Malazgirt Meydan Muharebesin’den
Milli Kurtuluş Savaşına
ANADOLU DA 947. YILDIR SÜREN HİLAL-HAÇ MÜCADELESİ
__________________________________________________
Yazan: İsmail Kahraman
Gazeteci ve Belgeselci
(belgeselciismail@gmail.com)
Malazgirt Muharebesi’nin 947. Yıl Dönümü dolayısı ile İlim Kültür Tarih ve Teknoloji Merkezi Kütüphanesi tarafından hazırlanan ve Avrasya Gazeteciler Derneği tarafından medya kuruluşlarına gönderilen Malazgirt Meydan Muharebesi Sinevizyonunu bu linkten izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=-rizXOLWKdw&feature=youtu.be
SULTAN ALPARSLAN’IN DUASI
Yıl 1071. Ağustos’un 26’sı, günlerden Cuma. Malazgirt Ovası, binlerce Türk askeri için kutsal bir topraktır artık. Onlara ebedi yurtlarının kapısını açacak Sultan’ın arkasında, saf tutup namaz kılmış, zafer için Allah’a dua etmişlerdir. Namazdan sonra her biri, güneşte parlayan zırhlarını kuşanmış, ellerinde kılıçları, kalkanları, okları ve yayları ile Fethin Babası, Sultan Alparslan’ın emrini beklemeye başlamışlardır.
Sultan ise zırhı olmadan, üzerinde sadece beyaz, uzun bir elbise ile atının üzerinde tüm ihtişamı ile durmaktadır. Aslında o an derin düşüncelere dalmış, namazdan sonra ettiği dua da aklına gelmiştir. Duayı bir kez daha tekrar eder:
“Ya Rabbi! Seni kendime vekil yapıyor, azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allah’ım niyetim halistir bana yardım et. Sözlerimde hilaf varsa beni kahret.”
Sultan Alparslan, atını mahmuzlayıp ordusunun arasında dolanmaya başlar. Kendisine hem şaşkınlıkla hem de hayranlıkla bakan binlerce askerine göz gezdirir. Hepsi de nefeslerini tutmuş, onun ağzından çıkacak emirleri beklemektedir. Sultan Alparslan, askerlerine yapacağı konuşmaya başlayacağı sırada aniden durur. O an, babası Çağrı Bey’in ölüm döşeğindeyken söylediği baba vasiyeti ve nasihati aklına gelmiştir:
“Oğul! Lider olmak, ateşten gömlektir. Asla lider olmayı arzu etme, eğer ki insanlar seni seçmediği sürece. Seçildiğin zaman Allah’ın emrinden ayrılmayasın.”
SULTAN ALPARSLAN’IN ASKERLERİNE HİTABI
Sultan Alparslan, kılıcını kınından çıkarıp havaya kaldırır. Ardından atını şaha kaldırıp ordusunun başına geçer. Gür sesiyle tarihe geçecek o ünlü konuşmasını yapar:
“Burada Allah’tan başka bir sultan yoktur, emir ve kader onun elindedir. Bu sebeple benimle birlikte savaşmakta veya savaşmamak için uzaklaşmakta serbestsiniz.”
Selçuklu Devleti’nin sadık ve cesur askerleri, Sultan’larına olan sonsuz sadakatlerini hep bir ağızdan haykırırlar. Sultan Alparslan, Allah için savaşa başlamadan önce sözlerine şöyle devam eder:
“Ey askerlerim! Eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman ruhum göklere çıkacaktır. Melikşah’ı yerime tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak önümüzde çok hayırlı günler olacaktır.”
Ve Sultan, korkusuzca atını ileriye, düşmanın kalbine doğru sürer...
Bizans ordusu, farklı ulusları zorla ve para uğruna bir araya getirirken, sayıca az olan Selçuklu Sultan’ının ordusunun kutsal gayeleri vardır: onlar Anadolu’yu ebedi Türk yurdu yapmak ve İ’la-yı kelimetullah-ı dünyaya yaymak için Malazgirt Ovası’na gelmişlerdir. Bu kutsal gayeler uğruna çarpışan Selçuklu ordusu, 200 bin kişilik Bizans ordusuna galip gelir. Zafer, Sultan Alparslan ve Selçuklularındır!
ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ KURULUYOR
1071 yılında Malazgirt Ovası’nda kazanılan bu zafer, Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşuna, Osmanlı Devleti’nin cihana hükmetmesine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşamasına da zemin hazırlamıştır.
Devlet ve millet olarak şimdi vefa zamanıdır. Bugün, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin izlerini taşıyan topraklar, “ Tarım ve Orman su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü” tarafından tarihi milli park ilan edilerek, Sultan Alparslan ve Malazgirt şehitlerine Devlet olarak vefa borcumuzu ödemeye çalışıyoruz.
MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ TARİHİ MİLLİ PARKI
Tarihi mekanlar ve şehitlikler , toplumda, tarih ve kültür bilincinin oluşmasına büyük katkı sunmaktadır. 1973 yılında kurulan “Çanakkale Savaşları ve Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı “ ziyaretçi akınına uğramakta. Özellikle son 15 yılda, “Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün çabaları ile tarihi milli parklarımızın sayısı da artmıştır.
“ Tarım Orman ve Su İşleri Bakanlığımızın ilgi ve koruması altında olan 5 tarihi milli parkımız’ın isimleri şunlardır. “Afyonkarahisar Başkomutan Tarihi Milli Parkı”, “Sarıkamış Allahuekber Dağları Tarihi Milli Parkı”, “Erzurum Nenehatun Tarihi Milli Parkı”, “Sakarya Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı”, “Kop Dağı Müdafaası Tarihi Milli Parkı”.
Her biri unutulmaz kahramanlık destanlarına şahit olmuş bu topraklarda yükselen tarihi milli parklar arasına, şimdi bir yenisi daha eklendi. Malazgirt zaferinin tarihe altın harflerle geçtiği alan, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, 17 Mart 2018 tarihinde tarihi milli park ilan edildi. “Malazgirt Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı” ile Malazgirt zaferi hak ettiği değere kavuşacak, Sultan Alparslan ve şanlı askerleri, rahmet ve şükranla anılacaktır.
MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ TARİHİ MİLLİ PARKI
43. milli park ve 7. tarihi milli park olan “Malazgirt Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı”, içerisinde açık hava müzesi, Sultan Alparslan makamı, Sultan Alparslan Namazgâhı, tören meydanı, cami ve sosyal alanlar barındıracak. Ayrıca milli park içerisinde yer alacak olan “1071 Malazgirt Panorama Müzesi” ise meydan muharebesini gerçekçi bir deneyimle yaşatacak. Böylece tarihi milli park, ziyaretçilerine hem zaferin tüm ayrıntılarını öğretecek, hem de gençlere tarih bilinci aşılayacak.
MALAZGİRT HAFTASI KUTLANIYOR
“Malazgirt Meydan Muharebesi Tarihi Milli Parkı”, 1989 yılında ziyaretçilere açılan Malazgirt Zafer Anıtı’nı tanıtılmasını da sağlayacaktır. 42 metre yüksekliğinde ve 17 metre enindeki bu anıt, aralarında boşluk olan iki sütundan oluşmaktadır. Sütunlar arasındaki boşluk, Türklerin Anadolu’ya geçiş kapısını , sütunlar ise Anadolu’nun anahtarını temsil etmektedir.
Devletimiz, Malazgirt Zaferi şehitlerini de unutmayarak her yıl Sultan Alparslan’ın 27 Nisan 1063 tarihinde tahta çıkış yıl dönümü , 15-21 Nisan tarihleri arasını Malazgirt Haftası olarak kutlama kararı aldı. Hafta dolasıyla çeşitli etkinlikler, uluslararası sempozyumlar ve bilimsel toplantılar düzenlenerek Malazgirt zaferine hak ettiği değer verilmekte.
CUMHURBAŞKANI MALAZGİRT ZAFERİ TÖRENLERİNDE
Selçuklu ve Osmanlı Devletlerinin temelleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Malazgirt Zaferi’nin 946. yılında, bir ilki gerçekleştirdi. 26 Ağustos 2017 tarihinde, Muş’un Malazgirt ilçesinde düzenlenen “Anadolu’nun Fethi 1071 Malazgirt Anma Programı” törenleri, ilk kez Cumhurbaşkanının katılımı ile kutlanarak tarihe geçti. Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın törende yaptığı tarihi konuşmada, Malazgirt Zaferi’nin önemine işaret ederek, devletimiz üzerinde oynanan oyunlara karşı milletimizin uyanık olmasını istedi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 2071 vizyonuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ilelebet yaşayacağını tüm dünyaya ilan etti.
ŞEHİT VE GAZİLERİMİZE VEFA BORCUMUZ VAR
Malazgirt meydan muharebesin’ den Viyana kuşatmasına Şehit ve gazilerimize minnet ve şükran borcumuz var. onlar meçhul asker değil adını peygamberinden alan Mehmetçiklerdir. Onlar Zaferler tarihimize altın harflerle geçen sayısız zaferlerin unutulmaz kahramanları. Belde-i Tayyibe olan İstanbul’u fetih ederek peygamber övgüsüne mazhar oldu. Çanakkale’yi geçilmez kılarak düveli muazzama-i dize getirdi.
Onlar Viyana’da başlayan çekilmeyi 238 yıl sonra Sakarya meydan muharebesi ile durdurdu. Gazi Mustafa kemal Paşa’ nın Afyonkarahisar’da “ Ordular ilk hedefiniz Akdenizdir. ” emri ile düşmanı İzmir’de denize dökerek Türkiye Cumhuriyeti devletimizin kuruluşunu gerçekleştirdi . 15 Temmuz hain darbe girişimini Milletle el ele vererek durdurdu. Devletimiz üzerinde oynanan oyunları Zeytin dalı harekatı ile Afrin’ de bozdu. Mehmetçiklerimiz barışın güvercini ve savaşın kartalı olduğunu tüm dünyaya gösterdi.. Devletimize karşı başlatılan ekonomik savaşa karşı millet olarak hep birlikte dur deyip döviz saldırısı ve faiz oynunu bozduk. 1071 yılın’ da Bizans saldırısını Atalarımız Malazgirt’ de durdurmuştu, bugünkü Bizans saldırısını da Anadolu da durduracağız. Devlet ve milletimizin başarısı karşısında Dostlarımız sevindi düşmanlarımız kahır oldu.
Yüce Allah’ın Kuran’da övdüğü şehit ve gazileremize minnet şükran ve vefa borcumuz var.... Onlar için ne yapsak az
EY ŞEHİT OĞLU ŞEHİT İSTEME BENDEN MAKBER
SANA AĞUŞUNU AÇMIŞ DURUYOR PEYGAMBER.
XXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXXX
BELGESEL TADINDA TÜRKİSTAN‘DAN MALAZGİRT ZAFERİ‘NE
Kültür ve medeniyetimizin temelini oluşturan, tarihe adını yazdırmış önemli bilim adamlarını mütefekkirleri sanatçıları ve ruh mimarlarını doğuran bölge.. Türklerin ilk İslam'la şereflendiği ata yurdu. Divânu Lugâti't-Türk'ü kaleme alan Kaşgarlı Mahmud'u, Kutadgu Bilig müellifi Balasagun'lu Yusuf Has Hacib'i hadis alimi İsmail Buharileri yetiştiren ve bugün milyonlarca türkü içinde barındıran, binlerce yıllık köklü bir medeniyete ev sahipliği yapmış toprakların adı Türkistan. Sınırları Batıda Hazar Denizi ve Ural Dağları'nın güney kısmına, kuzeyde Sibirya'ya, güneyde İran, Afganistan ve Tibet'e, doğuda Çin ve Moğolistan'a kadar uzanan bir coğrafya. Çin Seddinden cebeli Tarık ve Atlantik sahillerine yüzlerce milyon Türk nüfusunun yaşadığı Türkistan.
