GÜNDEM:
'Kuruluştan Kurtuluşa, Atatürk'ün Tokat'a Teşriflerinin 105. Yılı”

24 Haziran 2024 Pazartesi 23:10


19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan Millî Mücadele Hareketi Mustafa Kemal Paşa’nın 12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelmesi ve 22 Haziran 1919’da Amasya Tamimi’ni yayımlaması ile hız kazanmıştır. 26 / 27 Haziran 1919’da Amasya’dan Tokat’a geçen Mustafa Kemal Paşa şehrin ileri gelenleri ile toplantılar yaparak memleketin genel durumu hakkında bilgi verdikten sonra Millî Mücadele için Tokatlıların tam desteğini alarak Sivas’a geçmiştir. 28 Haziran 1919’da Sivas’tan Erzurum’a hareket etmiş ve 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a ulaşmıştır. 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan kongre 7 Ağustos 1919’da sona ermiştir. 

Atatürk’ün Tokat’a teşrifinin 105. yılı çeşitli etkinlikler, konuşmalar ile anılıp resmî törenler yapılacak… Peki, 106. yılına kadar unutulup gidilecek mi? Her yıl aynı şekilde bir gün anılacak 364 gün unutulacak mı?

Sormak lazım, evet ama neden? Sadece Tokat değil, Samsun Amasya, Sivas, Erzurum… Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndaki ilk rotasında bu şehirlerin sıralanması yalnız bir tesadüften mi ibaretti? 


 


Bekir Sami Paşa, Rauf Orbay, Ruşen Eşref, Yaverler, M. Vasfi Bey ve Tokatlıların bulunduğu bu fotoğraf, 

Eski Belediyenin önünde şimdiki Behzat Çarşısının olduğu yerde çekilmiştir. (17 Ekim 1919)


Bu yazımızda bunun cevabını bulmaya çalışacağız ve tarihimizin sayfalarında biraz gezineceğiz.

Millî Mücadele’nin ilk büyük kongresinin toplandığı Erzurum’daki Pasinler Ovası; 18 Eylül 1049 Cumartesi günü Anadolu’da Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu’na karşı yaptıkları akınlarda Selçukluların (Türklerin) ilk önemli zaferlerini kazandıkları yerdir.

Pasinler Zaferi’nden sonra, Selçuklular 1073 yılına kadar Kayseri, Malatya, Zamantı, Elbistan, Bayburt, Develi, Sivas, Tokat, Amasya, Ordu, Samsun, Çorum, Bolu ve Ankara’yı fethetmiştir. Doğudan Batıya Anadolu’nun Türkleşmesinde ana yollardan biri coğrafi olarak Kelkit Vadisi ve Yeşilırmak Havzası olmuştur. Bu bölge ilk olarak Danişmendli Beyliği’nin sınırları içerisinde kalmıştır. Danişmendlilerin ardından Selçuklu egemenliği döneminde de bölge, Danişmendiye Vilayeti olarak anılmıştır. Anadolu’da Türk egemenliğinin en erken başladığı yerlerden birisi olan Danişmendli bölgesi aynı zamanda 1919 senesine gelindiğinde Kurtuluş ateşinin yakıldığı yer de olmuştur. Bugünü anlamak ancak tarihimizi iyi bilmekle mümkün olur. O yüzden tarihimizin sayfalarında biraz gezineceğiz.

Bugün Türkiye’de yaşayan Türklerin ataları Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nu kuran Oğuz Türkleridir. Oğuz Türkleri, Selçuklu Hanedanı yönetiminde, 23 Mayıs 1040 yılında Dandanakan Meydan Muharebesi’nde Gaznelileri yenerek istiklaline kavuşmuştur. Selçuklu Hanedanı’nın idaresindeki Oğuz Türkleri, 1049 yılında Erzurum Pasinler Ovası’nda Doğu Roma’ya (Bizans) karşı yapılan akınlarda ilk önemli zaferi kazandı. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi’nde Anadolu’da yerleşmeye dayalı kesin fetih hareketi ve zaferi ile Doğu Roma’yı yenerek Anadolu’yu yeni bir Türk Yurdu yaptı.


