
Birinci dünya savaşı ağır bir yenilgiyle sonuçlanmıştı. Yurdun dört bir yanı işgal altındaydı. İstanbul, işgal altındaydı ve Yunan orduları durmadan İç Anadolu’da ilerliyordu... 27-Aralık-1919´da Gazi Mustafa Kemal Samsun´dan başlayan Anadolu yolculuğunu Ankara´ya gelerek tamamladı. Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra, Mustafa Kemal Paşa, Heyeti Temsiliye Merkezini Ankara’ya taşıdı. Ankara’nın coğrafi konumu buna müsaitti. 23 Nisan 1920’de TBMM açıldı.Mehmet Akif Ersoy’un İstiklal marşını yazdığı Tacettin Degahı, bu gün sıhhiyede. Yüksek avlu duvarları ile çevrili bahçesine küçük avlu kapısından giriliyor. Mehmet Akif’e ait şahsi eşyalar burada sergileniyor.13 Ekim 1923´te "Türk Devleti´nin makamı idaresi Ankara şehridir." Denilerek Ankara resmen başkent oldu. ardından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet Ankara’da ilan edildi.Ankara müzeler kentidir. Agıston tapınağı, Roma dönemi eserlerinden Hacı bayram veli Camiyi bitişiğinde. Burası yoğun bir ziyaretçi akınına uğruyor.Ankara’nın Çankırı caddesinde Maliye okulunun yanında bulunan Büyük Roma hamamı önemli tarihi yapılardan bir başkası.Müzeler kültür ve tarih zenginliğinin sergilendiği yerler. Ankara’da Etnoğrafya müzesinden başka birden çok müzeye rasltlarsınız. Bu müzeler yılların tarih birikimi günümüze aktarır. Bunlardan Anadolu medeniyetleri müzesi Dünyanın önemli birkaç müzesi arasındaki yerini almış. Kültür ve medeniyetlerle milli mücadele dönemleriyle yakından ilgilenenler için Gordion müzesi, Ogüst mabedi, Kurtuluş savaşı müzesi ve Cumhuriyet müzesi dikkat çeker.
Hacı Bayram Türbesi içinde, Hacı Bayram ve yakınlarına ait 8 sandukanın bulunduğu ünlü bir ziyaret yeri. Eğer buraya yolunuz düşerse büyük gönül insanın türbesini ziyaret etmeden ayrılmayın. Ankara’ya gelinir de Ankara kalesi görülmez mi’ Kale dik yamaçlar üzerine kurulmuş bir kartal yuvasını andırır. Kale içindeki Alaaddin camii çevresine yapılan evler zamanla kentin çekirdeğini oluşturdu.Ankara’nın Eski geleneksel evleri görülmeye değer. Ahşap kerpiç veya tuğladan inşa edilmiş bu evler tarihe meydan okur gibi hala ayakta duruyor.Ankara şehir merkezine çok yakın olan Gölbaşı, şehrin önemli ilçelerden biri.. Eğer piknik yapmak isterseniz gölbaşı piknik için uygun bir yer. Ayaş apayrı bir yer. Ayaşın suları kaplıcaları bambaşka. Sadece Ayaş mı Kızılcahamam da kaplıcalarıyla gelenlere şifa dağıtıyor.Şereflikoçhisar’da geleneksel eğlenceleri görmeniz mümkün. Cirit oyunları, deve güreşleri, bir zamanlar düğünlerin ve bayramların geleneksel eğlenceleri arasında yer alırdı. Kurtuluş savaşında da Koçuhisar "şerefli" ünvanını kazandı.Ankara’nın güney batısındaki Polatlı ilçesi 1926 yılından beri ilçe merkezi olarak hızlı bir gelişmenin içinde. Polatlı kurtuluş savaşında milli mücadelede var gücüyle çarpışmış bu yüzden kurtuluş tarihimiz açısından önemli bir ilçe.Denizden yüksekliği 1855 metre olan Elmadağ’ına uzanıyoruz. Burası bir kış sporları merkezi. Ankara’ya uzaklığı yalnız 18 km olan Elmadağındaki kayak tesislerinde kayak sporunu gerçekleştirmeniz için her türlü imkan var. Beypazarı ve Nallıhan’ın kültür tarihimizde çok ayrı bir yeri vardır. Sevgi’nin simgesi Yunus Emre’nin eğitim gördüğü Tapduk emre dergahi ve Bacım Sultan külliyesi Ankara’nın Nallıhan ilçesindedir.