Türkistan demek Yesi demek. Taşkent, Semerkant, Buhara, Merv, Kaşgar Urumçi Bişkek Almatı Çimkent demek. Türkistan demek ilim demek irfan demek.. Yüzlerce ilim irfan ve gönül sultanlarının merkezi demek. Târih boyunca Türkistan coğrafyasında yetişen bir çok İslâm âlimi, günümüzde bile bilim ve kültür dünyamıza ışık tutmaya devam ediyor. İşte ilim irfan sahibi gönül sultanlarından bazıları..
Ahmet yesevi, şah-ı Nakşibendi gönül dünyamızın mimarları..
Mezarı semerkant yakınlarında olan Kuran-ı Kerimden sonra en önemli Hadis kitabının yazarı Meşhur hadîs âlimi İmâm-ı Buhârî hazretleri.
ibni Sînâ: Tıp ilminin önemli şahsiyeti.
Fârâbî: ünlü İslam mütefekkiri..
Tirmîzî: Meşhur hadis âlimi.
El-Bîrûnî: Matematik ve astronomi âlimi.
Hârezmî: Cebir ilminin kurucusu.
Serahsî: Meşhur İslâm hukukçusu.
Uluğ Bey: Meşhur astronom ve âlim.
Kaşgarlı Mahmut: Divanı lügatittürkün yazarı
İmamı maturudi ve daha niceleri hep bu Türkistan coğrafyasında yetiştiler ilim ve irfanlarıyla dünyayı aytınlattılar..
Bu ilim irfan yuvaları topraklar bugün ne yazık ki doğu ve batı olarak ikiye ayrılmış durumda. Batı Türkistan Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan'ın dahil olduğu bölgeyi kapsıyor. İki asırdır Çin'in esareti altında bulunan bölge ise gönül yaramız Doğu Türkistan.. Şair ve Yazar Dursun Elmas’ın dizeleri ile Türkistan’ a kısa bir kültür yolculuğuna çıkıp ardından Malazgirt’e geliyoruz.
TÜRKİSTAN’A SELAM OLSUN
Dolanıp durmayın başımda benim
İsfahan’a doğru yürün turnalar.
Vuslat yangısında sızlar bedenim
Dağıstan’da sefa sürün turnalar
Bir gece bekleyin Tataristan’da
Menevşe devşirin Çuvaşistan’da
Gardaşım inliyor Çeçenistan’da
Mazlumun ahına erin turnalar
Yesi’de uğrayın Hoca Ahmet’te
Boşa girmedi ki onca zahmete
El açın divanda erin hikmete
Erenler bağına girin turnalar
Altaylar’dan aşın Tuva’ya varın
Sayan Dağları’nda keklik avlayın
Urumçi’ de esareti boylayın
Postları İrtiş’e serin turnalar
Aral kenarında gözyaşı dökün
Hazardaki yakamoza gül ekin
Selenge'de yunun şakıyın sekin
Türkistan’a haber verin turnalar
Kaşık sallan Oş’ta Kırgız aşına
Yenisey’de girin sevda yaşına
Dilekte bulunun Bengü taşına
Hakas güllerini derin turnalar
Aşkabat, Düşanbe aşın ileri
Özbek'i, Kırgız'ı bırakın beri
Ötüken yurduna erdikten geri
Kür şad’ın seyrine durun turnalar
TÜRKOĞLU inliyor yürekte sızı
Girne kalesinde kınalı kuzu
Kimlik mühürüdür alnında yazı
Şükür niyazına durun turnalar
MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİ’NİN SEBEP VE SONUÇLARI
Sebep ve sonuçları itibari ile dünya tarihi nin seyrini değiştiren Malazgirt Meydan Savaşı Nedir? Nedenleri, Sonuçları ve Önemi konusunda yapılan bir çok çalışmadan yararlanarak aşağıdaki bu yazı seresini derleyip bilgilerinize sunuyoruz.
Selçuklu İmparatorluğu’nun tarihte oynadığı en büyük rollerden biri, Anadolu’nun fethedilmesi ve bunun neticesi olarak Anadolu’nun Türkler için bir vatan haline gelmesiydi.
Selçuklular, Gazneli Devleti’nin egemenliği altında bulunan Horasan’a yerleşip bir devlet kurmalarını sağlayan Dandanakan Savaşı’ndan ( 23 Mayıs 1040 ) sonraki yıllarda, genişleme ve yayılma hareketlerini daha çok batıya doğru gerçekleştireceklerdi. Tuğrul Bey, yeni kurulan Selçuklu Devleti’nin baş hükümdarı olarak Nişabur şehrinde tahta çıktığında ilk işi, batı fetihlerini teşikilatlandırmak oldu. Batı İran’ı, yani islam ülkelerini ele geçiren Selçuklu orduları, bir taraftan Büveyoğulları Devleti, diğer taraftan Bizans İmparatorluğu sınırlarına dayanmıştı. Bu durumda Selçuklu Devleti’nin Anadolu’nun fethine girişmesi, Doğunun büyük Hristiyan imparatorluğu olan Bizans ile mücadeleye atılması demekti. Tuğrul Bey, Azerbaycan ve Şarki Anadolu’da Oğuzlara yol açmak maksadı ile Kuralmış, Yabgu oğlu Hasan ve İbrahim Yınal kumadansında ordular göndermiş; kendisi de bizzat Malazgirt ve Erzurum seferini yapmıştı.
TÜRKLER’İN ANADOLUYA GİRİŞİ
Bugün Türkmenistan’ın Merv şehri yakınlarındaki Dandanakan savaşını kazanan Selçuklular Anadolu önlerindedir. 1044 yılından itibaren Anadolu’ya yönelen Türkler, Bizans’ta baş gösteren iç karışıklıklardan da istifade ederek Doğu Anadolu’da etkili olmaya başlamışlardı. Nitekim 1058 yılında Kars-Erzurum üzerinden Kamah’a ulaşan Türk kuvvetlerinden bir grup, müstahkem Malatya şehrine gelmişti. Emir Dinar kumandasndaki üç bin kadar Türk, burayı ele geçirmiş ve ganimetlerle dönmüştü. Sultan Tuğrul zamanında Sivas ve Malatya’nın doğusunda kalan bütün araziler, Selçukluların akınlarına maruz kalmış; bu akınlar esnasında Bizans orduları fazla direnç göstermemiş, şehirler ve kasabalar kendi kaderlerine terk edilmişti.