Bazı ders kitapları Türkiye’de kurulan Türk devletlerinin başlangıcını Malazgirt Savaşı’nın yapıldığı 26 Ağustos 1071 tarihi olarak göstermektedir. Bu düşünce kısmen doğru, kısmen de yanlıştır. Doğrudur çünkü bu savaştan sonra Anadolu’da Türk egemenliği kesinleşmiştir. Yanlıştır çünkü Malazgirt Savaşı çoktan kurulmuş kuvvetli bir devletin diğer bir kuvvetli devleti yenmesinden başka bir şey değildir. Bu devlet Selçuklu Devleti’dir ve Selçuklu Devleti’nin kuruluşu 1040 senesinde kesinleşmiştir. 1040’taki Dandanakan Savaşı Selçuklu Hanedanı’nın idaresindeki Türklerin, Gaznelileri yenerek Horasan ülkesini onlardan koparmasını, burada bağımsız olarak teşkilatlanmasını ve fetihlere başlamasını sağlamıştır. Yani bir bakıma bugün Türkiye’ye egemen olan Türklerin atalarının tarih sahnesinde önemli bir yer edinmesine yol açacak gelişmelerin ilk adımını meydana getirmiştir.


Danişmendoğulları ve Fetih Hareketleri (1071-1178)

Sultan Alparslan, Malazgirt Savaşı’nın kazanılmasında ve Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda önemli payı olan hanedan üyesi melik ve komutanları Anadolu’yu fetihle görevlendirmiştir. Bu komutanların fethettikleri toprakları kendilerine yurt olarak bırakmıştır. Bu yurtluk yerleri fetheden komutanlara beylik statüsü vermiştir. Malazgirt Zaferi’nden sonra başlayan fetihlerle Anadolu kısa sürede Türk yurdu olmuştur. 

1071 Malazgirt Zaferi akabinde Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu ve Büyük Selçuklu Devleti arasında yapılan antlaşmanın ardından Doğu Roma İmparatoru Romanos Diogenes İstanbul’a hareket etmiş ancak Tokat’a geldiği sırada yerine Mihael Dukas’ın geçtiği haberini almıştır. Romanos Diogenes, yeni imparatorun emriyle Tokat kalesine hapsedilmiş, daha sonra da gözlerine mil çekilmiştir. Bu durumun sonucu olarak iki devlet arasında yapılan anlaşma bozulmuştur. Anlaşmanın bozulmasının ardından Büyük Selçuklu Sultanı Alp Arslan, komutanlarına Anadolu’nun fethedilmesi emrini şöyle duyurmuştur: “Rumlar ile aramızda yapılmış sulh anlaşması bugünden sonra nihayete ermiştir, artık haça tapanların memleketleri istila edilecektir, bundan böyle Arslan yavruları olunuz; yeryüzünde gece gündüz kartal gibi uçunuz ve Rumlara artık merhamet göstermeyiniz” 

Alp Arslan’ın emrine göre: “fethedip ele geçirdikleri her mülk; komutanların evlâd ve ahfâdına (torunlarına) ait olacak ve ondan başka hiç kimse o ülke üzerinde dahl ve tasarrufta bulunamayacaktı.” Bu emir üzerine komutanlar arasında Anadolu toprakları fethedilmek üzere paylaşılmıştır. Selçuklu Devleti’ne bağlı olarak Erzurum ve çevresinde Saltukoğulları, Ahlat ve Batı Azerbaycan’da Ahlatşahlar veya Sökmenoğulları, Diyarbakır ve Mardin yörelerinde Artukoğulları, Erzincan ve Divriği çevresinde Mengücekoğulları, Sivas’tan Ankara’ya kadar Orta ve Kuzey Anadolu’da Danişmendoğulları beylikleri kurulmuştur. Bu süreçte Kayseri, Malatya, Zamantı, Elbistan, Bayburt, Develi, Tokat, Amasya, Ordu, Samsun, Çorum, Bolu ve Ankara’yı Danişmend Gümüş Tigin Ahmed Gazi fethetmiştir.

Göktürklerde olduğu gibi Selçuklularda da devleti oluşturan boylar ve bu boyların beyleri ve hanedan aileleri vardır. Hanedan üyesi melik ve komutanların yönetimindeki bu Anadolu Beylikleri Selçuklu Devleti’nin birer parçasıdır. Hunlardan itibaren Türkistan’da ve Büyük Asya’da Türk halkları/boyları tarafından kurulan devletler ayrı devletler olmayıp, çeşitli Türk boylarının ve sülâlelerinin zaman zaman yönetimi aldıkları sürekli ve tek bir devlettir. Tarihteki büyük Türk devletleri ve İmparatorlukların tamamı çağın Büyük Hanedan boyunun etrafında toplanan Boylar Birliği şeklinde örgütlenmiştir. Bu büyük hanedan ailelerden biri de Danişmendilerdir.

