banner1100
İsmail Kahraman ile Canlı Makale

08 Şubat 2017 Çarşamba 11:19

 Lozan Antlaşması, zaman zaman tartışılır lehte ve aleyhte taraf tutar gibi yerimizi alırız. Lozan Antlaşmasıyla ilgili çok önemli bir gerçek fazla konuşulmaz ve dillendirilmez. Lozan Antlaşmasıyla Yunanistan topraklarındaki yüz binlerce Müslüman Türk ile Anadoluda ki yüzbinlerce Ortodoks Rum zorunlu olarak karşılıklı göçe tabi tutulmuş, Türkler Anadolu’ya, Anadolu’da ki Rumlar da Yunanistan’a göç ettirilmişti. Bunlara Lozan mübadilleri adı verilmiştir. 
   30 Ocak 1923’te gerçekleşen bu göç olayı Türkiye kamuoyunda yeteri kadar tartışılmamış bu konuda kitap, roman, belgesel ve diğer kültürel kaynaklar yeteri kadar üretilmemiştir. Ancak, Yunanlı Rum yazar ve yayıncılar bu göç kültürünün enine boyuna ele almışlar, bu konuda bir çok kitaplar, Romanlar yazıp belgeseller ve filmler çekmişlerdir. 
   20 yıl önce Doğu Karadeniz bölgesinde Belgesel çekimleri yaparken, “Pontus’un yitik kızı Tamama”adlı Yunanlı yazar Yorgi Andriadis’in yazdığı Roman elime geçti. İlk okuduğumda baya etkilendim. Roman’ın çok iyi niyetle yazıldığını zannediyordum. Ancak altında ki gerçek hiç de iyi niyetli değil, Doğ Karadeniz bölgesinde bir Pontus Devleti kurma hayalinin bir ürünüydü. 
   Yunanlı yazar ve yayıncılar bu tür konuları ısrarla yazıp yayınlarken, her nedense Türklerden Ataları Rumeli’den göç edenlerde hiç ses çıkmıyor. Lozan Mübadilinde en fazla göç alan Bölgelerin başında Gebze, Tuzla gelmekte. Bugün Darıca merkez halkının neredeyse tamamı Girit’ten ve Yunanistan’ın Yanya Kentinden Darıca’ya getirildiler. Buna karşılık Darıca ve Tuzla’da ki Rumlarda Yunanistan’a göç ettirildiler. Darıcayla ilgili Yunanlı yazar bir çok kitap ve belgesel yazdı. Ancak, Darıcalı göçmen Türklerden hiçbir eser ve kitap olmaması büyük bir eksiklik. 



CANLI MAKALE

Konuyla ilgili www.kocaeligebze.tv deki canlı makalemizi http://kocaeligebze.tv/v/c0XsRT0BRHg izleyebilir yorum,düşünce ve görüşlerinizi bizlerle paylaşabilirsiniz. 

  DEMİREL NEREDEN ISPARTA’YA GELDİ?

Türk siyasetinin duayen ismi Isparta İslamköylü Demirel’in dedesinin Yunanistan’ın Girit adasından geldiğini acaba kaç kişi biliyor. Demirel’in doğum köyü Isparta İslamköy’ün eski adının İstanköy olduğunu biliyoruz. Burada belgesel çekimleri yaparken önemli bir makamda görevli bir yetkiliyle yaptığımız görüşme de Demirel ailesinin Girit’ten geldiğini söylemişti. Bugün Girit’in nerde olduğunu, hele “Hanya’yı Konya’yı görürsünüz” sözünü söylendiği Girit’in Hanya kentini kaç kişi gezip gördü. Demirel’in dedesi gibi Ataları Girit’ten gelen kaç Darıcalı Girit’e gidip Ata, dede memleketlerini ziyaret ettiler. Keşke Yunanlı yazarlar gibi bizimkiler de Ata ve Dede memleketlerini en iyi şekilde kaleme alıp gelecek kuşaklara aktarsalardı. Biz Devri Alem Belgesel programı olarak hem Yunanistan’da hem de Yunanistan’ın en önemli Adaları Girit ve Rodos’da belgesel çekimleri yaprak Osmanlı Türk izlerini belgeselleştirip gelecek kuşaklara aktardık. 

TAMER UYSAL’DAN ARAŞTIRMA YAZISI

Tamer Uysal adlı bir meslektaş ve araştırmacı yazar Lozan Mübadilleriyle ilgili yaptığı araştırmayı bizlere de yayınlamak üzere gönderdi. Tamer beyin yaptığı araştırmayı www.gebzegazetesi.com adresinden paylaşıp, ayrıca bu konuyla ilgili www.kocaeligebze.tv. De yaptığım canlı yayını izleyebilirsiniz. Bu konuda sizlerden de yorum ve bilgi notu bekliyor, Lozan mübadillerinin 94. Yıl Dönümü dolayısıyla Rumeli-Balkan coğrafyası, Rodos ve Girit adalarına Türk İslam medeniyetini götüren evladı fatihanı bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum.  
  
