Gebze gazetesi www.gebzegazetesi.com ve gazete Gebze’de belgeselcinin not defteri köşesinde yayınlanan 10 Aralık 2021 tarihli makalemi sizlerle paylaşıyorum
Vakıflar Genel Müdürlüğü Nasıl Kuruldu
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilan edilmesinden hemen sonra bizzat Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın emri ile Vakıflar Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Mustafa Kemal, Atatürk
"...mühim bir servet ve büyük bir müessese"
olarak gördüğü vakıflara yaşamı boyunca büyük önem vermiştir. 3 Mart 1924'te kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ambleminde Anadolu’da ilk vakfın kuruluş tarihi olan 1048’in yer alması Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün ilk devlet kurumu olduğunu da gösterir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de faaliyetlerine devam eden 41.500 Osmanlı vakfından kurucu ve mütevellisi olan vakıfları yöneterek özel bir rol üstlenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü bahsedilen vakıflara ait 18.500 tarihi bina ve 67.000 emlakın restorasyonu, bakımı ve mülkiyet yönetimini de üstlenmiştir. 38.000 kişiyi istihdam eden ve 120 milyon avro değerinde kira gelirine sahip Türkiye'nin en büyük bankalarından biri olan Vakıfbank'ın sahibidir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bir diğer önemli işlevi ise yönettiği vakıfların gelirleriyle binlerce fakir ve ihtiyaç sahibi kişiye sağladığı sosyal hizmetlerdir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'nin ilanından sonra kurulan yaklaşık 4500 vakfın faaliyetlerini denetlemektedir. Bu tarihî vakıfların tüzel kişiliklerini günümüzde de sürdüren Vakıflar Genel Müdürlüğü, kurucularının belirledikleri amaçlar doğrultusunda öğrencilere burs vermekte, muhtaç vatandaşlara aylık maaş ve gıda yardımı yapmakta, ayrıca, binlerce yıllık vakıf eserlerin onarımını gerçekleştirmektedir.
"Her kim ki; Vakıflarımızın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse, bağışlayıcı olan Allahu Teâlâ‘nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükafaatı sayılmayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin…”
Kanuni Sultan Süleyman’ın Vakıf Duası
Bir vakıf kurulurken, vakfeden kişide bazı şartlar aranırdı. Mesela vakfedilecek malın sonradan taşınabilecek olmaması ya da vakfın kişiye ait mal olması gibi. Bir diğer önemli şart ise borç veya aşırı müsriflik yüzünden malını kullanmaktan alıkonulmamış olmasıydı. Ama en önemlisi vakfeden kimsenin “kamil ehliyete” sahip olması, yani o kimsenin akıllı, buluğa ermiş, reşit ve hür olmasıydı. Tüm bun şartlar tam bir gönül rızasını yakalamak ve ilerde oluşacak meseleleri engellemek amacıyla ortaya konuluyordu. Anlayacağınız, bir kimse çıkıp kendi aklına göre üç beş ağacı vakfedemiyordu. Sağlam temellere dayanan, disiplinli bir sistem söz konusuydu.
Vakfedilen maldan kimlerin yararlanacağını, gelirin usullerini, vakfın konusu gibi hususlar, dava ile alınan kararla oluşturulan bir belgeye yazılırdı. Bu belgeye vakfiye denirdir. Vakfiye ile vakıflar hukuka dayandırılmış olurdu. Bu belgeler günümüz için çok önemli bir tarihi kaynaktır. Vakfiyeler, Allah’a hamd ve sena, resuluna salat ve selam ile başlar. Ardından hayır yapmaya teşvik edici, sadakanın sevabından bahseden ayet ve hadislere yer verilir. Bazen konuyu daha cazip hale getirmek ve okuyucuya şevk vermek bakımından ayet ve hadisler şiirlerle desteklenir. Aslında bütün bunlar hem hukuki hem de edebi bir estetik içinde yaşamanın nasıl da mümkün olduğunu gösterir.