Çok değerli okurlarım, merhaba.
Bugün sizlerle “sorumluluk” üzerine etkileşeceğiz.
Sorumluluk; akıl sahibi olan her canlının gerek kendisine gerek ailesine gerek çevresine, ülkesine karşı yapması gereken davranışlardır diyebiliriz.
Acaba siz neler yapıyorsunuz, nelerle meşgulsünüz? Kime karşı ne sorumluluklarınız var? Neler üretiyorsunuz? Yoksa boş boş zaman mı öldürüyorsunuz? Sorumluluğa mı koşuyorsunuz yoksa sorumluluktan mı kaçıyorsunuz?
Moliere’in çok güzel bir sözü var: "Yalnız yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan da sorumluyuz."
Amaç günü kurtarmak değil. Yaşıyorsak; yapacaklarımız, sorumluluklarımız var. Sorumluluktan kaçmak her şeyden önce insanın kendisine ihanetidir. İnsan hesaplanabilir riskleri almalı ve üzerine aldığı işte tam bir mesuliyet bilinci içinde olmalıdır. Şayet sorumluluk sahibi iseniz başarının anahtarlarından birisine sahipsiniz demektir.
Üzerinize aldığınız, yapmak zorunda bulunduğunuz ve bu yaptığınız iş veya işler için gerektiğinde hesap verme durumunda mısınız? Yoksa kafanıza göre yaşayıp, sınırsız sorumsuz mu yaşıyorsunuz?
Öyle ise durum vahim.
Sorumluluk hakkında şimdi paylaşacağım hikâyeyi öğrendiğimden beri unutmadım. Sizde şimdi okuyunca eminim hiç unutmayacaksınız.
Vaktiyle her türlü maddi imkâna sahip olmasına rağmen can sıkıntısından, hayatın yaşanmaya değmez olduğundan yakman bir prens vardı. Kardeşleri, arkadaşları gezer, ava gider, eğlenirken o odasına kapanır, sürekli düşünürdü. Oğlunun bu haline hükümdar babası çok üzülüyordu.
Birgün hükümdar, ülkesinin en bilge kişisini sarayına çağırtıp ona oğlunun durumunu anlattı ve buna bir çözüm bulmasını istedi. Bunun için bilgeye bir hafta mühlet verdi. Bir hafta içinde bir formül bulamazsa bunun hayatına mal olabileceğini de hatırlattı. Yaşlı bilge üç beş gün düşünüp taşındı; aklına hiçbir çözüm gelmedi. Bu nedenle canını olsun kurtarmak için ülkeyi terk etmeye karar verdi. Üzgün, dalgın bir şekilde ülkeyi terk ederken, bir köyün yakınında koyunlarını, keçilerini otlatan küçük yaşta bir çobanla bir süre ahbaplık etti. Bundan cesaret alan küçük çoban yaşlı dostuna "Amca şu hayvanlarıma biraz göz kulak oluver de ben de şu görünen köyden azık alıp geleyim, bugün azık almayı unutmuşum" dedi. Bilge de zevkle kabul etti. Bilge, kafası, karşılaştığı olaylarla meşgul bir halde hayvanlara göz kulak olurken, bir keçi yavrusu kenarında oynamakta olduğu uçurumdan aşağı yuvarlanıverdi. Aşağı inip onu kurtarmadıkça kendi kendine kurtulması da mümkün değildi. Bilge küçük çobana verdiği sözü doğru dürüst tutabilmek için kuzuyu kendisi kurtarmaya karar verdi. Bu amaçla uçurumun dibine indi. Önce kuzuyu sırtına bağladı, sonra tırmanmaya başladı. Birkaç tırmanma başarısızlıkla sonuçlandı. Ama bilge yılmadı. Uğraştı, didindi, zorlandı ama sonunda kuzuyu yukarı çıkarmayı başardı. Küçük dostuna verdiği sözü tutabilmek, bunun için de kuzuyu uçurumdan çıkarmak bir süre kafasını öyle meşgul etti ki, kendini bu işe o kadar verdi ki başından geçmekte olan olayı, canını kurtarabilmek için ülkeyi terk etmekte oluşunu unuttu. Fakat bu durum onun kafasında bir şimşek çakmasına sebep oldu. Şöyle düşündü: "Bir kimse ciddi olarak bir işle meşgul olur, bir girişimde bulunup onu başarı ile sonuçlandırmak arzusu benliğini tam olarak kaplarsa, o kimse için can sıkıntısı, eften püften olayları kafasına takmak diye bir şey söz konusu olamaz" Bu gerçek herkes, dolayısıyla hükümdarın oğlu için de geçerlidir. Bilge artık kaçma fikrinden vazgeçip hemen geri döndü ve hükümdarın huzuruna çıkarak şu çözümü sundu:
"Hükümdarım, eğer oğlunuzun can sıkıntısından kurtulmasını, hayata bağlanmasını istiyorsanız ona bir sorumluluk yükleyin, zamanını kaplayıcı bir meşguliyet verin. Can sıkıntısının, yaşamaktan şikâyet etmenin ana sebebi başıboşluktur. Oğlunuza yükleyeceğiniz sorumluluk ne derece ciddi, sonucu ne derece ağır olursa, kendini o ölçüde can sıkıntısından kurtaracak, yaşama mücadele ve azmi o derece artacaktır."