“TÜRK-YUNAN MÜBADELESİ 94 YAŞINDA”
1

"Anılar garip, kötülüğü bastırıyor ve şeylerin tadını koruyor. Hepimizi Küçük Asya toprağı sevgiyle doğurdu. Bu sevgiyi kendimiz ve çocuklarımız için korumalıyız."
(Dido Sotiriyu)
30 Ocak 1923 tarihinde Yunanistan ve Türkiye arasında imzalanan Nüfus Mübadele Sözleşmesi “Türk topraklarında yerleşmiş Rum Ortodoks dininden Türk uyruklarıyla, Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyruklarının zorunlu mübadelesini (Exchange obligatoire)” ön görmüştü.
Lozan Barış Antlaşmasına ek yapılan Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi ardından insanların doğdukları toprakları terketmek zorunda kalışları yani  nüfus değişimi bir insanın başına gelebilecek en acı olaylardan birisidir. İnsanlar yüzyıllar sonra ev barklarını, yurtlarını ve yakınlarının mezarlarını bırakıp çelişikli bir şekilde doğdukları topraklardan sadece hatıralarıyla beraber anavatan diye saydıkları topraklara göç ediyordu. Evlad-ı Fatihan (Balkan Türkleri) bu defa da mübadil sayılıyordu.
Yazınımızda mübadele edebiyatı yeni çıkan yapıtlarla daha da gelişiyor. Bu alandaki araştırmalara gün geçtikçe başka edebi yapıtlar da ekleniyor. Benim ilk aklıma gelen roman Feride Çiçekoğlu'nun Suyun Öte Yanı oluyor. Roman, Tomris Giritlioğlu tarafından filme de çekilmişti. “Samiotisa (Sisamlı Kız)”ın hani sık sık söylendiği film:
Ne zaman Sisam’a gidiyorsun
Denize nar taneleri dökeceğim Sisam
Kumsala gül yaprakları dökeceğim
Kayıkla nereye böyle
Altından yelkenler takacağım
Küreklerimi altından yapıp
Gelip seni alacağım
Üç benli Sisamlı kız
Kara gözlü
"Suyun Öte Yanı" Ege’nin iki yakasından biri Yunanlı biri Türk iki ulustan insanın “özgürlük” için yıllar önceki değişimin tersine iki yakaya yine iki ayrı vatana sığınmasının öyküsüdür. Feride Çiçekoğlu kaçış ya da arayış öyküsü diyebileceğimiz Cunda (şimdi Alibey) Adası’nda geçen anlatıda anıları, tutkuları, sevdalarıyla ortak geçmişe uzanır direnci ya da insanlardaki değişimi bu insanların tarihinde varolmuş mübadele ve sürgün temasını işleyerek kökleri gibi derinlere inen bir yazgıda birleşen ince bir mesaj yoluyla aktarır.
Kemal Yalçın “Emanet Çeyiz”, Canan Tan “Hasret”, Kemal Anadol “Büyük Ayrılık”, Figen Ünal Şen “Bir Avuç Mazi”, Yılmaz Karakoyunlu “Mor Kaftanlı Selanik” ile mübadele konusunu ele almışlardır. Usta yazar Yaşar Kemal  de “Bir Ada Hikayesi” ile birbirini izleyen dört mübadele romanına el atar. 
Mübadele, karşılıklı iki ülkenin sinemasında da yer buldu. Son dönemlerde art arda mübadele filmleri çekiliyor. Kimi edebiyat uyarlaması kimi ise özgün birer sinema filmi olarak. Suyun Öte Yanı mübadele konusuna kapı aralayan ilk sinema filmiydi. Ardından başka filmler de peş peşe geldi. “Bulutları Beklerken” (Yeşim Ustaoğlu), “Dedemin İnsanları” (Çağan Irmak), “Rüzgarlar” (Selim Evci) ve “Evdeki Yabancılar” (Dilek Keser) bunlar arasında sayılabilir. 
Rum kökeni Arapça rumi sözünden gelir. Anadolulu demektir. Bıraktığı büyük izlerle doğal olarak bölgenin edebiyatına da yansıyan mübadele Türklerden farklı Yunanistan topraklarına geçen Rumlar tarafından “mültecilik” biçiminde yorumlanmıştır. Türkiye’de mübadeleye ilişkin tesir aynı derece olmadığından örnekler de aynı zaman ve nispette ortaya çıkmamıştır. Suyun Öte Yanı belki bu konuda bu tarafta kaleme alınmış andığımız nadir örnekten birisi sayılmakta. Trajik takasın üzerinden geçen bir asır (30 Ocak 1923) nerdeyse bu acıklı hatıraları hala silemedi.
2
Bir kuş uçuyordu Sisam’la Kuşadası arasında,