Orhun yazıtında Bilge Kağan, Oğuz beylerine ve halkına hitaben şunları dile getirmektedir: “Kengü Tarman’a değin Türk boylarını anca kondurduk, anca [düzen] ettik.” Bilge Kağan ayrıca Türgiş, Kırkız, Kurıkan, Tarduş, Az, Otuz Tatar, Tokuz Oğuz, On Ok gibi boy, kavim veya boy ittifaklarıyla yapılan savaşlardan ve savaşlar neticesinde bunların hâkimiyet altına alındığından bahsetmektedir ve sözlerine şöyle devam etmektedir: “Türk Oğuz Beyleri, halkı işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer denizi delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu! Kendine dön. Seni yükseltmiş Bilge Kağan’ına, özgür ve bağımsız ülkene karşı hata ettin, kötü duruma düşürdün.”

Selçuklu Sultanı Tuğrul ve Çağrı Beylere de danışmanlık ve atabeylik yapan Danişmend Ali Taylu’nun oğlu olan, Melik Gümüş Tigin Ahmed Gazi 1071’deki Malazgirt Zaferi’nden sonra Alparslan tarafından Sivas, Tokat, Niksar, Amasya, Ankara ve çevresinin fethi için gönderilmiştir.

Zeki Velidi Togan, Bey Hâkî’nin verdiği bilgilere dayanarak Danişmenddiler’in bilinen ilk atası ve devlete adını veren Buharalı Danişmend Ali Taylu’nun Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda büyük hizmetlerde bulunduğunu ve devletin kuruluşunda pay sahibi olduğunu yazmaktadır. Buharalı Ali Taylu Harezm ve Maveraünnehir’de Selçuklu şehzadelerine muallimlik yapmış, Selçuklu ailesine kız vererek ve onlardan kız alarak akrabalık ilişkisi kurmuş, Büyük Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda büyük hizmetleri bulunmuş ve hatta devletin kuruluşunda pay sahibi olmuş ünlü bir kişidir. Onun oğlu olan Danişmendoğulları Beyliği’nin kurucusu Gümüş Tigin Ahmed Gazi’ye Sultan Alparslan tarafından Meliklik unvanı verilmesi babasının bu konumu ile ilgili olmalıdır. Melik Gümüş Tigin Ahmed Gazi (öl. 497/1104) babası gibi, bilge bir kişi olduğu için “danişmend” diye anılmıştır. Danişmendoğulları Beyliği 100 seneden daha uzun süre varlığını devam ettirmiştir. Bu müddet içinde Anadolu’da ilmî ve kültürel faaliyetlere önemli katkılarda ve Anadolu’nun Türkleşmesinde büyük hizmetlerde bulunmuştur. 

Müneccimbaşı Ahmed Dede Efendi “Sahaifu’l-ahbâr” adlı eserinde Sultan Alp Arslan’ın Danişmend Beyliği’ni kuran Danişmend Gümüş Tigin Ahmed Gazi’ye meliklik menşuru verdiğini ve ona bazı imtiyazlar tanıdığını bildirmektedir. Melik Danişmend Gümüş Tigin Ahmed Gazi bastırdığı sikkelerde Melik unvanını kullanmıştır. Bu unvanı ve beyliği veren Selçuklu Sultanı Alp Arslan’dır ve sultanın buyruğu ile Danişmendli Beyliği meliklik statüsünde kurulmuştur.

Danişmend Gazi, Anadolu’da fetih hareketlerine başlayıp Sivas’ta Dânişmendli Devleti’nin temellerini attıktan sonra Orta Anadolu ve Karadeniz sahillerinde çok önemli gazâ ve cihatlarda bulunmuş ve birçok şehir ve bölgeyi ele geçirerek hâkimiyeti altına almıştır. Bu fetihler içerisinde Niksar’ın fethi ve başkent olması özellikle çok önemlidir. Niksar’ı merkez olarak kullanıp maiyetindeki emirlerle Kayseri, Malatya Zamantı, Elbistan, Bayburt, Develi, Tokat, Amasya, Ordu, Samsun, Çorum, Bolu ve Ankara’yı fethetmiştir. Ankara’nın Türk hâkimiyetine giriş tarihi olarak kaynaklar 1073 yılını vermektedirler. Dânişmendnâme’de şehrin Danişmend Gazi ile Artuk Bey tarafından alındığı anlatılmaktadır.

