İsmail Kahraman - Devri Alem farkıyla “Yayla” Belgeseli!
Devri Alem belgesel görüntüler eşliğinde Karadeniz yaylalarına kültür yolculuğuna çıkmak ister misiniz? Uzun bir çalışma sonucu www.devrialem.tv ekibi yaylaların belgeselini çekti. Devri Alem, Yayla Belgeselini hazırladı, Şengül Geçal seslendirip, montajladı.
Giresun Espiye ve Güce ilçelerinden Karaovacık Ağaçbaşı yaylaları Gökçebel ve Aladere barajlarına belgesel tadında kültür ve doğa yolculuğuna çıkmak istiyorsanız, bu belgeseli izleyebilir görüş ve önerilerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz.
Bundan 45 – 50 sene önce bu dağlarda yayla kültürünü bir başka yaşıyorduk. Herkesin az veya çok büyük veya küçük baş hayvanı oluyordu. Yazları yaylalara çıkıyordu. Artık dağlar bom boş, elimde dürbünüm yayla dağlarını seyrediyorum. Karşımda karlı zirvesiyle Ağılbaba dağı, Kazıkbeli, Güvende ve Karaovacık yaylaları. Yaylaların o bereketli toprakları bom boş, Hayvancılık tümüyle ölmüş, yapılan bilimsel araştırmalara göre, sadece Giresun yaylalarında yüzbinlerce büyük ve küçük baş hayvan doğal ortamda organik bir şekilde besleme imkanı var. Artık hiç kimse hayvancılık yapmıyor. Devletin hayvancılığı teşvik etmesine rağmen, herkes işin kolayı bulmuş, kendilerini büyük şehirlere atarak, tarım ve hayvancılığı terk etmiş.
Türkiye, yeniden yayla kültürünü yaşatmalı. Yaylacılığı teşvik etmeli, yayla çimenleri büyük ve küçük baş havanlarla dolmalıdır.
ÇARPIK KENTLEŞME YAYLALARI YOK EDİYOR
Orta Asya’dan Anadolu’ya getirdiğimiz yayla kültürümüz, aynen yaşıyor. Çocukluk yıllarımdaki uzun tek katlı yayla evleri artık iki üç katlı hale gelmiş. Yaylalar tabi ortamda hızla uzaklaşmış. Çarpık yerleşime kurban gitmeye başlamış. Yaylaların doğallığına yakışmayan o çarpık evler, yaylalarımızı tehdit ediyor. Devlet hareket geçmeli vakit geçirmeden yaylada çarpık kentleşmeyi önlemeli. Yayladaki eski mimariyi korumalı ve ahşap yayla evleri yapılmalıdır.
Yaylalar kültür tarihimizde önemli. Yaz aylarında mutlaka çocukluk yıllarımı çektiğim yaylalara giderim belgesel çeker araştırmalar yaparım.. Bir zamanlar çocukluk yıllarımı geçirdiğim yaylalardan www.kocaeligebze.tv ve www.devrialem.tv olarak da canlı yayınlar yaparak yaptığım araştırmaları kamuoyuyla paylaşıyorum. Yaptığımız araştırmalar ile canlı yayınlarımızı ve www.devrialem.tv ‘den izleyebilirsiniz.
Ayrıca hafta sonu çok önemli bir kültür organizasyonuna Devri alem programı ve Avrasya Gazeteciler Birliği olarak bizde katkıda bulunuyoruz. 700 yıllık geçmişi olan Karaovacık Yaylası ve Çakıl Yaylalarından kültür festivalleri organize edilmesine katkıda bulunup , Şehit Binbaşı Hüseyin Avni Alparslan ve şehitler adına hatıra ormanı oluşmasına vesile olduk.
GÖÇ VE YAYLA KÜLTÜRÜ
Göç deyince içimiz burkulur, hüzünleniriz. Orta Asya Türkistan’dan Anadolu’ya göç, memleketten gurbete göç, Ana karnından Dünyaya göç, Dünya’dan ahirete göç… Göç ile ilgili birçok kitap, roman yazılıp filimler çekildi. Göç deyince insanın aklına hüzün gelir, gurbet gelir, gariplik gelir.