Unutmadan Ankaradaki şehitlikleri de ziyaret etmelisizin. Harbiyeli Şehitler anıtı, Cebeci Askeri şehtiltiği, Kore şehtiler Anıtı, Sakarya Şehitler anıtı, Devlet mezarlığı gibi şehitlikler Vatan için şehit düşmüş şehitleri bağrında saklıyor.Ankara tarihi dokusuyla, geleneksel evleri, yeşil güzel parklarıyla, meclisiyle, bakanlıklarıyla, geleneksel folkloru ve halk türküleriyle, modern görünümüyle ve en önemlisi başkent oluşuyla gezilip görülmeye değer iller arasında yer alır. Ankara’nın misafirperver halkı sizi kucaklamaya hazır. Ankaradaki gezimizi tamamlayarak Beypazarı ilçesine doğu yola çıkıyoruz.
KÜLTÜR TARİHİMİZ’DE BEYPAZARI
Beypazarı, İç Anadolu Bölgesi´nde Ankara´ya bağlı bir ilçe. Ankara´nın 98 km. batısında, denizden ortalama 700 m. yüksekliktedir.Beypazarı’ nın adı Osmanlı Devleti´nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel kemiğini oluşturan tımarlı sipahi merkezleri´ nden birisi olan Beypazarı, yöredeki sipahi beyine ve ticari, ekonomik hayatın yoğunluğuna istinaden Beğ Bazarı diye adlandırılmıştır.Beypazarı, Roma döneminde, İstanbul´u Ankara ve Bağdat´a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunmaktaydı. Bilinen ilk adı "kaya doruğu ülkesi" anlamına gelen Lagania idi ve Bizans İmparatorluğu´nun piskoposluk merkeziydi.
Beypazarı pekçok çok eski uygarlıklara ev sahipliği yapmıştır. İlk yerleşimi işaret eden net bilgiler bulunmamakla birlikte yerleşim yeri olarak kullanılmasının eski çağlara dayandığını gösteren bulgular vardır. Bu yüzden üzerinden değişik hakimiyetler gelip geçen Beypazarı topraklarında biriken tarih farklı kültürlerin izlerini taşımaktadır. Beypazarı’nın Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde deyinmeden geçemediği tarihi önemi, bu farklılıklarla beslenmiştir.Eski bir yerleşim yeri olan Beypazarı topraklarında, sırasıyla Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, Anadolu Selçuklu ve Osmanlıların egemen olduğu bilinmektedir.Selçuklular döneminde Beypazarı, İstanbul - Bağdat yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Beypazarı, Sultan Orhan gazi’nin Ankara´yı alması ile Bursa’ nın eski adı olan ve Farsça da bey ve paşa anlamına gelen Hüdavendigâr ,Bursa Sancağı´na bağlanarak Osmanlı yönetimine geçmiştir. Osmanlı devlet yönetiminde şeyhul islamların maaşları ‘nın Beypazarı esnafının ödendiği vergilerden ödenmesi önemli bir devlet geleneğiydi.
1071 den sonra Türklerin Anadolu’yu vatan yapmaları ile Beypazarı Türkmen boylarına yurt yuva olur. Beypazarı ve Nallıhan bölgelerine gelen Türk boylardan en önemlisi Kayı Boyu´dur. Selçuklu Sultanlığı kendilerine yurt olarak Beypazarı ve Nallıhan bölgelerini göstermiş, Gazi Gündüzalp yönetiminde ilk önce Ankara civarına yerleşmişlerdir. Osmanlı Devleti´nin kurucusu olan Osmanlı devleti’ nin kurucusu Osman gazi´nin dedesi Gazi Gündüzalp´in mezarı Beypazarı´nın Hırkatepe Köyü´ndedir. Devri alem kameralarını Beypazarına 25 Km. Mesafede olan Gazi Gündüz Alpın türbesinin bulunduğu Hırkatepe köyüne çeviriyoruz. Türbede sizler adına da fatihe okuyarak aziz ecdadımıza vefa borcumuzu ödemeye çalışıyoruz. Gazi Gündüz alpın türbesi’ nin bulunduğu köy ahşap evler ile bir tabloyu andırır. Beypazarı ve Nallıhan köyleri bir birine benzemekte. Köylerdeki evlerin mimarisi göz ve gönül ziyafeti sunmaktadır.
