banner1122

Bu yazıda Hollanda’nın Utrecth şehrine gelmiş bir çiftin Kanaalstraat ile nasıl tanıştığını anlatmayı amaç edindim.

Geçen yılın son ayında eşimle birlikte belli bir süreliğine Hollanda’ya taşındık. Açıkçası buranın nasıl bir yer olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Müslüman bir çift olarak Hollanda’da ne yapacağımıza dair endişelerimiz vardı. Türk ve Müslümanlar var mıydı, insanlar bize nasıl davranırdı, neler yiyip içebilirdik, gibi sorularla doluyduk. İlk birkaç gün ülke değiştirmenin yorgunluğu, bilinmezliği ve endişesiyle geçti. En çok ne yiyeceğimize dair soru işaretleri vardı kafamızda. Etler helal mi, tatlıda alkol var mı, domuz yağı kullanılmış mı, diye diye her şeyi didiklerken Hollanda’nın her yerinde görebileceğiniz Albert Heijn, Jumbo gibi marketlerde dolanırken buluyorduk kendimizi. Açıkçası sürekli bir yerde yemek yemek de çok akıllıca bir iş değildi, burada yemekler oldukça pahalı gelmişti bize. Falafel gibi seçeneklerin varlığı ve Uzak Doğu yemeklerinin sık rastlanması dikkat çekiyordu. Ama daha çok helal et bulup yemeğimizi kendimiz pişirmek derdindeydik. Bunu bilen bilir. Yurtdışına giden birçok Müslüman ne yiyeceğim, derdini tanıyordur zaten. Daha uzun süreli bir kalışta kaygılar artıyor, seçenekler ise pahalılıkla beraber azalıyormuş.



Utrecth’e geldiğimde Hollanda’ya dair bilgim internetten okuduğumla sınırlıydı. Ne orada ne de oraya gitmiş bir tanıdığım vardı. Şehirde kaldığımız ilk yer oldukça sakin ve tenha bir muhitteydi. Şehrin merkezine ve tren istasyonuna otobüsle gidebilir, eğer yürümeyi seviyorsanız da bir saati göze alarak oraya ulaşabilirdiniz. O günler çok sevmediğim ve sürekli yağmur yağan bu şehre dair hiçbir güzel düşüncem oluşmayarak geçti. Kendimi oldukça yabancı hissediyordum. O ilk haftalar buraya taşındığımız için belediyeye gidip gelmekle geçmişti. Hava çok soğuktu. Neyse ki havanın yağmurlu ve çok soğuk olduğu internette sık rastladığım bir bilgiydi. Bu bize sürpriz olmadı ama o ilk hafta çok hasta olmamız bizi fazlasıyla sarstı. Hastalıkla geçen yorucu günlerden birinde, belediyeden çıkıp minaresini gördüğümüz caminin yanına doğru yürüdük. Burası Utrecth Ulu Camii idi. Amacımız burada namazımızı kılmaktı. Camiyi görür görmez sevinmiştik ama sevincimizi ikiye katlayan başka bir şey daha vardı. Caminin yanına kurulan kermes tarzı bir çadır, önünde kebap ve köfte satılan bir tezgâh, Türkçe konuşan insanlar vardı. Hem şaşırdık hem de hemen çok da uygun olan kebap ve köfteden sipariş verdik. Orada satıcılardan öğrendiğimize göre yılda iki kere şenlik tarzı böyle bir etkinlik düzenliyormuş Türkler. Ona denk gelmenin sevinciyle alacaklarımızı aldık. Sarma, mercimek köftesi, pasta, gözleme, döner, baklava, zeytin, salça ve hatta Türkçe kitaplar vardı. Yazmadığım daha birçok şey de vardı elbette. Herkes birbirine güler yüzlü ve samimi davranıyordu. İşte o zaman biraz hislerim değişmeye başladı buraya dair ve bilgim de elbette. Sandığımızdan daha çok Türk vardı burada. Ve Hollanda’ya geldiğimizden beri beni düşündüren bir başka durumu da burada belirteyim ki bazen kesin bir şekilde birinin Türk olduğunu anlayabiliyorken bazen de o kişinin Türk çıkması sürpriz oluyordu. Yemeğimizi yedikten sonra camiye girdik. Caminin bir katı kadınlara aitti, çok özenle yapılmış abdest alma yeri vardı. Ve hatta taharet musluğu! (gülücük) Kadınların bir kısmı namaz kılıyor, bir kısmı uzanıyor, birkaç kişi de Kuran’ı Kerim okuyordu. Herkes kendi halindeliğin tadını çıkarıyordu. Ben de tanıdık ve huzurlu bir yerde olmanın tadını çıkardım.

