banner1100
İKTAV KÜTÜPHANEMİZE VEFA ZİYARETİ VE KAŞGARLI MAHMUTLA İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİ

13 Haziran 2023 Salı 11:04

Gebze gazetesi ve gazete Gebze de belgeselcinin not defteri köşesinde 13 Haziran 2023 tarihinde yayınlanan makalemi sizlerle paylaşıyorum
Vefa
unutmamak hatırlamak ve ahde vefadır
Vefa bizi biz yapan en önemli değerdir
Vefa insan olmanın en önemlisi adam gibi adam olmanın ön şartıdır
Her şeyin makam mevki ve para ile ölçüldüğü günümüzde vefalı dost ve arkadaşa sahip olmak büyük şans
Gerçekten birçok vefalı dost ve arkadaşa sahip olmanın mutluluğunu yaşıyorum tüm vefalı dostlara teşekkür ediyorum.
35 YILLIK VEFALI ARKADAŞIM HALİL BEY’DEN ZİYARET
Giresun Federasyonu Kurucu Başkanı ve Çamlıca Eğitim ve Yardım Vakfı Mütevelli Heyet Başkan Yardımcısı gönül insanı birçok STK’da görev yapan vefalı arkadaşım Halil Kütük Bey ile hasret giderdik.
Halil Bey İlim kültür tarih ve teknoloji Vakfı www.iktav.com araştırma merkezi Kütüphanemizi ziyaret ederek www.devrialem.tv ve www.gebzegazetesi.com canlı yayınında konuştu.
Nazik ziyaretlerinden dolayı Halil Kütük Bey’e teşekkür ederim. Halil Bey ile yaptığımız canlı yayını sizlerle paylaşıyorum.
SN. HALİL KÜTÜK BEY’İN ZİYARETLE İLGİLİ PAYLAŞIMI
Bugün çok kıymetli arkadaşım, İlim ve kültür insanı, araştırmacı gazeteci, belgesel yapımcı, Karaovacık Yayla Şenliği ve Giresun Belgeseli başta olmak üzere birçok sosyal faaliyeti ve projeyi birlikte gerçekleştirdiğimiz, İlim, Kültür, Tarih ve Teknoloji Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı İsmail Kahraman’ı Gebze’deki ofisinde ziyaret ettim.
İKTAV Vakfı adına kurduğu kütüphaneyi çok çok beğendim. Adeta yok, yok. Hatta, bir örneği daha olmayan kitaplar orada. Bir hemşerisi, dostu, arkadaşı olarak gurur duydum.
Kütüphaneyi isteyenler ziyaret edebilir, öğrenciler istifade edebilir. İsmail Kahraman beye çok nazik misafirperverliği için çok teşekkür ediyorum. Allah razı olsun.
HALİL BEY’İN VERDİĞİ ÖNEMLİ BİLGİM
Değerli arkadaşım Vakıf insanı ve kültür Adamı Halil Kütük Bey İKTAV Kütüphanemizin nadir kitaplar bölümünde yer alan Büyük Türk dil bileğini Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ü Lügat-it-Türk kitabının 1000 yıl önce yazılmış nüshasından bire bir tıpkı basım yapılmış kitabı İle ilgili çok önemli bir bilgiyi bizlerle paylaştı.
Halil Bey arkadaşımın paylaştığı bilgiyi siz değerli okurlarımın yüksek bileğisine sunuyorum
Halil kütük Bey’e nazik ziyaretleri ve verdiği bilgi için İlim kültür tarih araştırmaları vakfı www.iktav.com kütüphanemiz adına teşekkür ediyorum.
Halil Bey’in verdiği Bilgi notunu sizlerle paylaşıyorum.
UĞRUNA NİCE BİLİM İNSANININ ÖLDÜRÜLDÜĞÜ KİTAP…
“DİVÂN-Ü LÜGAT-İT TÜRK…”
Az buçuk mürekkep yalamış her Türk vatandaşı Türk dünyasının bilinen en eski Türkçe sözlüğünün Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılmış olan Divân-ü Lügat-it Türk olduğunu bilir.
Bu eser iki amaçla yazılmıştır:
1- Araplara Türkçe’yi öğretmek.
2- Türkçe’nin Arapçadan daha üstün bir dil olduğunu kanıtlamak.
Ancak yine bu eserle ilgili olarak bilmediklerimiz bildiklerimizden çok daha fazladır.
Meselâ pek çoğumuz bu eserin ilk yazıldığı günden bu güne kadar bilinen tanınan bir eser olduğunu zanneder. Oysa değil!
Evet...
Türk Dünyası bu eserin varlığından haberdardır; ancak esere, 1914 yılına kadar herhangi bir yerde rastlamak mümkün olmamıştır.
