“….Gelelim Dilovası'na, 1969 yılında ovada, - ki biri deniz kenarında antrepo olarak sadece üç sanayi ünitesi varken, bölge hızla, demir - çelik de dâhil olmak üzere, Türkiye'nin büyük fabrikalarının yerleşme yöresine dönüşmeye başlıyordu. Meselâ bir kimya fabrikasının hemen komşusu bir demir - çelik fabrikası, her ikisinin de kendi içlerindeki tehlikeli durumlarına rağmen kurulmasında, izin mercilerinde beis bulunmuyordu! Doğrusu böylesi kuruluş izinlerinin verilişini insan düşünmek bile istemiyor!.. Bu arada aklıma ise, ister istemez kuruluş yılımız 1969 da, kaynakları açısından dikkate davet eden DSİ Genel Müdürünün bölgedeki yeraltı suyu rezervlerinden bahsedişi geliyor. Bölgenin hızla sanayileşmesi, yeraltı su rezervlerinin artık Dilovası bölgesi için düşünülmesini bile imkânsız hâle getirmişti.. Önce biz, BASF Sümerbank olarak, başımızın çaresine bakacaktık. Ve tam 20 - 25 km uzaklıkta Dilderesi’nin kaynağından ve köy yolu güzergâhında döşenen boru hatlarıyla fabrikaya su temin edecektik. Biz ilktik ama diğer kuruluşlar ve hatta tekrar bizim, BS. için su teminindeki sorunlar birbirini takip edecekti. Bir başka gelişme ise, yörede ova dâhil, dağ ve tepe eteklerinde görülmeye başlayan gecekonduların birbirini takip ederek hızla çoğalmakta oluşu idi. Kocaeli ve Gebze, bölgede kurulu sanayi tesisleri açısından yerleşim işgaline dur deme noktasını çoktan kaybetmişti. Sanayi ve meskenler!.. Dilderesi’nin suladığı o güzelim ovanın ve tepe veya eteklerinin yeşille donanmış güzelliği, giderek sanayi tesisleri ve hırpalanarak yok edilen yeşili ve su rezervleri ile önce gecekondu mahalleleri doluyor, sonra köy hüviyeti taşıyor ve nihayet nahiye, ilçe olmaya doğru yelken açmıştı... Bizim gibi kuruluşların ise bu gelişmelere ve şekillenmeye ancak bazı toplantılarda yapacağı ve yaptığı ikazlarla müdahâle imkânı olabilirdi ama o da ne kadar mümkündü!.. Ama dinleyen mi!..