Camiden çıkıp o sokağı ilerlediğimizde buranın Kanaalstraat olduğunu öğrendik. Günlerdir aradığımız bol helal et seçenekleriyle işte karşımızda duruyordu. Fast food dükkânları ve kasapların, Türk marketlerinin, o enfes tatlılarının satıldığı Filistinli ve Faslıların dükkânının olduğu yerdi burası. Yoğurt, yumurta, peynir vesaire aldığımız Suriyeli abinin dükkânı da buradaydı. Burada birçok Faslı, Türk, Suriyeli görebilirdiniz. Kafeler, tesettür elbiselerinin satıldığı dükkânlar, çiçek, çanta, dini kitap... Aklıma gelmeyen daha birçok şey de buradaydı. Hollanda’daki bir Müslüman için rahat ve mutlu edici bir yerdi Kanaalstraat. O soğuk ve kasvetli ülke, birazcık da olsa hareketli ve renkli gelmeye başlamıştı gözüme burada. Alışveriş yapmak istediğimizde buraya gelmek ilk seçeneklerden biriydi artık.



Büyük ekranda Kâbe videosu oynarken bir yandan Kur’an dinleyen dükkân sahibini, Filistin bayraklarını, dükkânın arkasında namaz kılan esnafı, camekânlardan eksik olmayan “halal” yazılarını gördükçe burada İslam’ı yaşayan ve onu görünür kılmayı amaç edinen Müslümanların varlığını anlıyor insan. Kanaalstraat’la ilgili bu bilgiler burayı alelade bir alışveriş yerinden farklı bir konuma koyuyor. Burayı keşfettikten sonra sadece kadınlar için açılan kafeye de girme imkânı buldum. Kahvemi içerken etrafı izlediğimde, çoğunluğu başörtülü olan kadınların rahat ve keyifli vakit geçirdiğini görmek güzeldi. Her şey farklı geliyordu bana. Ama anladığım kadarıyla biz de buradaki Türk ve Müslümanlara farklı geliyorduk. Girdiğimiz bir dükkândaki Türk adam siz burada yenisiniz galiba, daha önce görmedim sizi, dedi mesela. Tatlı aldığımız Türk, siz bize garip geliyorsunuz, giyiminiz tavırlarınız, dedi. Ama aynı zamanda burada doğan biz Türkler de size garip geliyoruzdur, diye de ekledi. Akşam eve dönerken rastladığımız yaşlı bir teyze, siz buraya niçin geldiniz, Türkiye cennet, serzenişinde bulundu. Oradan Suriyeli bir adam, o zaman sen niye geldin, diye cevapladı. İlginç bir ortam burası gerçekten. Çok çeşitli ama insanları birleştirici unsurlar da çok.

İşte Kanaalstraat ile tanışmamız böyle oldu. Kim bilir buraya dair belki de bilgi edineceğimiz bir site veya bir kişi mutlaka vardır ama biz burayı tamamen yolumuz düştüğü için keşfederek tanıdık. Başta da söylediğim gibi o aşamalardan geçip buraya denk gelmenin tadı ise bizim için çok başka.

 

banner983
Misafir Avatar
İsminiz
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×

banner376

banner375

banner377

banner981

banner1119