Yani bizler Türk Dünyası olarak 1914’e kadar Kaşgarlı Mahmut'un Divân-ü Lügat-it Türk adlı bir lügat (sözlük) yazdığını biliyorduk; ama bu tarihe kadar bu eseri eline alıp okumuş ‘’Ben bu kitabı falanca yerde gördüm’’ demiş bir Allah’ın kulu yoktu!..
1914 yılına kadar böyle bir kitap ortada yok idiyse bizler böyle bir kitabın varlığından nasıl haberdardık?
Bu kitabın varlığından başka kitaplar sayesinde haberdardık.
Meselâ Divân-ü Lügât-it-Türk’ten ilk söz eden Antepli Aynî diye de tanınan Bedreddin Mahmud’dur.
‘’İkdü’l-Cuman fi Tarih-i Ehli’z-Zaman’’ adlı eserinin birinci cildinde Kâşgarlı Mahmud’un eserinden yararlandığı görülmektedir..
Daha sonra Kâtip Çelebi ünlü eseri Keşfü’z-Zünûn’da Divan-ü Lügat-it Türk’ü anmıştır.
Evet...
Türk Dünyasının çok merak ettiği bu kitap ortalarda yoktur!
Daha doğrusu aslında bir insanın evindeki kitaplıkta bulunan kitaplar arasındadır.
Bu kişi de zamanın eski maliye nazırlarından Nazif Bey’dir.
Nazif Bey kitabın değerli bir kitap olduğunun farkındadır ama ne kadar değerli olduğunun farkında değildir.
O sebeple kitabı ölmeden önce yakını olan bir kadına hediye eder ve ona der ki: ‘’Bu kıymetli bir kitaptır. Başın sıkışınca bunu satabilirsin. Ama 30 liradan aşağıya satma.’’
Bir zaman sonra kadın paraya sıkışır ve kitabı alıp Beyazıt’taki Sahaflar çarşısına götürerek Burhan adlı bir sahafa bırakır ve ‘’Bunu benim için sat. Sen kaça satarsan sat bana 30 lira ver yeter.’’ der.
Aradan biraz daha zaman geçer.
1914 Yılın başlarında Türk Kütüphaneciliğinin babası Ali Emirî Efendi her zaman olduğu gibi sahafları dolaşmaktadır ‘’Yeni bir kitap düştü mü?’’ diye.
Burhan Bey’in dükkanında Divân-ü Lügat-it Türk’ü görünce heyecan ve mutluluktan adeta kalbi duracak gibi olur ve 30 lira kitap için 3 Lirada Sahaf Burhan Efendi’ye komisyon ücreti olarak toplam 33 Liraya kitabı alır.
Daha sonra Ali Emirî yeni edindiği bu kitabı sağda solda anlatmaya başlar:
‘’Bu kitap değil, Türkistan ülkesidir…
Türkistan değil bütün cihandır.
Türklük, Türk dili bu kitap sayesinde başka bir parlaklık kazanacak. Arap dilinde Sibeveyh’in kitabı ne ise bu da Türk Dilinde onun kardeşidir. Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır.
Bu kitaba hakiki kıymet verilmek lazım gelse cihanın hazineleri kâfi gelmez…
Bu kitapla Hz. Yusuf arasında bir benzerlik vardır.
Yusuf’u arkadaşları birkaç akçeye sattılar; fakat sonra Mısır’da ağırlığınca cevahire satıldı. Bu kitabı da Burhan bana otuz üç liraya sattı. Fakat ben bunu birkaç misli ağırlığında elmaslara, zümrütlere vermem…’’
Haber kısa sürede önce İstanbul’da sonra tüm Osmanlı ülkesinde ve nihayet Türk topluluklarında duyulur ve büyük heyecana sebep olur.
Asırlardır bilinen ama kimsenin görmediği Divân-ü Lügat-it Türk nihayet bulunmuştur.
Ziya Gökalp başta olmak üzere pek çok Türkçü bu kitabı görmek ister lakin Ali Emirî Efendi hiç kimseye göstermez.
Yine de eninde sonunda birilerine göstermek zorundadır zira kitap oldukça dağınıktır. Acaba elindeki kitap Divân-ü Lügat-it Türk’ün tamamı mıdır yoksa eksik bir kitap mıdır?
Bu sorunun cevabını verebilecek tek kişi Kilisli Muallim Rıfat Efendi’dir.
Kilisli Muallim Rıfat Efendi kitap üzerinde tam iki ay çalışır.
Formaları düzenler. Sayfalara numara koyar ve müjdeyi verir:
"Bu kitap noksansızdır.’’