BEYPAZARI KONAKLARI
Beypazarı konakları ile meşhurdur. Genellikle iki ya da üç katlı olan konaklar yapılırken işlevsel ve kültürel detaylarla bezenmişlerdir. Bu evler zemin katları taş, üst katları ahşap iskelet içine ahşap veya kerpiç dolgu sistemi kullanılarak inşa edilmiş. Bahçesiz, küçük bahçeli ve büyük bahçeli olarak çeşitlilik gösteriyorlar. Cumbalı veya çoğunlukla "guşgana"lı yapılar olarak çıkıyorlar karşımıza.Bahçeli evlerin bir özelliği olan ve "çantı" olarak da bilinen "guşgana", tipik evlerinin en üst kısmında bulunan küçük bir bölüm. Bu bölüm inşaata yarıda kalmış hissi verse de aslında kasten o şekilde yapılandırılmıştır.. Guşganalar yazın sıcaktır; kışlık ihtiyaçlar kurutulur ve kış geldiğinde de o aylarda soğuk olan bu kısımda bozulmadan saklanır. Evlerin girişlerinde; "hayat" diye adlandırılan kısımda, kıymetli eşyaları yangınlardan, yağmacılardan korumak için kullanılan demir kapılı mahzenler yer almakta. Dışarıya küçük pencerelerle açılan zemin katta bulunan taşlıkta genellikle ocak ve yalak bulunur.
Bu kat, asıl yaşam alanı olan üst katlara ilk birkaç basamağı ahşap olan merdivenlerle bağlanır. Katlar arasında ulaşımı sağlayan merdivenlerin başında mamrak denen ve depo olarak kullanılan bölümleri örten kapaklar bulunmaktadır. Yöre dilinde çardak olarak adlandırılan sofa bölümü etrafında mutfak ve tuvalet gibi alanlar vardır. Bazı evlerdeki sofa etrafında dışa dönük eyvan, sekilik gibi düzenlemeler yapıda hareketlilik yaratan çıkmalar oluşturur. Sofalar geniş ya da kemerli pencerelerle aydınlatılmıştır.Beypazarı evlerinde yerel dilde "dinme dolap" diye adlandırılan ve katlar ve bölümler arasında yatay ve düşey servis sağlayan döner dolaplar vardır. Ev çatıları genellikle alaturka kiremitten yapılmıştır.Bahçelerin komşu evlerle neredeyse bitişik olması da halk arasındaki güven duygusunu düşündürüyor. Anadolu evlerinin genel mimari özellikleri ile birlikte gelişmiş olan konakların çamdan kapılarını aralayarak samimi, sıcak yaşantılara göz atabiliyor insan. Göz atmakla kalmayıp, içinde konaklayarak, konaklarda sunulan yöresel yemekleri tadarak bu yaşantıdan birkaç gün çalabilirsiniz.
SAĞLIK VE KAPLICA KENTİ BEYPAZARI
Kaplıca turizminin de marka olma yolunda hızla ilerleyen Beypazarı, AKREPOL MEGA KENT kaplıca tesisleri yöre mimarisine uygun inşat sistemi ile inşa edilmekte. Sağlık ve Kaplıca turizminde adını tüm düyaya duyuracak Beypazarı AKREPOL MEGA KENT Kaplıca tesisleri hakkında firma sahibi Ahmet Kuru beyden bilgiler alıyoruz.