anlayamadım bir türlü Türk müydü Yunan mı,
bir başka yerden mi hangi milletten?
“Ey kuş, dedim, kimlerden olursun, hangi ülkeden?”
“Ben bir martıyım, dedi, yaşım evrenin yaşında,
ülkemi sorarsan: Yeryüzü, gökyüzü ve deniz,
sınırlarımı sorarsan: Topraktır, su ve hava.”
(Özdemir İnce)
Karşı yakanın,  Türkiye’de yaşamış veya kökleri Anadolu’da olan Yunan yazarların mübadeleye ilişkin yazınıysa Dido Satiriu’nun ünlü romanıyla başlar. Satiriu, İzmir Şirinceli bir Rum olan daha sonra Atina’ya göçetmiş Manoli Aksiyotes’in anılarını büyük bir duyarlıkta aktarır:
"Anayurduna selam söyle benden, Kör Mehmet’in damadı! Benden selam söyle Anadolu’ya… Toprağını kanla suladık diye bize garezlenmesin… Ve kardeşi kardeşe kırdıran cellatların, Allah bin belasını versin…”
Ardından Yorgo Andreadis in “Pontus un Yitik Kızı” adlı romanı da Tamama’nın başından geçenleri aynı biçimde yansıtır. Dimitri Kakmioğlu da  “Anayurt”  adlı romanla benzer bir hikayeyi anlatır.
Bu değiş-tokuş bana da ya bir mübadil yakını olduğum için ya da insan olduğum için olsa gerek tesir etmiş olayların başında geliyor. Vapurlarla günlerce süren yolculuk, açlık ve sefalet, soğuk ve hastalıklar…  Ben de yakınlarımdan birini bu yolculukta kaybetmiş biriyim. Ben de Bursa'da yaşayan bir taraftan babadan 1951 muhaciri (Bulgaristan/Zviştov)  bir taraftan da anneanneden  1923 mübadili olup (Selanik/Langaza) aynı mağduriyeti yaşamış bir soya mensubum.
Aynı yıkımı yaşamış bu ortak kaderi paylaşmış insanların anılarını içeren edebi türlerin, kökenlerimle ilgili belgesel kitapların da mümkün oldukça yayımlananlarını araştırıyorum. Kaynakları buluyor, kitaplığıma koyuyor ve zaman zaman da bu konularla ilgili yazıyorum. Bazıları dolaylı yoldan mübadele konusunu işlerler; mübadele olayına giden süreç o siyasal gelişmeler katastrofinin perde arkasıdır.
1999 yılında meydana gelen deprem felaketlerinin hemen ertesinde ortaya çıkan bir girişim sonucu kurulan Lozan Mübadilleri Vakfı (LMV) hem yayın hem de farklı konularda teşvik ve destek amaçlı olumlu çalışmalar yapıyor. “Mübadele Öncesi ve Sonrası Eski ve Yeni Adları ile Kuzey Yunanistan Yer Adları Atlası" adlı araştırma da bunlardan birisi idi.
En son yayınlananlardan Ari Çokona'nın "20.Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Trakya’daki Rum Yerleşimleri" başlıklı kitap detaylarıyla oldukça ilgimi çekti ve konular hakkında bilgi hazineme yeni değerler kattı. Çokana atalarımın iskan edildikleri köylerden de bahsetmiş hatta o kitabını okuduktan sonra kendisine annemin doğduğu Aynası (İnesi ve Eğnesil) diye söz ettiği köyden çekilmiş resimler gönderdim. Köyün bugünkü adı Özlüce’dir. Köy içinden bir dere geçer adı da İğnesi Deresi’dir. Anneannem bu köye yakınındaki Dansara (bugünkü İrfaniye) köyünden gelin olarak gelmiş. 
Aynası’da Rumlardan kalma bir Kilise vardır. Müslümanlar tarafından da ibadethane olarak kullanılmış. Belediyenin  kültürevine çevirdiği görkemli yapı daha sonra Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne devredilmiş, bugün ise kaderine terk edilmiş.  Duvarları Bizans ve erken Osmanlı’da sıkça görülen almaşık örgü sistemiyle taş tuğlalardan yapılmış, oldukça dikkat çeken bir yapıdır…
Karşı yakadan akla gelebilecek ilk film ise Costas Ferris'in yönettiği "Rembetiko"dur.1923'te mübadele kararının çıkmasıyla Yunanistan'a göç eden Marika ve ailesinin hüzünlü hayat hikayesini anlatıyor. Yunanistan'a göç eden tüm Anadolu Rumları gibi Marika’nın ailesi de Yunanistan'da hor görülürler. Pire'de sefil barakalarda yaşamaya çalışırlar. Daha sonra annesi gibi bir rembetiko şarkıcısı olan Marika (Sotiria Leonardou) özlemlerini, dışlanmışlıklarını, hüzünlerini ve sefaletlerinin acısını, rembetiko şarkıları ile tüm dünyaya haykırır.