Bizans İmparatoru İsaak Kommen’den ( 1057-1059) sonra Bizans tahtına geçen X. Konstantin Dukas ( 1059-1067), Selçuklu akınlarını önlemeye çalıştı ise de, başarılı olamadı. Asya’da birkaç sene içinde irili ufaklı birçok devleti fetheden Tuğrul Bey için Anadolu’yu toptan ele geçirmek mümkündü; fakat amcazadeleri İbrahim Yınal, Kutalmış ve Resul Tekin’in çıkardıkları ihtilaller buna engel oldu. Anadolu’’yu fethetmek, halefi Alparslan’a kısmet olacaktı. Babası Çağrı Bey’in ölümünden beri Horasan’da vali bulunan Alparslan, amcası Tuğrul Bey’in ölümünden (1063) sonra askeri üstünlüğü, çabukluğu, azmi ve enerjisi sayesinde kısa zamanda, diğer adaylar arasından sıyrılarak, Selçuklu Sultanı olmayı başarmıştı.
SELÇUKLU HÜKÜMDARI ALPARASLAN’IN ANADOLU SEFERLERİ
Alparslan Anadolu seferini sürdürmek amacıyla 1064’te başkent Rey’den hareketle Azerbaycan’a geldi. Daha sonra Nahçıvan’da ordusunu iki kola ayırdı, kendisi Gürcistan’a, oğlu Melikşah ile veziri Nizamü’l Mülk ise Bizans hudut kalesine doğru yola çıktı. Alparslan’ın ilk hedefi, Gürcistan oldu. Diğer kol ise Anadolu’daki fetihlere devam ediyordu. İki kolun Anadolu’da birleşmesiyle, ilk önce Sepid Şehr alınmış, Allahverdi ( Lal ) kalesi zapt edilmişti.
Alparslan bugünkü Türkiye hudutlarına dönerek, 1064’te Kars-Ani bölgesine girdi. Arpaçay üzerinde bulunan, yüksek, sağlam surlar ve derin hendeklerle korunan bu kenti kuşattı ve şiddetli kuşatma savaşı sonunda Ani’ye girmeyi başardı. Ani kalesini savunanlar vergi ödemek suretiyle teslim olmak zorunda kalmıştı. Doğu Anadolu’nun bu ünlü kalesi Bizans generalleri Bograf ve Grigor tarafından savunuluyordu. Böylece Bizans’ın doğudaki en müstahkem şehri ve kalesi olan Ani fethedilmişti.
ROMAN DİYOJEN TAHTA ÇIKIYOR
Bu arada Alparslan’ın kumandanları da Anadolu’da ilerlemeye devam ediyordu. Bizanslılar gittikçe tehlikeye düşen Anadolu’yu savunmak için Romen Diyojen gibi kudretli bir kumandanı imparatorluk makamına çıkardılar. Romen Diyojen, Anadolu’nun Kapadokya bölgesinde görev yapan ünlü bir komutandı. Dukas ailesinden İmparator X. Konstantin ölüp taht dul eşi Eudokia’ya geçince İmparatoriçe, Diyojen ile evlenerek, onu saltanatına ortak etmişti. İmparatorluk sıfatını, mahkum sıfatıyla huzuruna çıktığı bir kadının kendisini beğenmesine ve kendisiyle evlenmesine borçlu olan Diyojen, asırlardan beri kötü idare edilen imparatorluğun birikmiş sorunlarıyla baş başa kalmıştı. Devlet içinde suiistimal, rüşvet, iltimas adeta bir kanun halini almış merkezin, vilayetler üzerinde nüfuzu kalmamıştı.
BİZANSLILAR SELÇUKLUYA SALDIRIYOR
Kapadokya’da geniş toprakları olan Diyojen, daha önce tahtı ele geçirmek amacıyla bir suikast eyleminden suçlu dahi bulunmuştu. Eudokia ile evlenmesi, hiç ummadığı bir şekilde iktidarın kapılarına kendisine araladı. Ocak 1068’de Bizans İmparatoru olarak taç giymesine rağmen, eli kolu bağlıydı. Zira elinde bomboş bir hazine, uzun yıllardan beri yüzüstü bırakılmış bir yurt, perişan ve darmadağın bir ordudan başka bir şey yoktu. Bu durum karşısında bir takım yenilikler yapmak istemişse de, bu kez karşısına dizginleri elden bırakmak istemeyen Eudokia çıkmıştı. Bunun üzerine Diyojen, sarayı terk edip, Anadolu’ya geçti. Aklında tek bir hedef vardı: Anadolu’nun üzerine düşen Selçuklu gölgesini kaldırmak.
Diyojen’,n başa geçtiği sıralarda, Sultan Alparslan Gürcistan’ın fethini bitirmişti. Anadolu’nun güney hudutlarında Emir Afşin ve arkadaşları da Anadolu içlerine akınlar yapıyorlardı.
Dyıojen, kısa zamanda, Anadolu’dan, özellikle de kendi memleketi olan Kapadokya’dan çok sayıda asker topladığı gibi, Rumeli’deki Uz ve Peçeneklerden de kuvvet toplamayı başarmıştı. Arıca Frank, Alman, İskandinavya ve İtalya Normanlarından da paralı askerler, Diyojen’in saflarında yerlerini aldılar. Çeşitli uluslardan kısa zamanda bir araya getirilen bu orduda doğal olarak gerçek bir uyum söz konusu değildi. Toplanan ordu, sayı itibariyle çoktu. Türk tehlikesi belirdiğinden beri ilk defa bir İmparator akınlara karşılık vermek üzere sefere çıkmıştı. Uzun müddetten veri Bizans İmpratorlarının at üzerinde sefere çıkmamış olmaları, Diyojen’in giriştiği bu sefere ayır bir anlam yüklüyor, yaklaşan tehlikenin büyüklüğünün idrak edildiğini gösteriyordu. İmprator Diyojen, Kayseri üzerinden Sivas’a, oradan Divriği’ye geçmişti. Selçuklu kuvvetleri karşısına çıktıkça geri çekilmek zorunda kalıyordu. Bu şekilde İmparator ve ordusu Maraş’a, daha sonra da Suriye’nin kuzeyine gelmişti. 20 Kasım 1068’de Halep’in kuzey doğusundaki Menbiç’i zapt etti. Ardından bazı kaleleri yağmaladıktan sonra, Torosları aşarak Orta Anadolu’ya girdi, fakat kışın gelmesi üzerine İstanbul’a döndü.
