“Kul sıkışmayınca Hızır yetişmez” yaygın olarak kullanılan atasözlerimizden biridir. Hızır yetişmesi; insanın dara düştüğünde, çaresiz kaldığı bir zamanda beklemediği bir kişinin yardımına yetişmesidir.

Evet, çok kıymetli okuyucularım.
 
Hepimiz insanız, çok sık yaşanmasa da öyle zaman oluyor ki hiç beklenmedik bir zamanda beklenmedik olaylarla karşı karşıya kalabiliyoruz. İşte bu beklenmedik durum karşısında ne yapacağımızı kara kara düşünürken o sıkıntılı andan bizi çıkaracak kişi çıkıp geldiğinde ne kadar kıymetli o zaman anlıyoruz.

2024 yılı Sonbahar da akşamüzerinin serinliği çökmüş bir pazar günü, Eskişehir Yenipazar Yolu üzerinden Muratça Köyü’müze doğru, eşimle aracımız ile gidiyoruz. Bozdağ’da Atalan’a doğru iniş aşağı yol alıyoruz. Birden aracın tekerinden patır kütür ses duyunca aracı durduruyorum. İnip hemen aracın etrafında bir tur atıyorum görünürde hiçbir şey yok. Tekrar aracı çalıştırıp devam ediyorum, yine patır kütür sesler. İniyor tekrar bakıyorum. İşte şimdi gördüm, aracın sağ ön lastiğinin iç kısmına bir demir kova sapı saplanmış. Meğer tekerleğin iç kısmında olduğu için görünmüyormuş. 

Lastiğin sökülüp bagajda bulunan yedek lastik ile değişmesi gerekiyor.

Tamam, da kim yapacak?

Bu aracı almışım, 18 yıl geçmiş hiç lastik patlamamış, ben de hayatım boyunca hiç lastik değiştirmemişim. Gerek te olmamış. 

Peki, şimdi ne olacak?

Hem de tam bir iniş aşağı eğimli, tabiri caiz ise münasebetsiz bir yerde kalmışız.

Neyse ki günlerden Pazar da yoldan ara sıra gelen araçlar var. Tek çare onları durdurmak ve yardım istemek.  

İlk denemeyi yapıyoruz, cevap “ben de hiç lastik değiştirmedim abi.”

İkincisi, yolun münasebetsizliğinden olsa gerek duramıyor pas geçiyor.

Üçüncüsü; “Abi, ben de lastik değiştirmeyi bilmiyorum, ama 20 km. ileride Mihalgazi ilçesinde oto tamircisinin telefonu bende var, onu size vereyim” diyor.

Arıyorum, arıyorum ama günlerden tatil günü olunca oto tamircisi de telefonu açmıyor nafile.

Bekleyişe devam. Gelsin yenileri diye bekliyoruz.

Bir yandan tedirginiz, akşam vakti yaklaşıyor karanlığa kalırsak işimiz daha zorlaşacak. Hem de hava soğuyor, elbette burada rakım yüksek.

Az sonra aşağıdan bir minibüs çıkıp geliyor. El ediyoruz duruyor.

“Yardıma ihtiyaç var mı?” diye soruyor.

“Olmaz mı” diyorum, “Lastik patladı, yedek lastik te var, ama değiştirmeyi bilmiyorum”.


“Ben de hiç Jeep lastiği değiştirmedim ama yardımcı olayım” diyor. Bu söz bile benim için bir kurtuluş habercisi. İnsanlık için küçük benim ise bu dağ başında büyük bir hediye. Lastiği bagajdan alıyorum sorun yok. Fakat kriko hiç yerinden oynamıyor, zorluyoruz olmuyor. Neyse ki onun yanındaki mandalların vidaları var. Tornavida bulsak olacak. Ben de yok, yardımcı olacak olan kardeşimiz gidip kendi arabasından bulup getiriyor ve açıyoruz. Evet, şimdi elimizde malzemeler tamam. 

İşe koyulacak ustamız!

Fakat dert bitmiyor, araç iniş aşağı durduğundan altına koyduğumuz kriko tam yuvasına oturmuyor, krikonun altına bir destek taş lazım, dağ başı taş var da düzgün değiller. Neyse bir tane taşı gözümüze kestiriyoruz. Bunun üzerine kriko tam kaldırdık diyoruz, kriko kayıyor, hadi sil baştan, soğuk da ufaktan ısırıyor.

Tekrar kriko sağlam zemine otursun kaldırsın diye aracın altına yatıyor ustamız.

Sonunda başarıyoruz, kriko yeterince yükseliyor ve lastiği sökebilecek durumdayız.

Lakin lastiği sökmek çok kolay olmuyor. Bu vidalar makina ile sıkılmış elle kolay değil açmak.

Bir uzun boru buluyor aracından onun da bunun ucuna takınca açılmaya başlıyor vidalar.

İşte şimdi tamam, sökülme tamam, takılma tamam.

Takılma biterken gözlerimiz parlıyor mutluyuz, akşam karanlığına kalmadan iş bitiyor.

İş biterken bu yardımsever insanın ter içinde kalan yüzünü hafif esen bir rüzgâr kurutuyor. Yani bize yardım ederken bir de soğuk almasından için için endişeleniyorum. Bir yandan da aklımdan geçiriyorum, bu değerli yardımı için kendisine çok iyi bir para vermeliyim, kesin kararlıyım.

Yalnız, o anda önce teşekkür edeyim, ardından birbirimizi tanıyalım, sonra bir para teklif edeyim diye düşünüyorum.

Tanıtıyorum kendimi, sonra ustamıza soruyorum “Siz kimsiniz, ne iş yapıyorsunuz, nereden gelir nereye gidersiniz?” diye.

O çok mütevazı bir insan. Adeta sıkılarak çekinerek ifade ediyor unvanını. Zira insan kalitesinden belli ki, unvanın geçici olduğunu, insanlara nasıl davranırsa öyle hatırlanacağını özümsemiş mümtaz bir şahsiyet. Kendisi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı.

Şaşkınlığım tavan yapıyor. Gel de şimdi para ver.  Üstelik kendisinin bizim köyümüze çok yakın bir köy olan Çayköy’den evli olduğunu ve buradaki bahçelerinden olgunlaşmış Trabzon Hurmalarını topladığını anlatıyor. Ve bir kasasını da kucaklamış getirip bize hediye ediyor.

Acaba bu hurmaları kim yiyecek? 

Sonraki günlerde bu hurmaların kimlere nasip olduğunu görünce diyorum ki; “Allah birisine bir rızık verecekse bir vesile olur verir.” 

Böyle güzel ve özel insanlar oldukça dünya güzel.

Zülfü Livaneli’nin şarkısının o güzel sözlerini hatırlıyorum.

Dünyayı güzellik kurtaracak, bir insanı sevmekle başlar her şey.

İyi ki varsınız çok değerli hocam.

İyi ki sizin gibi güzel insanlar var.

Zor anda ki iyilikler hiç unutulmaz.
banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

banner1119