Danişmend Melik Gümüş Tigin Ahmet Gazi Anadolu'daki fütuhatta başarılı olmuş ve beyliğin sınırlarını hızla büyütmüştür. Selçuklu uç beyliği olarak, Danişmendli Beyliği 1071 yılından 1178 yılına kadar yaklaşık yüz yıl boyunca devam etmiştir. Anadolu’da kurulan beyliklerin en büyüklerinden biri olan Dânişmendliler, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması açısından önemli hizmetler ifa etmişler ve zaman zaman Anadolu’nun en kuvvetli devleti olan Selçukluları tahakküm altına almışlardır. Bizans ve Haçlılarla savaşan Dânişmend Gazi, Gümüştegin Gazi, Emîr Gazi ve Melik Muhammed’in adları asırlarca halk arasında saygıyla anılmış ve destanlara konu olmuştur. Bu son özellikleriyle Danişmendlilerin bir beylikten fazlası olduğunu ve bir devlet konumuna eriştiğini ifade edenler de vardır.


Selçuklu Devleti’nde Bir İdâri Bölge Tokat Merkezli Danişmend İli

Danişmend İli olarak nitelenen bölge, Anadolu’nun Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde, Danişmendli Devleti’nin egemenlik kurduğu Kızılırmak Delice ve Yeşilırmak-Kelkit havzalarındaki Tokat, Amasya, Zile, Artukabâd, Sivas ve Niksar dolaylarını içine almaktadır. Bu bölge Türkiye Selçukluları döneminde, Danişmendli Beyliği egemenlik alanı olmasına atfen Danişmendiye Eyaleti ya da Danişmend İli olarak adlandırılan idarî birimdir. Danişmendiler tarafından Anadolu’da ilk fethedilen yerler arasında bulunan ve bugün Erzurum’dan başlayarak il il adlandırdığımız Sivas, Kayseri, Tokat, Niksar, Amasya, Samsun, Ankara, yani Kelkit Vadisi ve Yeşilırmak-Kızılırmak Havzası Vilayet-i Danişmend’dir. Bu bölge, Anadolu’da Türk hâkimiyetinin kurulmasından yaklaşık dokuz buçuk asır sonra; milletin esirlikten ve yurdun işgalden kurtarılması için Millî Mücadele ateşinin ilk yakıldığı yer olarak tarih sahnesinde tekrar karşımıza çıkmaktadır.

Anadolu medeniyetinin 1071’den itibaren Türk mayasıyla yeniden yoğrulduğu bir zamanlar Danişmendlilerin hüküm sürdüğü topraklar, 1919 senesine gelindiğinde Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş ateşini yaktığı yer olmuştur. Burası sadece bir coğrafya değildir. Doğudan Batıya Anadolu’nun Türkleşmesinde ana yollardan birisidir. Kelkit Vadisi-Yeşilırmak Havzası Danışmendli Beyliği’nin egemenlik sahası olup daha sonra da Vilayet-i Danişmend olarak anılmıştır. Türkiye Selçukluları son verince Danişmend İli-Dânişmendiye Eyaleti olarak adlandırılan idari bir bölge oluşturmuştur. Türkiye Selçuklu Devleti’nin bir idarî birimi olan Danişmend İli, genel anlamda Kızılırmak-Dicle ve Yeşilırmak-Kelkit havzalarındaki Tokat, Çorum, Amasya, Zile, Artukabâd, Kazabâd, Niksar ve Koyulhisar ile Kapadokya Vadisindeki Kayseri ve Sivas şehirlerini kapsayan coğrafî bölgedir. Tokat, Danişmend İli’nin önemli ve canlı idari, ekonomik ve kültürel merkezlerinden birisi olmuştur.


Bu kısa yazımızda ne Anadolunun tarihini ne de Millî Mücadele tarihini uzun uzun anlatacak değiliz. Dikkat çekmek istediğimiz asıl konu Danişmend Vilayeti’nin Türk Tarihi’nde oynadığı roldür. İşte kuruldukları toprakları Türk Yurdu yapan Danişmendoğulları, gazilik mefkûresine, Türk kültürüne büyük önem vermişler ve ülkelerinde bunu yerleştirip yaymaya çalışmışlardır.