SELÇUKLULAR MALATYA'YI ALIYOR
Ertesi yıl devam eden Türk akınları önlemek üzere bir miktar kuvvet gönderdi ise de başarı sağlanamadı. Bunun üzerine Diyojen, bizzat sefere çıkmaya karar verdi. Hazırladığı kuvvetli bir ordu ile Fırat nehrine değin ilerleyişini sürdürdü. Esas amacı, Anadolu’ya yapılan akınların hareket üssü olan Ahlat’ı almak ve Selçuklu akıncılarını Bizans topraklarından çıkarmaktı. Bu amaçla Harput’a geldiği zaman Selçuklu kuvvetleri de Malatya’ya saldırmış ve şehri İmparator adına savunan Philaretos’u ağır bir yenilgiye uğratmışlardı.
TÜRKLER MARMARA DENİZİ KIYILARIN DA
1070 yılında İmparator’un Şark orduları Başkumandanlığı’na tayin ettiği Manuel Komnenos Türk emirlerinin taarruzlarına karşı direnmeye çalışıyordu. Sultan Alparslan, Afşin ve diğer hudut emirlerini, isyan etmiş olan eniştesi Er-Basgan’ı yakalamak üzere göndermişti. Er-Basgan, kendisini yakalamakla görevli Emir Afşin’in önünden kaçarak, Kızılırmak kıyılarına dek ulaşmıştı. Er-Basgan yolunu kesmeye çalışan Manuel Komnenos’u Sivas civarında yenilgiye uğratmış ve hatta beraberinde bulunan Nikephoros Melissenos ile birlikte tutsak almıştı. Er-Basgan’ın Emir Afşin tarafından izlendiğini öğrenen tutsak Manuel, onu Bizans’a sığınması konusunda ikna etti. Neticede Manuel ve öteki tutsakları salıveren Er-Basgan, İstanbul’a sığındı. Er-Basgan’ı izlemekte olan Emir Afşin, batı yönündeki ilerleyişini devam ederek Kapadokya’dan sonra Frikya bölgesine girip Marmara kıyılarına kadar uzandı. Onu yakalayıp Sultan’a teslim etmekle görevli olan Emir Afşin ise, denize ulaşan ilk Türk kumandanı olacaktı.
SULTAN ALAPARSLAN MISIR SEFERİ’NE ÇIKIYOR
Alparslan, Mısır’ın fethi amacıyla yola çıkarak Azerbaycan üzerinden Bizans ülkelerine girmişti. Vaktiyle amcası Tuğrul Bey’in alamadığı Malazgirt, Erciş, Amid, Siverek’i 1070’de almış ve 10 Mart 1071’de Bizans hakimiyetindeki Urfa önüne gelmişti. Şehri alamayan Alparslan, kuşatmayı kaldırarak Suriye’ye doğru yoluna devam etti. Sultan Halep’i kuşatmış ve Mirdasoğulları şehri teslim etmişti.
Bu arada İmparator Diyojen, ilerleyişine devam eden Alparslan’a bir elçi göndermişti. İmparator, Erciş, Ahlat, Malazgirt ve Menbiç’in geri verilmesini ve ayrıca armağanlar gönderilmesini talep ediyor, bu isteklerin kabul edilmemesi hainde kalabalık bir orduyla harekete geçileceğini bildiriyordu. İmparator’un tehdit dolu mesajına kızan Sultan Alparslan, elçiyi ağır bir cevapla geri gönderdi. Alparslan Azerbaycan’a döndü ve Hoy’u merkez karargahı yaparak hazırlığa başladı.
ANADOLU’DA BİZANS OYNU
Bizans İmparatoru Diyojen, 1070-1071 kışında, Anadolu’yu geri almaktan başka İslam ülkelerini istila etmek ve hatta Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmak niyetiyle Bizans tarihinin en büyük ordularından birini toplamıştı. Bu ordu Balkan vilayetleri, Bitinya, Kapadokya, Kilikya ve Trabzon bölgeleri ve Ermeni halkından başka Slav, Bulgar, Alman, Franks, Ermeni, Gürcü, Azar, Peçenek, Uz ve Kıpçak ücretli askerlerinden oluşuyordu. Şark Müslüman ve Hristiyan kaynakları bu ordunun asker sayısını 200 bin ile 600 bin arasında gösterir. Urfalı Mateos ise ‘’ deni kumu kadar çok olan ‘’ ifadesi ile Bizans ordusunu 10 milyon olarak kaydetmiştir. Kesin olmamakla birlikte ordudaki mancınıkçı, çarkçı, kazancı, arabacı vb teknisyenlerin 100 bin, kumandan ve subay sayısının 30 bin, hafifi süvari kuvvetlerinden bir kısmını teşkil eden Uzların 15 bin, silah ve malzeme taşıyan arabaların ise 4 bin civarında olduğu belirtilir. Ordusunun azametinden mağrur olan İmparator, zaferden şüphe etmeyerek Türkleri yeneceğini, hükümdarlarını esir edeceğini, hatta ateşe atıp yakacağını söylüyor; Irak, Suriye, Horosan ve Rey valiliklerini, kumandanlarına vaat ederken camiler yerine kiliseler inşa edileceğini anlatıyordu. Türk hükümdarı ise, Diyojen’i esir ettiği takdirde, onurunu kırmadan, memleketine geri göndermeyi düşünüyordu.