Derken efendim olay meşhur Talat Paşa’nın da kulağına gitmiştir ve Talat Paşa bu eserin yok olmaması için bastırılmasını teklif eder. Sonuç olarak I. Dünya Savaşı yıllarında Divân-ü Lügat-it Türk, Ali Emirî Efendinin isteği üzerine Kilisli Muallim Rıfat’ın editörlüğü ile bastırılır.
(Kâşgarlı Mahmud’un Divân-ü Lügat-it Türk’ü 25 Ocak 1072 günü yazmaya başladığı, 10 Şubat 1074 günü tamamladığı tespit edilmiştir.
Bu hesapça kitap ilk yazılıp tamamlandığı tarihten 840 sene sonra basılmıştır...)
Peki bitti mi hikâye? Hayır!
Dahası var...
Türk Dünyasının şaheseri olan Divân-ü Lügat-it Türk tabii olarak diğer Türk Dünyasında da sevinç ve heyecana yol açtı ve Türkiye dışındaki Türk ülkelerinde de bu kitabın yayınlanması için kollar sıvandı; ancak ne yazık ki her kim bu işe el attıysa maalesef katledildi.
Türk Dünyasında ilk tercüme girişimi Azerbaycan’da oldu. Sovyet Bilimler Akademisi’nin Azerbaycan Şubesi, bu iş için Halid Said Hocayev’i görevlendirdi.
Hocayev, 1935-37 yıllarında bu görevi tamamladı; fakat Hocayev ve yardımcılarının başarısının mükafatı, ölüm oldu...
1937 yılında bu kez meşhur Uygur Şairi ve eğitimcisi Şair Muhammed Ali, Dîvân-ü Lügat-it Türk’ü Uygurcaya tercüme ettiği için katledildi ve bütün çalışmaları yakıldı.
Bir diğer Uygur bilim insanı Kutluk Şevki, hac yolculuğu sırasında uğradığı İstanbul’dan Kilisli baskısını alarak ülkesine götürmüştü.
Bilim dünyasına hizmet için giriştiği bu çaba maalesef sonu oldu.
Uygurlar, 1944 yılında Şarki Türkistan Devleti’ni kurduklarında, ilk iş olarak Divân-ü Lügat-it Türk’ün tercümesi işine giriştiler. Bu iş için meşhur âlim İsmail Damollam görevlendirildi.
Birinci cildin tercümesi tamamlanmıştı ki, Rusya ile Çin anlaşarak Şarki Türkistan Devleti ortadan kaldırdılar ve İsmail Damollam öldürüldü.
Şarki Türkistan’ın Kızıl Çin tarafından işgal edilmesinden sonra Uygur bölgesinde Sincan Özerk Yönetimi kuruldu.
Kaşgar bölgesinin Valisi Seyfullah Seyfullin, maddî kaynak da ayırarak tanınmış şair ve tarihçi Ahmed Ziyaî’yi, Dîvân-ü Lügat-it Türk’ün tercümesi için resmen görevlendirdi.
1952-54 yılları arasında Divanın tercümesi tamamlandı ve Pekin’e basılması için gönderildi. Baskının giderleri de Kaşgar valiliği bütçesinden ayrılmıştı; ancak Pekin “karşı devrimcilik ve milliyetçilik” suçlamaları ile Ahmet Ziyaî’yi yirmi yıl ağır hapse mahkûm etti ve Ziyaî cezaevinde işkence altında can verdi, divanın bütün tercümeleri de yakıldı.
Yılmayan Uygurların bir başka girişimi, 1960-63 yıllarında, Çin İlimler Akademisi Sincan Bölümü Müdür Yardımcısı Molla Musa Sayrani tarafından hayata geçirildi. Fakat hem Sayrani ve yardımcıları öldürüldü. Ayrıca tercümenin metinleri de yakıldı.
Uygurların Divan’a merakı bütün bu olanlara rağmen azalmamakta aksine artmaktaydı. Halkın ve aydınların yoğun isteği ile Dîvân-ü Lügat-it Türk, İbrahim Muti’in yönetiminde 12 kişilik komisyon tarafından tercüme edildi.
Bu tercüme ile Divan, 1981-84 yıllarında Urimçi’de 3 cilt halinde ve 10 bin nüsha basıldı.
Divân-ü Lügat-it Türk, Kazakistan ve Azerbaycan’da ise SSCB’nin yıkılışından sonra yayınlanabildi.
(Kaynak Halil Kütük .Begüm Ayana Paylaşımı..)




banner982
Anahtar Kelimeler
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

Tatarahmet-Bulduk köprüsü hizmete açıldı
Büyükşehir, İzmit ilçesi Bulduk Mahallesi ile Kandıra ilçesi Tatarahmet Mahallesi’ni birbirine bağlayan...

Haberi Oku