Fâtih’in, Ortodoksların varlığını müstakillen / bağımsızca sürdürmelerine imkân tanıması ve Kanunî’nin Fransa’yla 18 Şubat 1536’da ticarî anlaşma / kapitülasyon imzalaması, çok zaman tenkit mevzuu olmuştur. Çünkü Fâtih’in Ortodoks Patrikliği’ne verdiği imtiyazlar, XIX – XX. Asırlarda ve şu anda -zira Fener Patrikhanesi, Vatikan olma yolunda yoğun faaliyet içindedir- devleti meşgul etmektedir.
Yine XIX. Asırda Osmanlı Devleti zayıf düştüğünde, Avrupa kendi hukuk sisteminin tatbik edilmediği gerekçesiyle kapitülasyonları, tek taraflı bir imtiyaz şeklinde telâkki edip yorumladı. Halbuki, bir şeyin zâtında doğru olması başka şey, muktezayı hâle binaen / zaman ve zeminin gereğine göre doğruluğu yine apayrı bir husus. Binaenaleyh tarihî bir kararın doğruluk derecesi, ancak tayyı zaman ve mekân ile yani kendi zamanının şartları içinde kabildir.
Yoksa Fâtih ve Kanunîler’in kendi zamanlarının zarurî bir gereği olarak yaptıklarını, bugün tenkit etmemiz, ancak aczimize bir kılıf bulmak telâşından ileri gelmektedir.
Halbuki, Kanunî devrinde Avrupa’da Charles – Quint’e (Şarlken) karşı durabilecek, sadece bir Fransa kalmıştı. Fransa seddi de yıkılınca, Charles – Quint’in Hristiyan Avrupa’ya tamamen hâkim olması işten bile değildi. Bu ise Osmanlı Devleti için açık bir tehditti.
Çünkü Charles – Quint “Hristiyanlığı tekrar güvene kavuşturabilmek ve Akdeniz’de hâkimiyeti sağlamak için, Papalığın geleneksel politikasını benimseyerek bütün Avrupa’yı büyük bir Haçlı hareketinde birleştirmeyi düşünüyor. (Ve yine) Akdeniz’de üstünlüğü sağlamak suretiyle Fransa’nın etrafını çevirme işini de tamamlamış oluyordu.” (Jacques Pirenne, Büyük Dünya Tarihi, Cilt:1, Tercüme : Hey’et, İstanbul (Tarihsiz) s. 510 – 511)
Almanya – İspanyol arasında sıkışıp kalan Fransa, Osmanlı ittifak, yardım ve desteğine şiddetle muhtaçtı. Nitekim bu yolda mevcut başvurusu da bulunduğundan Osmanlı Devleti, Fransa’ya ticarî imtiyazlar bahşetmeyi uygun gördü. Böylece Fransa Charles – Quint’in dev imparatorluğuna karşı koyabilecek gücü kendinde bulacaktı.
Bu meyanda Osmanlı Devleti “18 Şubat 1536’da Fransa’ya bugünkü (1977) râyiçle 15 milyar TL gibi (1995’de tahminen 300 trilyon TL) muazzam bir meblağ tutarında yardım yapılmasına karar verdi.” (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 3. Cilt, İstanbul – 1977, s. 471)
Fransa, bu imtiyazlara karşı Türkiye’nin vasali / tâbii bir devlet olmayı ve her yıl, muayyen bir vergi..vermeyi de kabul ediyordu. (Aynı eser, s. 468)
Ayrıca Osmanlı Donanması’nın defalarca yardıma gönderilmesiyle, bu destek tekrarlanmıştı..Zaten François I / Fransuva I (1494 – 1547) ‘in yardım talebi üzerine Osmanlı Devleti, Orta Avrupa’ya karşı giriştiği 1526, 1529 ve 1532 seferleriyle Şarlken’in Avrupa’daki üstünlüğüne son vermişti.
Hakikaten bu yardım ve kapitülasyon kararı çok mühimdi. Çünkü Charles – Quint’in niyeti Fransa’yı ilhak etmekti. Bundan Fransa’yı kurtaran başta gelen sebep, Osmanlı müdahalesi olmuştur. Zira Kanunî, bu devi arkasında bırakıp İran’a dalamazdı. (Aynı eser, s. 359)
Kaldı ki, Osmanlı Devleti’nin yabancı devletlere imtiyazlar tanıması gibi hususlar, Selçuklular devrine kadar uzanan bir devlet tavrından başka bir şey değildi. Nitekim “Ortaçağ’da cârî bulunan (ecnebîlerin kendi memleketleri kanunlarına tabiiyeti) hukuk kaidesinin tabiî bir neticesi idi..(Meselâ) Ebû – Said Bahadır Han ile İlyas Bey’e ait mukavele-nâmelerde Venedik ve Cenevizli tüccar ve tab’a arasındaki bu gibi dâvâ ve ihtilâfların halli de onların konsolosluklarına havale edilmiştir.” (Prof. Osman Turan, Türkiye Selçukluları T.T.K. neşri, 116’dan naklen Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 3. Cilt, İstanbul – 1977, s. 468 – 469)
Üstelik Fransa’ya verilen kapitülasyon “ferman veya ahidname” mâhiyetinde olup tek taraflıdır. Aynı imtiyazları Türkiye, kendinde mevcut farzederek, XVI. Asırda mütekabiliyet / karşılıklılık istemeyi hayâlinden bile geçirmediği gibi, Kanunî ile I. François’nın eşit şartlar dâhilinde bağlaştıkları da, tarihî gerçeklere aykırıdır. (Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, 3. Cilt, İstanbul – 1977, s. 469 – 470)
Demek ki, Fâtih’in Ortodoks Patrikliği’ne imtiyazlar vererek, onların Katoliklerle yekvücut olup büyük bir tehlike arzetmesine mani olması neyse, Fransa’nın imtiyazlara gark edilmesinde güdülen gâye de odur.
Böylece “Hristiyan devletlerinin muvazenelerini Büyük – Türk (Yani Türkiye Hakanı) elinde tutuyor ve bu muvazeneyi, kendi iradesinden hârice bırakmaya asla yanaşmıyordu. Süleyman’ın siyasî mahareti ve üstadane manevraları, daima Hristiyan devletlerin ittifak hâline gelmemesi prensibine dayanıyordu.” (Aynı eser, s. 360)
Velhasıl Kanunî, Almanya’yı parçalamaya, İspanya’dan ayırmaya, Fransa’yı ve Protestanları himaye ederek Alman şevketini uzun müddet geciktirmeye muvaffak olmuş, sonunda Charles – Quint, Avrupa’da hegemonya fikrinin iflâsını, tahttan çekilmek suretiyle ilân etmek zorunda kalmış ve hegemonyayı münakaşasız şekilde Osmanlı Devleti’ne bırakmıştır.  
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981