banner1102



Bir grup çocuk, içinde bulundukları uçağın arızalanması sonucu ıssız bir adaya düşüyor. Burası neresi, bilmiyoruz. Takvimler hangi tarihi işaret ediyor, hiçbir fikrimiz yok. Ama dünyanın geri kalanı için de işlerin pek parlak gitmediği ile ilgili bazı ipuçları bize veriliyor. Peki, bu ada nasıl bir yer? Yemyeşil ağaçlar, masmavi bir deniz ve ıssızlığın getirdiği huzur verici bir atmosfer… Başlangıçta cenneti anımsatan bu ada, daha sonra cehennemi iliklerimize kadar hissedeceğimiz korkunç bir yere dönüşüyor. Yavaş yavaş olan bu dönüşüm, bizi hem beklemediğimiz hamlelerle şaşırtıyor hem de insanoğlunun gerçek yüzünü en çarpıcı şekilde göstererek tüylerimizi ürpertiyor. 


Hiç şüphesiz bu unutulmaz yolculuk, gücünü William Golding’in sade ama etkili cümlelerinden alıyor. Bunun farkında olan Aimee de Jongh, kitabı grafik roman mecrasına uyarlarken cümleleri yeniden yazmak yerine, büyük ustanın cümlelerini kitaptan seçerek birebir almayı tercih ediyor. Aimee de Jongh’un bu tercihi elbette grafik romanın güçlü olan dünyasını daha da güçlendiriyor. Ama tüm cümleleri kitaptan çıkarsak dahi grafik romanın etkisini kaybetmeyeceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu anlamda çok başarılı bir uyarlama ortaya koyan Aimee de Jongh, bazı sayfalarda kelimelere hiç ihtiyaç duymadan orijinal kitabın özüne uygun ve etkileyici bir atmosfer yaratmayı beceriyor. Sadece bu sayfalar bile Aimee de Jongh’un resimlerinin gücünü ispatlamaya yetiyor.


Masumiyetin Günbegün Yitirilişi


Grafik romana şöyle bir göz attığınızda bile mekanları oluşturan gerçekçi çizgilerin, karakterlerin masum görünüşlerini daha da artıran "yumuşak” çizgilerle olan zıtlığı göze çarpıyor. Ama bu zıtlık bir yandan da hikayenin yavaş yavaş artan vahşet dokusuyla müthiş bir uyum yakalıyor. Karanlık ve kasvetli bir dünyada, masumiyetlerini günbegün yitiren çocukların değişimi böylece çok daha çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriliyor. Tıpkı kitapta olduğu gibi vahşet ima edilmekle yetinilmiyor. Ateşlerin yok edici dansı, mızrakların dehşet verici uçları ve ölümün korkunç yüzü grafik romanın sayfalarının arasından taşarak zihnimizi meşgul etmeyi başarıyor.


Ama tüm bu vahşet senfonisi sürüp giderken Aimee de Jongh, ustaca dokunuşlarla flashbackler için en doğru yerleri tespit ediyor. Böylece tıpkı başkarakterimiz gibi biz de biraz nefes alabiliyoruz. Ama bu flashbackler sadece nefes almamızı sağlamakla kalmıyor, bir yandan da geçmiş hakkında bize verilen bu parçalar sayesinde adadaki olayları daha iyi analiz etmemiz kolaylaşıyor. Flashbacklerin giriş ve çıkışlarındaki geçişler çizerin tasarım, renk ve kompozisyon konusundaki yeteneğini de ortaya koyarak bize adeta sinematik bir deneyim yaşatıyor. 


İşte Bizim Dünya yahut Sineklerin Tanrısı


Domingo Yayınevi’nden çıkan “Sineklerin Tanrısı” grafik romanı, 345 sayfalık nispeten uzun bir yolculuk sunsa da daha ilk karesinden itibaren sizi avucunun içine alarak sonunu getirmeye mecbur bırakıyor. Görsel anlamda tatmin edici bu yolculuk, bir yandan güzel resimlerin estetik dünyasında keyifli bir deneyim vaat ediyor. Öte yandan da bazen sizi gülümsetiyor, bazen kızdırıyor, bazen endişelendiriyor, bazen iğrendiriyor ama genel olarak insan olmayı, insan olmanın ne demek olduğunu düşündürerek içsel bir yolculuğun kapılarını aralıyor.


William Golding’in “Sineklerin Tanrısı” kitabını çok iyi özümseyen Aimee de Jongh, imza attığı bu grafik roman ile hem çok başarılı bir uyarlama ortaya koyuyor hem de hikayeye yepyeni bir soluk getirerek bizi unutulmaz bir maceraya dahil ediyor.

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981