Ben ilk kez göç kültürünü Giresun’un Espiye İlçesi Soğuk pınar Beldesi’nden, Karaovacık Yaylası’na yayla göçü ile yaşamıştım. Gurbet göçü ise 1972 yılında Zonguldak Ereğli Karadeniz Kömür İşletmelerinde çalışan merhum Hasan ağabeyimin Kocaeli- Kandıra’nın Kefken bölgesine yaptığı göçle yaşamıştım. Ağabeyim çocukları ile birlikte köyden ayrılıp, Kefken’e göçmüştü. Onları uğurlarken derin bir hüzün yaşamış, ağabeyimin büyük oğlu Hüseyin’in köyden ayrılırken bastığı güllük tereğini keserek kitabımın arasında yıllarca saklamıştım.
GEÇMİŞTE YAYLAYA GÖÇ
Geçmişte yayla yolculuğu hep yaya yürüyüşle yapılırdı. Bölge insanı ayağında kara lastiği, elinde azığı, belinde silahıyla 6 -12 saat arasında değişen mesafeleri yürürdü. Bu yürüyüş dağları sarmalamış bir yeşil denizi ortasında yürüyerek, taş oluklardan su içerek, vahşi doğayı dinleyerek olduğundan heyecan ve huzuru beraberinde getirirdi. On saatlik bir yürüyüş neticesi ayaklarınızda oluşan şişme ve sızıları dahi hissetmezdiniz.
Yayla heyecanı insanlarda yaşlısıyla genciyle günler öncesinden başlar. Yol azıkları hazırlanır, katır ve atlara vurulacak yükler denklenir. Hayvanlar göçten önce bir hafta boyunca günlük geziye çıkarılır. Bu hayvanın yolculuğa dayanabilmesi için bir nevi spordur. Büyükbaş hayvanlar âdeta bir gelin gibi süslenirdi.
Hayvanlarla gidilecekse göç saati sabah namazının ilk vaktidir. Hava henüz aydınlanmadığından çıra ya da farfar yakılır. Kadınlar keşanını başına sarar, sepeti sırtına yüklenir, eline de yol azığı olan yoğurt küleğini alır. Küçük çocuklar içi battaniye döşeli sepete oturtularak katıra yüklenir.
Koyun ve sığır sürüsü göçe dâhilse yolculuk daha meşakkatli olmakla beraber, bir o kadarda heyecanlı olur. Yüzlerce koyunu hey’leyerek giderken, yüzlerce çan ve kelekten çıkan ses ve bu sese karışan meleşmeler, ara sıra vadilerde çınlayan ıslıklar sürü sahibi bir yaylacı için şu dünyada dinlenebilecek en güzel melodi olsa gerek.
Yolculuk her zaman planlandığı gibi devam etmez. Aksilikler bir yaylacının yol arkadaşı olabilir. Yağmur hatta kar fırtınası olabilir. Yolda insan ve hayvanlar için hastalanma, ölüm veya doğum olabilir. Yollarda doktorsuz ilaçsız doğan nice insanlar vardır. Böylesi bir durumda göç için yolda, orman arasında konaklayıp, yeni bir günü beklemekten başka çare yoktur. Köpeklerin havlaması, koyunların ürkmesi, at ve katırların huysuzlanması çok yakınlarda var olan bir tehlikenin işaretidir. Böyle bir durumda bellerde duran tabanca ya da omuzlardaki mavzer veya filinta ateşlenir. Gecenin derin sükûtunda vadilerde yankılanan silah sesleriyle tehlike savuşturulur. Yayla yollarında mola yerleri bellidir. İnsanlar buralarda oturup istirahat eder, azığını yer. Espiye’nin Avluca Köyü’nden yaylaya giden birisi için Düdür, Çeküşük, Târıalan, Çayır Boğazı belli başlı mola yerleridir.