Akrepol termal başkent Ankara’nın tarih ve kültür kenti Beypazarı´nda 1.350.000 m2 alan üzerine kurdu, 7 etaptan oluşan AKROPOL TERMAL MEGA KENT, Türkiye ve Avrupa´nın en büyük termal kent projesi. İçerisinde 36.000 adet devremülk, Beypazarı mimarisinede sadık kalınarak inşa edilmekte. özel yüzme havuzlu ultra-lüx villalar, hastane, rehabilitasyon merkezi, cami, fizyoterapist eğitim okulu, 110 dönüm üzerine kurulacak olan Avrupa´nın en büyük Aqua Parkı ve su oyunları merkezi, futbol, voleybol ve basket sahaları, tenis kortları, mini hayvanat bahçesi, binicilik kulübü, ayrıca 50.000 m2´lik sosyal tesisler içerisinde yer alacak. Türk Hamamı, Fin Hamamı, Sağlık üniteleri, Sauna, Termal Havuzlar, Çamur banyoları, Bay Bayan ve Karışık olmak üzere yüzme havuzları, spor merkezi, Spa, oyun ve eğlence salonları, buz pateni pisti, bowling, sinema salonları ve alışveriş merkezi ile kusursuz tasarlanmış bir mega yerleşimi olacak. Beypazarı´nın otantik mimarisinden esinlenerek inşa edilmekte. Akropol, Ankara İl Özel İdaresi´nden Beypazarı ve çevre bölgelerini kapsayan toplam 140 Milyon 270 Bin metrekare alan üzerinde Jeotermal Kaynak Su Arama Ruhsatını da alarak sağlık ve turizm alanındaki yatırımlarına devam etmekte.Beypazarı Türk el sanatları merkezi olarak da bilinmekte. Yıllar boyu gümüşü, bakırı, demiri, deriyi, ipeği işleyen Beypazarı halkı bu sanatlardan geçimini sağlamaya devam ediyor. Günlük yaşamın bir parçası olarak karşımıza çıkan el emeği göz nuru ürünler yalnızca turistlere hitap etsinler diye işlenmemekte; aynı zamanda, yöre halkının ihtiyaçlarına cevap vererek bir gelir kaynağı teşkil etmekte. Beypazarı, kültürü ve geleneklerini yaşatan, kendini bu işe adamış el sanatı ustalarıyla el sanatları tezgâhları turistik ve yaşamsal anlamda büyük önem taşımaya devam ediyor.
BEYPAZARINDA AHİLİK TEŞKİLATI VE YEMENİCİLİK
Beypazarı’na Ahilik yoluyla kazandırılmış bu sanat Beypazarılılar için oldukça eski bir uğraştır. Gümüş işlemeciliğinin en gözde sanat olduğu bu ilçede gümüş madeninin bulunduğu düşünülmesin. İlçeye gümüş başka illerden geliyor ve burada usta ellerle buluşup harika aksesuarlara dönüşüyor...Beypazarı’nda "ipekli bürgü" yöreye özgü dokuma olduğundan oldukça büyük önem taşıyor. Bürgü, kadınların örtünmek için kullandığı bir tür örtüdür ve çok eski dönemlerden beri dokumacılığın vazgeçilmez ürünlerindendir.
YEMENİCİLİK TARİHİN’DE BEYPAZARI
Deriden yapılmış kısa konçlu ayakkabı olarak tarif edilebilecek yemeniler Beypazarı’nda oldukça ilgili görüyor. Renk renk boyanmış deriler, ustalarının ellerinde biçimlenip ayaklara yarıyor. Yemenilerin de telkari işi takılar gibi, hem yurt içinden hem yurt dışından alıcısı mevcut. Aslen Beypazarlı olan Ayakkabı dünyası mağazalar zinciri sahibi Mehmet Akbacakoğlun’ dan Beypazarı’nın yemenicilik tarihi ile ilgili bigiler alıyoruz.Ankara´nın Beypazarı ilçesinde belgesel çekimlerimize tamamlayarak kameralarımızı 1402 yılın da Ankara Çubuk ovasında yaşanan tarihimizin hüzünlü bir sayfasına çeviriyoruz.