100 BİN KİŞİLİK BİZANS ORDUSU’NA KARŞI 60 BİR KİŞİLİK SELÇUKLU ASKERİ
Sultan Alparslan’ın ordusu, Bizans ordusuna nazaran sayı olarak çok az ise de manevi gücü bakımından yüksekti. Sayısı ancak 50-60 bini bulan ve genellikle atlı kuvvetlerden meydana gelen Alparslan’ın savaş konseyinde Anadolu akınlarından tecrübeli Savtekin, Sanduk, Afşin, Gevher-Ayin, Ay Tigin, Taranoğlu, Ahmed-Şah, Dilmaçoğlu Mehmed gibi emirler yer alıyordu.
1071 ilkbaharında Diyojen, uygulanacak planı müzakere etmek üzere Kapadokya’da bir hap meclisi topladı. Bizans komuta kademesi iki seçenek üzerinde tartışıyordu: Ya vakit kaybetmeden yürüyüşe devam ederek, Selçuklu ordusu ile rastlandığı yerde savaşacaklar, ya da komşu şehirleri tahkim ederek düşmanın yiyecek sıkıntısına düşmesi için mahsulü ateşe verecek, Selçuklu ordusunu bekleyecek ve Anadolu içlerine çekeceklerdi. Nikephoros Bryennios ve Tarkhaniotes gibi tecrübeli kumandanların savundukları ikinci görüş, İmparator’un Menbiç’i aldığını, Sulçuklu akıncılarını püskürttüğünü hatırlatan tecrübesiz genç kumandanlar tarafından reddedildi. Bu sırada Sultan’ın nezdinden gelen Bizans elçisinin Selçukluların şaşkınlık içinde bulunduklarını ifade eden yanlış istihbarat üzerine, kendisine olan güveni daha da artan İmparator, savunma stratejisini destekleyenlere kulaklarını tıkayarak, saldırı kararı aldı. Arkasını emniyete almak için, Erzurum’dan 20 bin kadar zırhlısını Gürcistan’a gönderdi. Ursel ile Tarkhaniotes kumandasında 30 bin kişilik bir öncü birliğini de Malazgirt ve Ahlat üzerine gönderip tahribat yaparak Sultan’ın dönüşünü önlemekle görevlendirdi; kendisi de arkadan büyük bir orduyla harekete geçti. Bizans’ın öncü kuvvetleri Ahlat önüne geldiği sırada İmparator da Malazgirt ‘i kuşatma altına almıştı.
SELÇUKLU ORDUSU AHLAT DA
Alparslan Türklerin hareket üssü olan Ahlat’a vardığında, Tarkhaniotes ve Ursel kumandasındaki Bizans öncü kuvvetleri de şehre doğru ilerliyordu. Sanduk kumandasındaki Selçuklu öncüleri, Bizans kuvvetlerini baskına uğrattı. Diyojen, Malazgirt’te taş üstünde taş bırakmazken, Alparslan Ahlat’tan yukarı ilerliyor, iki ordu uzaktan birbirlerini kolluyordu. Alparslan 20 Temmuz 1071’de Malazgirt-Ahlat arasında bulunan ve su kaynaklarını barındıran Rahve ovasında karargahını kurdu. İki ordu arasında artık çok az bir mesafe kalmıştı.
Alparslan Bizans ordusuna kıyasla Selçuklu ordusunun sayıca az oluşu nedeniyle meydan savaşına henüz karar vermemişti. Stratejik nedenlerden dolayı doğrudan savaşa girişmeyen Sultan, Halifenin elçisi İbnü’l-Mahleban ile birlikte Savtekin’i İmparator’a göndererek barış teklifinde bulundu. Teklifinde : ‘’ Ülkene geri dön, eğer barış arzu ediyorsan bunu halife aracılığıyla yaparız, aksi takdirde biz azmimizde ulu Tanrı’ya içtenlikle bağlıyız ve işi ona bırakırız’’ diyordu. Alparslan’ın bu teklifi zor durumda olduğu için yaptığını düşünen İmparator, öneriyi kaba ve sert bir biçimde ret etti. ‘’ Ben bu üstün duruma pek çok para sarf ederek ve asker toplayarak eriştim. Şimdi bundan asla vazgeçmem. Barış ancak Rey şehrinde yapılacaktır. İslam ülkelerine kendi ülkem gibi hakim olmadan geri dönmeyeceğim ‘’ dedikten sonra heyete : ‘’ İsfahan mı güzeldi, yoksa Hamedan mı? ‘’ diye sordu. Heyet başkanı İbnü’l Mahleban: ‘’ İsfahan ‘’ diye karşılık verince ‘’ Hamedan’ın soğuk olduğunu haber aldık, biz İsfahan da kışlayacağız, hayvanlarımız da Hamedan’da’’ dedi. Bu alaylı sözle karşısında İbnü’l Mahleban: ‘’ Hayvanlarınız Hamedan’da kışlayabilir. Fakat sizin nerede kışlayacağınızı bilmem ‘’ şeklinde nükteli bir karşılık verdi.
SELÇUKLU ORDUSU İÇİN DUALAR EDİLİYOR
Sultan Alparslan, savaşın kaçınılmaz olduğunu fark etmişti. Bu sırada Sultan’ın İmamı Buharalı Ebu Nasr Muhammed: ‘’ Ey Sultanım, bütün hatiplerin minberlerden Müslüman halka birlilte senin için duada bulunacakları Cuma günü düşmana saldır. Ben Ulu Tanrı’nın zaferi senin adına yazmasını beklerim ‘’ diyordu.
Alparslan kitle psikolojisini gayet iyi bilen bir başkumandan olarak şartlara uygun hitaplarda bulunarak, ordusunun şevkini arttırmıştı. Ordu mensuplarını savaşa katılıp katılmamakla serbest bırakmıştı. 25 Ağustos 1071 günü taraflar savaş düzeni almıştı.