Danişmendoğulları, ülkelerinde ilmî çalışmalar başlatmış; Melik Ahmed Gazi çok sayıda ilim ve fikir adamını himaye etmiştir. Danişmendli beylerinden Yağıbasan’ın Niksar’daki medresesi tıp alanında; Tokat’taki medresesi astronomi alanında öne çıkmıştır. Danişmendoğullarından günümüze ulaşan Yağıbasan Medreseleri Anadolu’da Türk İslam medeniyetine ait en eski yükseköğretim kurumlarıdır. Dânişmendliler, hüküm sürdükleri Amasya, Tokat, Niksar, Sivas ve Kayseri dolaylarında birçok mimari eser meydana getirmişlerdir. Hâkimiyet kurdukları bu topraklarda bıraktıkları eserler arasında Kayseri, Niksar ve Sivas gibi yeni fethedilen şehirlerin ulucamileri ilk sırayı alır. Bunların yanı sıra Tokat’taki Garipler Camii ve Niksar’daki Cin Camii gibi daha küçük ölçekte birtakım camiler de inşa ettirmişlerdir. Öte yandan Kayseri Kölük Cami-Medresesi ile günümüzde ancak bir kısmı ayakta olan kümbetlerle hepsi ortadan kalkmış bulunan han, hankah, ribât, saray gibi yapılar da Dânişmendliler’in imar ve inşa faaliyetlerinin eserleridir. Dânişmendli eseri olan mezar anıtlarının en eskisi, Dânişmend Gazi’ye ait Niksar Melik Gazi Kümbeti’dir. Dânişmend Gazi’nin emîrlerinden 1106’da vefat eden Karategin’in Çankırı Kalesi’ndeki kümbeti, Niksar’da Melik Gazi Kümbeti’nin yakınında yükselen ve XII. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen, Dânişmendli emîrlerinden Arslandoğmuş’a ait Kulak Kümbeti, XII. yüzyılın sonlarına tarihlendirilen Pınarbaşı’nın Pazarören bucağına bağlı Melikgazi köyündeki Melik Gazi Kümbeti de önemlidir. Niksar’da Yağıbasan Mescidi ile Kümbeti, yine Niksar’da Sungur Bey ve Çepni Bey kümbetleri, günümüzde kısmen ayakta olmakla birlikte mimari özelliklerini büyük ölçüde yitirmiş bulunan Dânişmendli eserleri arasında zikredilebilir.

Danişmendoğulları, özellikle Sivas, Tokat, Amasya, Kayseri yörelerinde daha yoğun bir kültürel faaliyet içinde bulunmuş ve yöreye devletlerinin kültürel politikasını yerleştirmişlerdir. Bu yüzden de bu yöreler çok erken tarihlerde Anadolu’da Türk kültürünün yerleştiği yerler olmuştur. Danişmendoğullarının bu yoğun milli ve dinî diyebileceğimiz kültürel faaliyetlerinin sonucu olarak bu yörelerin çok erken sayılacak tarihlerde Türkleşmesi ve İslamlaşması gerçekleşmiştir.

Anadolu’da ilk olarak Türkçe eser yazma geleneği Amasya’da yani Danişmend İli’nde başlamıştır. Danişmendoğulları Dönemi’nde Anadolu’da telif edilen eserlerin hemen tamamı tıp, astronomi (heyet) matematik, felsefe gibi aklî ve tabiî ilimlere dairdir. Mevcut bilgilere göre Anadolu toprağında telif edilen ilk Türkçe eser XIII. yüzyılın başlarında Amasya’da yani Danişmend İl’inde Hâkim Bereket tarafından kaleme alınan “Tuhfe-i Mübarızi” adlı tıp ilmine dair olan eserdir. Hâkim Bereket tıp ilmine dair “Hülasa der ilm-i Tıb” ve “Tabiatnâme” adıyla iki Türkçe risale daha kaleme almıştır. “Tabiatnâme”yi manzum olarak kaleme almıştır. Eserini Danişmendli emirlerden Mübarizüddin Halifet Alp Gazi’ye sunmuştur. Hâkim Bereket, Danişmendli geleneğinden gelen Halifet Gazi’nin Türkçe eserler yazmayı teşvik ettiğini de eserinde kaydetmektedir.

Danişmendoğlu Melik Ahmed Gazi ve beraberindekilerin kahramanlıklarını dile getiren “Danişmendnâme” adlı destan Danişmend İli’ndeki kültürel anlayışın mahsulü olduğu gibi Dede Korkut Hikâyeleri de XIV. asırda gene bu yörede, Amasya'da derlenmiştir. Danişmendoğulları devrindeki bu kültürel politika sonucu, Danişmend İli belli bir kültürel gelişmişliğe erişmiştir. Danişmend İli, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında da bu aslî karakterini muhafaza etmiştir.