ANKARA ÇUBUK MEYDAN MUHAREBESİ , YILDIRIM VE TİMUR HANLAR...
Tarihler 28 Temmuz 1402. Çubuk’da yaşanan meydan muhaberesi devletler tarihimizin en acı olayıdır. Büyük imparatorluklar kurmuş İki yiğit ve kahraman devlet adamı, İmparator ve komutan Yıldırım han ile Timur han Çubuk Ovası’nda karşılaşırlar. On binlerce şehit verilir ve tarihimizin sonbaharı yaşanır. Yıldırım Beyazıt Han esir olur, Osmanlı Devleti’nde Fetret devri başlar.
Ankara-Çubuk Meydan Muharebesi Türk tarihinin kader anıdır. Çubuk savaşlarıyla ilgili bugüne kadar ciddi ve objektif bir araştırma tam olarak yapılamadı. Timur han’ı Osmanlı tarihçileri alaya almak için aksak Timur anlamına gelen Timurlenk dedi. Aslında Timur’da Yıldırım gibi büyük bir devlet adamıydı. Aslında tarihi yargılamadan haksız, haklı aramadan Çubuk savaşını araştırıp gelecek kuşaklara aktararak tarihten ders ve ibret almalıyız. Acaba Esenboğa havalimanı üzerinden Ankara’ya gidip gelenler, Esenboğa’nın bir Türk komutanının adı olduğunu çubuk isminin Selçuklu Komutanı’nın Unvanı olduğunu kaç kişi biliyor. Devr- i Alem belgesel TV ekibi olarak Çubuk savaşlarıyla ilgili ilk kez araştırma yapmak üzere Temmuz 2006 tarihinde Çubuk’a gitmişti. Melikşah köyünden Çubuk Ovalarını seyredip savaşların yapıldığı alanları Devri alem kamerası ve fotoğraf makinası ile tarihe not düşüp zamana noterlik yapmıştı.
Çubuk ovalarını seyrederken, Beyazıtı veli olarak’ da bilinen Yıldırım Beyazıt Han’ın Rumeli, Tuna boyları, Arnavutluk, Yunanistan ve Mora Yarımada yazdığı muhteşem zaferler ve fetih destanını hatırlarken, Alim ve evliyalar saygı ve sevgisi ile bilinen Timur Han’ın Türk İslam medeniyetinin Asya’da birliğini sağlamak için Hindistan, Afganistan, Pakistan, Maveraünnehir, Çin, Moğolistan, Hazar ve Karadeniz’in karşı tarafı Kafkaslar, Basra ve Bağdat’a kadar geldiğini düşünüyoruz. İslamın bayraktarlığını yapan bu iki önemli komutan ve devlet adamını fethettikleri coğrafya ve bölgeleri gezip görmekten ve tanıyıp bilmekten aciziz. Devri Alem belgesel program yapım ekibi olarak gerek Yıldırım Beyazıt Han ve gerekse Emir Timur han’ın fethettiği Türk İslam medeniyeti coğrafyazınin muhteşem eser ve izlerinin bulunduğu kültür coğrafyamızı gezerek Devri Alem belgeselleri ile TV ekranlarına getiriyoruz.Bu uğurda zorluk ve zahmetlere boyun eğmeden Türk-İslam dünyası ve Osmanlı coğrafyasında 70’den fazla devleti gezerek kültür ve medeniyet tarihimizi belgeselleştirip tarihe not düşüp zamana noterlik yapmaya devam ediyoruz.
Bugün biz belgeselcilere ve araştırmacılara düşen görev Tarihi ve tarihi şahsiyetleri yargılamadan, haklı haksız aramadan Allah resulü S.A.V’in buyurduğu gibi ‘Olan da hayır vardır.’ Sözünü hatırlayarak yaşanan ve yapılan acı olaydan hayır murat etmeli, her iki komutan ve Çubuk şehitlerini hayır ve şükranla yad etmeliyiz. Çubuk Savaşı’ndan, Yıldırdım ve Timur han’ dan alacağımız çok ders ve ibret olduğunu düşünerek milli şairin dizeleri ile Çubuk’daki tarih ve kültür gezimize devem ediyoruz.