Bütün savaş hazırlıklarını bitiren ve ak giysiler giyerek ‘’ Ölürsem kefenim bu olsun ‘’ diyen Alparslan, 26 Ağustos Cuma sabahı maiyetindeki bütün kumandanları toplayarak, savaştan muzaffer bir sultan olarak çıkmak için dua etti ve askerlerine şöyle seslendi : ‘’ Ben muhtesipler gibi sabırlıyım ve kendini tehlikeye atan kimselerin yaptıkları gibi gazilerin başında savaşacağım. Eğer Tanrı beni başarıya ulaştırırsa bu güzel sonuç olacaktır; eğer durum bunun aksi olursa oğlum Melikşah’ı dinlemenizi, ona itaat etmenizi ve onu yerime geçirmenizi size vasiyet ediyorum .‘’
Savaşla ilgili en geniş bilgiyi veren Sıbt İbnü’l-Cevzi yazdığına göre Sultan, Bizans İmparatoru’nu karşılamak üzere harekete geçmiş, haciplerinden birini hassa askerlerinden bir bölüğün başında öncü kuvvet olarak göndermişti. Bu kuvvetler, Ahlat yakınlarında beraberinde bir haç bulunan bir Bizans kumandanına rastladılar. Kumandan ve askerlerini esir aldılar. Haç ise Sultan’a gönderildi. Sultan bunu ‘’ Bu bir zafer alametidir ‘’ şeklinde yorumladı.
TARİHİN EN BÜYÜK MEYDAN MUHAREBESİ BAŞLIYOR
Savaş için ilk saldırıya geçen Selçuklular oldu. Türkler, Allah ve tekbir sesleri, kös ve boru gürültüleriyle ilerliyor, düşmanı hücuma kışkırtıyordu. Gerçekten de Selçukluların sayıca az olmalarına rağmen hücuma kalkması, düşmanı tahrik etmiş; karşı saldırıya geçen Tarkhaniotes ve birlikleri, arkadan kuşatılarak Bizans ordusu çevrilmişti. Diyojen de ordusunu harekete geçirdi. Böylece tarihteki en büyük meydan savaşlarından biri başlamış oldu. Türkler eski savaş taktikleriyle, sahte bir hücumun ardından geri çekilip düşmanın ilerlemesine izin veriyordu. Selçuklular kuvvet azlığını bu taktikle gideriyor; saf halinde muharebeye yanaşmıyor ve bunda başarılı oluyorlardı. Akşam olup da hava kararıncaya kadar Türklerin çekilmesi ve Bizans ordusunun ilerlemesi devam etti.
Bu esnada Diyojen, Tarkhaniotes ve bazı kumandanlarının kendi askerleriyle birlikte geri döndüklerini, yani ihanete uğradığını anlamıştı. Üstüne üstlük Bizans ordusunun sağ kanadında bulunan Rumeli Oğuzları ile sol kanadındaki Peçenekler, toptan kaçarak Alparslan’ın ordusuna iltihak etti. Bu hadise Bizans ordusunda karışıklığa neden oldu. İmparator karışıklığı durdurmak için geri çekilme emri verdi. Sultan Alparslan Bizans ordusunu tam taarruz edilebilecek bir vaziyette pusulara yaklaşmış olduğunu görerek hücum emri verdi. Pusularda bekleyen alaylar çıkarak muhtelif noktalardan gedikler açıp düşmanı birbirinden ayırdı. Bütün Bizans karargahı zapt edilmişti. Bizans hatları yerlerinden oynatılmıştı, ilk kuşatılan hat ise bizzat İmparator’un kumanda ettiği merkez hattı olmuştu. İmparator, bir anda kendisinin ve emrindekilerin her taraftan ok ve taş yağmuruna tutulduğunu gördü. Diyojen, o ana kadar bozulmamış olan sol kanadı yardımına çağırmak istedi, fakat Alparslan’ın askerleri buna da mani oldu. Tamamıyla tecrit edilmiş olan ve takviye kuvvetlerinden de mahrum kalan İmparator, elbiselerinden ve başındaki tulgadan kendisini belli ediyordu. At bir oka hedef olunca, atıyla beraber yere yıkıldı. İlk defa bir Bizans İmparatoru, Müslüman bir hükümdara esir düşüyordu.
MALAZGİRİT MEYDAN MUHAREBESİ NEDEN ÖNEMİ
Malazgirt Savaşı, dünya tarihinde dönüm noktası olacak mühim vakalardan biridir. C.Cahen’in tabiriyle ‘’ Malazgirt Savaşı, Türkiye’nin doğuş nedeni gibi düşünülebilir.’’ Bütün İslam dünyasının yakından izlediği Malazgirt Meydan Muharebesi sonunda Sultan Alparslan, başta hilafet merkezi Bağdat olmak üzere, bütün İslam hükümdarlarına fetihname göndererek zaferi müjdelemişti. Halife’ye gönderilen zafer mektubu, sarayın önünde toplanan halka törenle okunduğu zaman büyük şenlikler yapılarak zafer takları kurulmuştu. Halife Kaim Biemrillah, Sultan’a gönderdiği mektupta, kendisini kutlamış, ‘’ Tanrı’nın desteğine mazhar, galip ve muzaffer evlad, en büyük Sultan, Arap ve Acem hükümdarı, dünya hükümdarlarının efendisi, Müslümanların yardımcısı, insanların sığınağı, devletin kahredici bileği, dinin parlak tacı, İslam ülkelerinin Sultanı’’ gibi unvanlarla hitap emişti. Diğer İslam ülke hükümdarları da tebriknameler yazmış, Sultan’a heyetler göndermişlerdi.
MALAZGİRT ZAFERİNİN İSLAM TİRİHİNDEKİ YERİ
Bu zafer Türkmenlerin Anadolu’ya baştan başa yerleşmelerine sebep oldu. Ayrıca Türklerin, Anadolu’da müstakil bir devlet kurduktan sonra teşkilatlı bir millet haline gelmelerine ve daha sonra bu sınırın dışına çıkarak bütün Balkan yarımadasına, Macaristan, Suriye, Mısır, Irak, Kuzey Afrika ve Karadeniz havzasına alıp Roma’dan sonra dünyanın en büyük ve en devamlı imparatorluklarından birini kurmalarına giden yoldaki ilk önemli adım oldu.