Selçuklular zamanında Danişmend İli’nde, Tokat ve Amasya yöresinde Ahiliğin de çok yaygın ve kuvvetli olduğu bilinmektedir. Bu yönü ile Danişmend İli’ndeki şehirler Türkmencilik mefkûresi ile ahiliğin bütünleştiği birer şehir durumuna gelmiştir. Ahilik, Türkiye Selçukluları Döneminde ilk olarak Ahi Evren ve şeyhi Evhadüddin Kirmanî tarafından Danişmend İl’inde teşkilatlandırılmıştır. Ahilik Anadolu’da ilk defa bir Danişmend İli olan Kayseri’de ortaya çıkmıştır. Ahiliğin ilk teşkilatlandığı şehir olan Kayseri, Danişmend İli’nin en mamur şehirlerinden olup dönemin önemli bilim, kültür, sanat ve ticaret şehirlerinden birisidir. Ahilik, Abbasilerdeki fütüvvet teşkilatının içinden çıkmış bir oluşum olmasına karşın, Türk kültür ve medeniyetinin izlerini taşımaktadır. Fütüvvetin Danişmendoğulları ile Türkiye Selçukluları tarafından Türk kültür ve medeniyeti ile harmanlanması Anadolu Ahiliğini ortaya çıkarmıştır. Moğol İstilası ile Anadolu’yu Moğollara karşı savunan ahiler, başta Kayseri ve Kırşehir olmak üzere büyük katliamlara uğramışlar ve sonuç olarak Türkmen kitlelerle uç bölgelere çekilerek burada Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda katkılar sağlamışlardır. Ahiler, Danişmend İli’inin kültür ve medeniyet ikliminde çok büyük katkılarda bulunmuşlardır.

Tokat, Amasya, Niksar, Sivas yöresi (Danişmend İli) Selçuklular zamanında Türkmen bilge ve fikir adamlarının çok faal ve etkili oldukları bir yöre idi. Türkmencilik ve gazilik ülküsü yörenin başlıca kültürel karakteri idi.

Tokat’ın Danişmendoğulları zamanında önemli ilim ve fikir merkezi haline gelmesi Selçuklular zamanında bu beldenin şehzadelerin tahsil ve eğitim yeri olarak belirlenmesine sebep olmuştur. Tokat Selçuklular zamanında, Amasya Osmanlılar zamanında şehzadeler şehridir. 

Tokat, Selçuklu meliklerine ev sahipliği yapmış, başta I. Alaeddin Keykubâd olmak üzere Selçuklu melikleri devlet işlerinde tecrübe kazanmak için idareci olarak Tokat’a gönderilmişlerdir.

Ünlü Osmanlı tarihçisi Paul Wittek, Timur’un Ankara Savaşı’nda (1402) Yıldırım Bayezid’i yenip Anadolu’yu istila etmesinden sonra parçalanan Osmanlı Devleti’nin birliğini Amasya şehzadesi olan I. Mehmed Çelebi'nin yeniden sağlamış olmasını, bu şehzadenin 10 sene Amasya bölgesinde Danişmendoğullarından intikal eden milli şuur ve gazilik ruhu içinde yaşayıp yeniden tav almış olması ile izah etmektedir. Bu yönüyle Danişmend İli Anadolu'da ilk Türk yerleşiminin başladığı yerlerden birisi olması yanında Osmanlı Devleti’nin Çelebi Mehmed tarafından ikinci kez kurulmasında da büyük bir rol oynamıştır. Adeta Türkiye’de kurulan Türk devletleri en kritik anlarında bu topraklarda filizlenen gelişmelerle küllerinden yeniden doğmayı başarmıştır. Bunun güzel ve anlamlı tezahürlerinden birisi de Selçukluların Tokat’a verdikleri Darünnusret (yardım edenler kapısı) ismidir. En sıkışık anlarında Türkiye’deki devletler için Tokat bir yardım şehri olmuştur.

Nihayet Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran anlayış Danişmendli bölgesi ruhu ve anlayışıdır. Samsun, Amasya, Sivas, Erzurum, Ankara gibi şehirler Kurtuluş Savaşı’nın merkezi ve Cumhuriyet’in nüvesidir. Gazi Mustafa Kemal Paşa Danişmendoğullarının yerleştirdiği gazilik mefkûresine bağlı Danişmendli topraklarında Millî Mücadele’nin temellerini atmıştır. 