Tarih tekerrürden ibarettir... İbaret alınsa hiç tekrar eder miydi’
Devr-i Alem kameraları ile Çubuk ilçesini gezdikten sonra şimdi de zamanı durdurup tarihden ders ve ibret almak için kameralarımızı zaman tünelinde 28 Temmuz 1402’de Ankara Çubuk ovasında yapılan Ankara meydan muharebelerine çeviriyoruz. Ankara Savaşı, tarihin gördüğü en büyük iki ordunun çarpıştığı, tarihin dönem noktası bir savaştır. Dönemin İki Büyük Türk komutanın yüreklere acı veren savaşı Çubuk ilçesinde yapılmıştır. Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid ile Timur arasında, Çubuk Ovası´nda yapılan muharebe Orta Çağ tarihinin en kanlı çarpışmalarından olan ve Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanan, Osmanlı Devleti´nin Fetret Devri olarak bilinen bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına yol açan savaştır.
Çubuk savaşı öncesi gelişen şartlara ve savaşın nedenlerine kısa bir göz atıyoruz. Osmanlı Devleti, daha çok Balkanlar´da genişlediği yıllar. Daha sonra Osmanlılar özellikle Anadolu´da hızlı ve kesin ilhaklara girişmişlerdi; aradaki çatışmalara karşın, Türk-İslam beylikleriyle daha yumuşak bir ilişkiyi gözetiyorlardı. Yıldırım Bayezid ise, İstanbul kuşatmasını sürdürürken, bir yandan da Anadolu birliğini sağlamak amacıyla çeşitli savaşlara girişti. Karamanlılara karşı kazanılan Akçay Muharebesi sonucu kazanılan zaferle Konya, Niğde, Karaman ve Develi Osmanlıların eline geçti; Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin´in öldürülmesiyle Sivas, Tokat, Kayseri ve Aksaray Osmanlı egemenliğine girer. Aynı yıl Memluk sultanı Berkuk´un ölümünden ve yerine çocuk yaştaki Nasıreddin Ferec´in geçmesinden yararlanan I. Bayezid, Malatya´yı Memluklerden alır. Dulkadiroğullarının elinde bulunan Kahta, Divriği, Besni ve Darende kaleleri de Osmanlılara geçmiştir. Osmanlı sınırları böylece Orta Fırat´a dayanmış oluyordu. Bütün bu fetihlerden sonra I. Bayezid, yenilgiye uğrayan yerel hanedanları tasfiyeye yönelerek, sıkı bir merkezi yapı kurmaya girişmiştir.. Yıldırım beyazıt Anadolu da güçlü bir devlet kurmaya çalışırken Timurhan’da Anadolu ya yönelik planlar yapmaktadır.
ANKARA SAVAŞININ NEDENLERİ
Türkistan ve Horasan coğrafyasında büyük ve güçlü bir devlet kuran Timur han, kendini İlhanlıların varisi sayarak Anadolu üzerinde hak ileri sürmekteydi. Bayezid döneminde Osmanlıların erken bir aşamada Ön Asya´ya dayanması Timur´un dikkatini çekti. Timur´un saldırılarıyla topraklarını yitiren Celayir sultanı Ahmed ile Karakoyunlu devletinin hükümdarı Kara Yusuf Osmanlılara sığınınca, Bayezid ile Timur arasında mektuplaşma başlara. Bayezid, Timur´un, Kara Yusuf ile Sultan Ahmed Celayiri´nin geri verilmesi yolundaki isteğini kabul etmedi. Osmanlılara gözdağı vermek isteyen Timur han, Bayezid han tarafından toprakları ellerinden alınan ve Timur´un devletinde kendilerine daha yakın bir sosyal düzen bulan Anadolu beylerinin de kışkırtmasıyla Sivas, Halep ve Şam´ı ele geçirdi. Timur´un Bağdat´a yönelmesi üzerine Bayezid de doğuya ilerleyerek Timur´a bağlı Mutahharten´in egemenliğindeki Erzincan ve Kemah´ı fethetti. Bu gelişme iki hükümdarın arasını iyice açtı. Bayezid´e bir elçi gönderen Timur, Kemah´ın Mutahharten´e Anadolu Beyliklerinden alınan yerlerin de sahiplerine geri verilmesini, Kara Yusuf´un teslim edilmesini ve Osmanlıların kendisine bağlanmasını istedi. Bayezid´in bu talepleri reddetmesi savaşın gerekçesi oldu.