Malazgirt Zaferi, İslam dünyasında da etkili olmuştur. Çok sayıda İslam tarihçisi bu zaferi, İslamiyet’in ilk devirlerinde Bizanslılara karşı Müslümanlar tarafından kazanılan, İslam egemenliğinin Asya ve Akdeniz’e yerleşmesini sağlayan Kadisiye ve Yermük gibi büyük zaferlere benzetilmişti. Malazgirt muharebesinden sonra, o zamana kadar Hristiyanlığın doğudaki kalesi kabul edilen Bizans İmparatorluğu, bir güç odağı olmaktan çıkmış; Hristiyanlık alemi bu durum karşısında yeni bir güç oluşturmak ihtiyacı hissetmiş ve neticede Haçlı seferleri başlamıştır.
BİZANSLILAR ROMEN DİYOJENİ ÖLDÜRÜYOR
Bu ağır hezimetin ardından Romen Diyojen’in koltuğuna Mihael Dukas oturdu. Diyojen ise ülkesine döndüğünün ertesi günü iki gözü çıkarılarak öldürüldü.
Süryani Mihail, Türklere mağlup olan Romalıların artık onlara karşı gelemediklerini, yeni İmparator Mihael’in sefere çıkamadığını, Romalıların nüfuz sahalarında yaşayanların da korku ve dehşet içinde kaldıklarını söyler. Malazgirt Zaferi sonrası Bizans’ın bölgede Türklere karşı yapabildiği hamleler, istikrarsız ortamdan faydalanarak Malatya’dan Maraş’a kadar uzanan boş bölgeye Ermenileri yerleştirmekten ve Urfalı Mateos’ın ‘’ şeytanın birinci oğlu ‘’ olarak tanımladığı zalim prens Filaretos’un bölgeye atanmasından ibarettir.
Malazgirt’ten sonra Türk akıncı kuvvetleri, Ege ve Marmara kıyılarına değin kolayca ilerlediler. Türk kuvvetleri bu kez, fethettikleri şehir ve kasabalara yerleşerek, Anadolu’nun Türkleşmesini sağladılar. Neticede 26 Ağustos 1071’de kazanılan bu zaferle, Anadolu’daki Türk iktidarının temeli atılmış ve Bizans’ın akıbeti tayin edilmişti
MALAZGİRT’DE 947.YIL ÖNCE KAZANILAN ZAFER’DEN GÜNÜMÜZE
Malazgirt zaferi’ nin Türkistan Tarihin deki yeri ve önemi araştırılmalıdır Türk İslam coğrafyası’ nın binlerce yıllık tarihinde Mazgirt zaferinin önemli yeri vardır. 947 yıl önce Bu gün Muş’un Malazgirt ilçesinde yaşanan zaferle ilgili bir çok şey yazılıp söylenmekte. Türkiye Cumhuriyeti devleti Malazgirt zaferini yeniden Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gündemine getirerek törenler düzenleyip tarih ve kültür bilincini yaşatmaktadır.
MALAZGİRT MEYDAN MUHAREBESİN’DEN KURTULUŞ SAVAŞINA
1064 yılın’ da Selçuklu hükümdarı Sultan Alparaslanın Kars Ani Kentini alarak başlattığı Anadolu seferi, 1071 yılın’ da Malazgirt Ovasındaki kesin zaferle tüm Anadoluya yayılmıştı. 1299 yılın’ da Söğüt’de Selçuklu devleti’nin temelleri üzerine kurulan Osmanlı asırlar boyu 3 kıta ve yedi iklimde hüküm sürmüş Viyana kapılarına kadar dayanmıştı. 1683 yılın da Viyana da başlayan geri çekilme Ankara Polatlı yakınlarında 22 gün 22 gece süren Sakarya meydan Muharebesi ile 238 yıl sonra durdurulup karşı taarruza geçilmişti. 13 Eylül 1921 de zaferle sonuçlanan askeri tarihlerin kayıt ettiği en uzun süreli meydan muharebesi Sakarya zaferi ile Türkiye cumhuriyeti devletinin de temelleri atılmıştı
29 Ekim 1923 yılında Osmanlı’nın temelleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması Türk İslam coğrafyasına umut kaynağı olmuştu. Bugün devlet ve milletimiz başta olmak üzere Türk İslam coğrafyası üzerinde büyük oyunlar oynanıyor. Sinsi Bizans oyunları ve gizli planlar yapılmakta ülkemiz bölünüp parçalanmak istenmekte. Bu gün yaşananları çok iyi anlamak ve analiz etmek için tarih ve kültür bilincine sahip olmak gerekiyor.
Tarih ve kültür Bilincine sahip olmak her şeye sahip olmaktır diyerek Türkistan’dan Malazgirt’e yazı seremizi şair ve yazar Yavuz Bülent Bakilerin mısraları ile noktalamak istiyorum.
Balkanlarda büyük, öksüz kubbeler
Minareler, şadırvanlar, kervansaraylar
Bizi söyler, anlatır Mimar Sinan'dan beri
Üsküp'te, Estergon'da, bir atar damar gibi
Davullar, zurnalar ve serhat türküleri...
Yüzyıllardan beridir Altaylardan Tuna'ya
Bizim türkülerimizdir söylenen
Konuşulan dil, bizim dilimizdir
Renk renk, nakış nakış uzayan toprak değildir
Kilimlerimizdir...
Yine bir dağ gibi, bir dev gibi doğrulacağız
Yeni bir ruh doğacak toprağımızdan
Tanıyacak bizi dünya yeniden heyecanla
Burma bıyığımızdan, kalpağımızdan.
Bizim türkümüzde gurbet var artık.
Hasret var, yürek var, toprak var balam
Gönlümüzü sımsıcak alan topraklar
Tiyanşan, Kadırgan Dağları'na dek uzar
Kim demiş vatanımız Edirne'den Kars'a kadar.
.
.