İnsanlar için en büyük tehlike başıboşluktur. Bir şey üretmemek bir şeye odaklanmamak boşa zaman geçirmektir. Dolayısıyla böyle insanların ne yaşamak için bir amacı ne kendine ne topluma hiçbir faydası yoktur. Yani boşa yaşıyor, ömrünü boşa geçiriyor, heba ediyordur. Hani böyleleri için halk arasında “varlığın zarar” derler. İnsanın çok sınırlı bir zaman içinde dünyada olduğu düşünülünce her anın ne kadar kıymetli olduğu, bu dünyaya geliş amacını heba etmenin bir nevi zaman cinayeti olduğunu rahatlıkla anlayabiliriz. Bu da bir suç olmalı. İnsanların boş olması tehlike arz ettiğine toplum güvenliğini de tehdit ettiğine göre mutlaka önlem alınmalıdır. Boş yaşamak hakkında yaptığım “Çok Şey Yapmalısın” adlı single albümümdeki şarkım için şu sözleri yazmıştım.
Bak süratle geçer yıllar, çalışmazsan gafil avlar,
Boş yaşarsan, boştur ahlar, elbet çok şey yapmalısın.
Dünya demek eser demek, emeksiz de olmaz yemek,
Hep çalışıp verip emek, elbet çok şey yapmalısın.
Dünya sana mutlak kalmaz, gelen gider baki durmaz,
Neden insan buna aymaz, elbet çok şey yapmalısın.
Dünya demek eser demek, emeksiz de olmaz yemek,
Hep çalışıp verip emek, elbet çok şey yapmalısın.
Çalışmaktır senin işin, ömrün vardır onun için
Bu değeri bilmelisin, elbet çok şey yapmalısın.
Dünya demek eser demek, emeksiz de olmaz yemek,
Hep çalışıp verip emek, elbet çok şey yapmalısın.
Dünya sana mutlak kalmaz, gelen gider baki durmaz,
Neden insan buna aymaz, elbet çok şey yapmalısın.
Dünya demek eser demek, emeksiz de olmaz yemek,
Hep çalışıp verip emek, elbet çok şey yapmalısın.
Kıymetli okuyucularım, her insanın yetenek ve kabiliyetleri ile doğru orantılı olarak mutlaka bir üreteceği değer vardır. Onu ortaya çıkarıp bu dünyada ondan faydalanmak şarttır. Zaten eğitim sisteminin de temeli de önceliği de bu olmalıdır. Nasıl faydalanılacak ona göre insan yetiştirmek önemlidir. Yoksa sınırsız sorumsuz faydasız niteliksiz insanlar topluluğu olup çıkar. Temel problem de tam budur. Burayı geçemedikçe de hep aynı şeyleri konuşur dururuz.
Bugünkü etkileşimimizi Atatürk’ün güzel bir sözü ile bitirmek istiyorum:
"Türk insanı; İstikrarlı, kararlı ve azimli olmalıdır. Sorumluluk sahibi olmalı, hizmete talip olmalıdır. Cesur olmalıdır.''