ANKARA SAVAŞI NASIL BAŞLADI
Hem Balkanlar´da, hem de Anadolu´da yayılmış bulunan Osmanlıların harekat inisiyatifini ele alan Timur, 1402 başlarında Gürcistan´da yeniden büyük bir ordu topladı; Erzincan, Kemah ve Sivas üzerinden Ankara´ya gelerek kenti kuşattı. Ama Beyazıt’ın Tokat üzerinden Ankara´ya doğru yaklaştığını haber alınca, kuşatmayı kaldırarak Çubuk Ovasına çekildi. Fillerle desteklenen ordusu Beyazıt’ınkinden daha kalabalık ve askeri malzeme bakımından daha güçlüydü. On dört saat süren savaşın başlarında üstün görülen Osmanlı ordusu Kara Tatarlarla eski Anadolu beyliklerine bağlı askerlerin Timur´un saflarına katılmasıyla güç durumda kaldı. Bir tek Sırp müttefikleri Bayezid´i sonuna kadar terk etmediler. Muharebe, Timur´un lehine döndüğü sırada, I. Bayezıt´in oğullarından Süleyman Çelebi, Mehmed Çelebi ve Sadrazam Çandarlı Ali Paşa kuşatmayı yararak kaçmayı başardılar. Timur´un, Yıldırım´ın sağ olarak yakalanması isteği üzerine, savaşı yanında kalan üç yüz kadar askeriyle at üstünde çarpışarak sürdüren I. Bayezid, ancak üzerine ağ atılarak yakalanabildi ve esir alındı.
ANKARA SAVAŞI’NIN SONUÇLARI
Ankara Savaşı yenilgisi, Osmanlı Devleti´nin parçalanarak, devletin imparatorluk aşamasına geçmesinin 50 yıl kadar gecikmesine, Anadolu beyliklerinin yeniden kurulmasına ve Osmanlı tarihinde Fetret Devri olarak bilinen 11 yıllık bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına neden oldu. Ankara Savaşını genel olarak özetledikten sonra şimdide Türk devletler tarihimizin eşsiz iki kahramanı Yıldırım Beyazıt Han ile Emir Timur Hanı sizlere tanıtacağız. Devr-i Alem tarih ve zaman tünelinde kültür ve medeniyet tarihimizi araştırma yolculuğuna bir başka kültür coğrafyamızda devam etmek üzere Ankara´ya veda ediyoruz. Ankara ihtişamlı tarihi geçmişinin yanında , Çubuk meydan muharebesi gibi hüzünlü bir tarihine ev sahipliği de yaptı. Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş destanının yazıldığı yer. Başkent Ankara ve ilçeleri gezip görenlere çok şey söyler. Ankara Hacı Bayram veli’ den diğer Allah dostlarına, Selçukludan Osmanlı’ya kültür ve medeniyet tarihimizin kilometre taşlarının bulunduğu yerdi. Ankara, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna beşiklik yapmış bir ilimizdir. Ankara’ya veda etmek zor olsa da bizim gezip görecek daha çok yerlerimiz var. Ankara’ya veda edip Allaha ısmarladık derken, Devri Alem kameralarını bir başka Kültür coğrafyamıza çeviriyor, Ben Ankara’yım şiiriyle Ankara’ya veda ediyoruz...
Ben, İç Anadolu dağlarının süsü,
Kültür ve medeniyet tarihi ile kaynıyor içim
Ben, Çubuk şehitlerinin yeşil örtüsü,
Ders ve İbret için Tarihimi yeniden yazacağım
Ben Selçuklu’ dan Osmanlıya kültür kentiyim,
Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti Ankara’yım