19 Mayıs 1919’ da Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadeleyi başlatmak üzere Samsun’a çıkmıştır. Samsun, Kelkit Irmağı’nın ve Tozanlı Çayı’nın Amasya’da birleşerek Yeşilırmak olup Karadeniz’e aktığı yerdir.

19 Mayıs 1919’da Samsun’da başlayan Millî Mücadele Hareketi Mustafa Kemal Paşa’nın 12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelmesi ve 22 Haziran 1919’da Amasya Tamimini yayımlaması ile hız kazanmıştır. 

“Hâkimiyet Kayıtsız ve Şartsız Milletindir, “prensibi ilk defa,” Milletin İstiklalini yine Milletin azim ve kararı kurtaracaktır” şeklinde tüm yurda Amasya’dan ilan edilmiş ve duyurulmuştur.

Mustafa Kemal Paşa 26 Haziran 1919’da Amasya’dan Tokat’a gelmiştir. Mustafa Kemal, Tokat’a gizlice gelmeyi planlamışsa da şehrin girişinde bir binbaşının komutasında küçük bir askeri birlik tarafından karşılanmıştır. Gazeteci Ruşen Eşref, o gün yaşananları şu satırlarla anlatmaktadır: “Tokat’ın ağzında bir avuç asker, dizi olmuş O’nu bekliyordu. O, Bolu beylerine isyan etmiş Köroğlu değildi; Millet adına dünyaya meydan okuyan ‘Heyet-i Temsiliye Reisi’ Mustafa Kemal’di. Boynu bükük Anadolu şehrinin kapısında kıyafeti yıpranmış, fakat içi aşınmamış bu saygı kıt’ası dimdik, işte O’nu gözlüyordu!... O, evvelâ, askerin önünden geçmekte tereddüdü varmış gibi davranmak ister bir an geçirdi; üniformanın disiplinine saygı göstermek dilediğinden mi? Üniformalı kumandanı şöyle bir içinden denemek istediğinden mi? bilemiyorum; her hâliyle bir müşahededen doğduğu duygusunu verir bir manalı tavırla, kolordu komutanı Çolak Selahattin Bey’e eli ile de göstererek ileriye geçmesini bildirir bir işaretle: ‘Buyurun’ dedi. Selahattin Bey tabii ki üniformalı ve vazifeli idi, görünüşte açıkça yetkili idi. Fakat Selahattin Bey, benim üzerimde unutulmaz bir tesir bırakmış saygı, nezaket ve anlayışla kendi yerini ve öne geçme, teftiş etme kıdemini O’na bıraktı!”

Mustafa Kemal Paşa, kendisini karşılayan subayla birlikte askerlik şubesine geçmiştir. O’nun Tokat’a geldiğini haber alan Belediye Reisi ve üyeleri ile şehrin ileri gelenleri ziyarete gelmiştir. Paşa, onlara şunları söylemiştir: “Yarın Belediye’de bir içtima yapınız, memleketin ulema ve eşrafı toplansın. Ben de geleceğim. Kendileriyle hasbihal etmek istiyorum...”. Mustafa Kemal Paşa Tokat’ta bulunduğu süre içinde, Kurtuluş Savaşı’na yönelik önemli kararlar almış ve ilgili yerlere bu kararları telgraflarla bildirmiştir.

27 Haziran 1919 günü sabah saat 10’da yapılan toplantıda Mustafa Kemal Paşa, memleketin içinde bulunduğu kötü durumu geniş bir şekilde anlatmıştır. Bu toplantıda bulunan Avukat Ali Bey, konuyla ilgili olarak şunları anlatmaktadır: “Yirmi kişi kadar vardık. Atatürk, maiyetindeki bazı zatlarla birlikte geldiler. Köşede bir sandalye vardı, selam verip oturdular. Ve bize memleketin kurtuluş yolu hakkında hiçbir şekilde unutmayacağımız bir izahatta bulundular.” Toplantıda, Tokat müftüsünün “Elimizde üç buçuk millet kaldı. Bunu da kırdırmayalım.” ve “Harp araçlarımız yok, düşman uçakları derhal yurdun her köşesini yangına çevirir” sözleri üzerine Mustafa Kemal Paşa: “Hiçbir müdafaa vasıtasına malik olmasak bile dişimiz, tırnağımızla, zayıf ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu müdafaa etmeyi zaruri görüyorum. Tarih, bize vatan uğrunda canını, malını, esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini, hala yaşadıklarını göstermektedir. Ben hayatımı hiçbir zaman milletimizden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her an memleket için şerefimle ölmeye hazırım.” demiştir. Mustafa Kemal’in Tokat’ta o gün söylediği bu sözler O’nun verilecek olan ölüm kalım savaşına ne kadar kararlı ve hazır olduğunu ortaya koymaktaydı. Mustafa Kemal Paşa, Millî Mücadele yolunda Tokatlıların tam desteğini alarak Sivas’a geçmiştir.