3
Dile kolay tam 2 milyon insanı etkileyen Yunanlıların tanımıyla "Katastrofi" yani öyle büyük felaket bir daha umarız yaşamak zorunda kalınmaz. 94 yıl sonra mübadele anılarının yaratımı olan edebiyat ise tek avunç kaynağımız. İki yakanın iki ayrı ulusunun paylaştığı ortak acıları kaleme almış yazarların yapıtları iki yakanın halkınca da hep sevilip okunuyor. Çoğu Küçük Asyalı mübadil olduğu bilinen Dido Sotiriu, Elias Venezis, Yorgo Seferis, Kozmas Politis ve Stratis Dukas gibi yazarlar günümüzde Yunanistan’da “30 Kuşağı” diye adlandırılıyor. 
Ne demişti Sotıriyu, "Savaş insanlar arasında uçurumlar açıyor… Önce Almanların daha sonra da müttefik kapitalistlerin yayılıp gelişmelerine engeldi çünkü bu halklar... İki halk, aynı toprak üzerinde bir arada doğup büyümüştük ve yüreğimize sorarsanız ne onlar bizden nefret ediyordu, ne de biz onlardan..." Birarada yaşamış iki halkın arasına düşmanlık tohumlarını serpen sömürgeciliğin gerçek yüzünü aydınlatan kitap o nedenle "Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adını taşıyordu. Yani “Matomena Homata (Kanlı Topraklar)”. 
“Yunus Emre’ye Selam” isimli kitabında dostluk üzerine “Biz Anadolu Türkleri dost deyince derinden duygulanır, küçük kaygıların, çıkarların üstünde, uğruna can feda edilen, insanın en temiz yanını, insanlığın özünü yansıtan bir varlık düşünürüz. Dosta inanır, dosta güvenir, dosta açılır insan. Tanrının insanlığı, insanın tanrılığı gibi bir şeydir dost. Dost dünyanın tadı, yüreğin göz bebeğidir. Dost hem içinde, hem dışındadır insanın, hem çok uzaklarda hem yanı başımızdadır.” demiştir Sabahattin Eyüboğlu.
Sabahattin Eyüboğlu'nun, Azra Erhat'ın, H.Balıkçısı'nın düşünceleriyle edebiyatımıza taşıdığı Ege Denizi'nin bir barış denizi olması umudunun özeti. Eyüboğlu, karşı yakaya uzattığı zeytin dalıyla insancıl yüklü “Mavi ve Kara (Bizim Anadolu)”nın dizeleriyle karşılık veriyor:
“Bu memleket bizim olduğu için bizim, fethettiğimiz için değil. Aramızda dışarıdan gelmeler çoğunluk olsa bile -ki değil elbette- kaynaşmış, halleşmiş hepsi. Fetheden de biziz artık, fethedilen de. Eriten biziz, eriyen de. Biz bu toprakları yoğurmuşuz, bu topraklar da bizi. Onun için en eskiden en yeniye ne varsa yurdumuzda öz malımızdır bizim.”
1970'li, 1980'li yıllarda Türkiye'de en çok okunan kitaplardan birisi oldu "Benden Selam Söyle Anadolu'ya". Dido Sotiriyu’ya da, Abdi İpekçi Türk Yunan dostluk ödülünü de kazandırdı. Ve mübadelenin yıldönümünde Yannis Ritsos’un şiiri başta Ege’nin iki kıyısından tüm dünyaya yayılıp sonsuza kadar sürecek “dostluk ve barış” mesajı oluyor:
Ve toprakta derin izler açan sabanların
tek bir sözcüktür yazdıkları:
Barış
Ve bir tren ilerler geleceğe doğru
kayarak benim dizelerimin rayları üzerinden
buğdayla ve güllerle yüklü bir tren.
Bu tren, barıştır işte.
Kardeşler, barış içinde ancak
derin derin soluk alır evren.
tüm evren, taşıyarak tüm düşlerini.
Kardeşler, uzatın ellerinizi.
Barış budur işte.
 
TAMER UYSAL

http://tameruysal.wordpress.com
banner982
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

Gümrük camiasından sınavlarda hak sınırlamasına...
Türkiye’nin dış ticaret hacminin yüzde 90’ından fazlasına aracılık eden ve gümrük vergilerinin tahsilatında...

Haberi Oku