Mustafa Kemal Paşa, Tokat’ta bulunduğu sırada Amasya Genelgesi’nin etkileri kısa zamanda tüm yurtta kendisini göstermiştir. Ulusal Kongre’nin toplanacağı Sivas’ta kendi aleyhinde bazı faaliyetlerin başladığı haberini daha Amasya’da iken alan ve her şeye rağmen Tokat’a gelen Mustafa Kemal Paşa, Tokat’a gelişiyle ilgili olarak Büyük Nutuk’ta şunları söylemiştir: “26’da (Haziran) Amasya’dan yola çıktım. Tokat’a varır varmaz telgrafhaneyi göz altına aldırarak benim varışımın Sivas’a ve hiçbir yere bildirilmemesini sağladım. 26/27 gecesini orada geçirdim. 27’de Sivas’a doğru yola çıktım. Otomobille Tokat’tan Sivas’a aşağı yukarı altı saattir. Sıvas Valisi’ne, Tokat’tan Sivas’a gelmek üzere yola çıktığımı bildiren açık bir tel yazdım. İmzada ‘Ordu Müfettişliği’ unvanını kullanmıştım. Telde, özel bir düşünce ile yola çıkış saatimi bildirmiştim. Ama bu telin ayrılışımdan altı saat sonra çekilmesini ve o zamana değin hiçbir yoldan Sivas’a bilgi verilmemesini sağlayacak önlemleri aldırdım…”

Tokat’tan Sivas’a geçen Mustafa Kemal Paşa, Sivas’ta şehrin ileri gelenleri ile toplantılar yaparak memleketin durumu hakkında bilgi verdikten sonra 28 Haziran 1919’da Sivas’tan Erzurum’a hareket etmiştir. Sıkıntılı geçen bir haftalık yolculuktan sonra 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a ulaşmıştır. 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da toplanan Kongre 7 Ağustos 1919’ da sona ermiştir. Erzurum Kongresine Tokat’tan Hamamcızade Rıfat (Arkun) Bey Reşadiye Kazasından Emekli Askeri Kâtip Sabri Efendi katılmışlardır. 

Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi’ne katılmak üzere 29 Ağustos 1919’da Erzurum’dan ayrılmıştır. 4 Eylül 1919 Perşembe günü toplanan Sivas Kongresi’nin birinci oturumu; Mustafa Kemal Paşa’nın, “Muhterem Efendiler: Yurdun ve Ulusun kurtuluşunu amaçlayan zorunlu nedenler, sizleri bunca sıkıntılılar ve engeller karşısında Sivas’ta topladı. Yiğitçe davranışınızı kutlar, hoş geldiniz diyerek mutluluğumu açıklarım.”  İfadeleriyle başlayan tarihi nutku ile açılmıştır.


Eski Danişmendli topraklarında Amasya, Tokat, Sivas, Erzurum’da art arda yapılan toplantılar ve kongrelerden sonra Millî Mücadele hareketi yine bir Danışmendli ruhuna sahip olan Ankara’ya taşınmış ve TBMM’nin kurulmasıyla Cumhuriyet’in ilk adımları atılmış ve Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. 


Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran anlayış Danişmendli bölgesi ruhu ve anlayışıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın Millî Mücadele’nin önemli icraatlarını Danişmendoğullarının yerleştirdiği gazilik mefkûresine bağlı Danişmendli topraklarında gerçekleştirmesi onun dehasının bir başka ürünüdür. 


Erdoğan Erdoğdu

22.06.2024- İstanbul 



banner982
Anahtar Kelimeler
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

Mahir Öğretmenin Cinayetinde "Çete" Detayı
- Çetelerden kaçıp Kocaeli'ne geldi, suçsuz yere haince pusuda öldürüldü

Haberi Oku