İnsan da, kâinat / evren kitabının noktası hükmünde. Nokta ve ondan türeyen harfler; her konudaki tüm kitapların özü ve çekirdeği olduğu gibi, İnsan da kâinatın özü ve çekirdeği olup; maddî dünya; İnsan çekirdeğinin maddî potansiyelinden, mânevî / gaybî âlemler de, İnsan’ın mânevî çekirdeğinden husûl bulmuş ortaya çıkarılmışlardır.
Çünkü İnsan, Hz. Ali’nin mealen dediği gibi:
“Ey İnsan! Sen, cürmünü / maddî varlığını / aslını, özünü ve maddî – mânevî çekirdeğini hor görme!
“Çünkü onda, âlemler tayy edilmiş / dürülerek yer almıştır.
“Onlar, Sen’in iraden ve elinle ortaya çıkmayı beklemekte, emrine âmâde ve buna muntazır / hazır bir vaziyet göstermektedir.”
Çünkü Sen; âlemlerin sırlarını açacak, binbir nice küçük anahtarları içinde taşıyan, büyük bir anahtar hükmündesin.
Çünkü Sen ey İnsan! Gizli, saklı bir hazînesin!
Şu mevcut ve meşhut olan / görülen görülmeyen âlemler; Sen’deki hazînelerin dünyada açılmış, dünyaya yayılmış, ufukları kaplamış hâlinden başka bir şey değil.
x
Ey İnsan! Ahhh bir bilsen ki, Sen nesin?
Kâinatı ve Yaratan’ı gösteren, küllî bir âyînesin.
Zımnen “Levlâke, Levlâke…” / de ifadesini bulan bir cevher.
Sen’inle şereflenen kâinatın gözdesi, muhteşem bir er.
Ahhh bir bilsen mahiyetini ey İnsan! Acaba Sen nesin?
Allah’ın; kâinatı bir tarafa, Seni bir tarafa koyduğu çok şeysin!
Hem bir hazîne, hem o hazînenin elmas anahtârı.
Kâinatın hem mümessili, hem de bizzat ebedî yârı.
Kısaca Kenz-i Mahfî / Gizli Hazîne’sin Sen!
Nasıl bir hazîne olduğunu, ahhh bir bilsen.
x
Bir nebze İnsan’ın mahiyetine değinecek olursak, meselâ:
İnsan otururken istediği yaşa gider! İstediği yeri, istediği şeyi; sesli, sözlü, renkli ve hareketli olarak mekân ve zamaniyle, istediğ kadar temaşa edip, tekrar yaşar!
İstediği an, orayı terkeder. İstediği an, tekrar oraya bağlatır kendini. Sonra bütün bu izlediklerini hâfıza ve muhayyilesinde hıfzeder, korumaya alır.
Nasıl bir arşiv? Nasıl bir depo?
Nasıl bir hazîne?
Nasıl bir muhafaza / koruma?
Şaşmamak, apışmamak, düşünmemek elde değil.
Bütün bunları nasıl arşivliyor? Çünkü ortada, mekânsız bir arşiv var!
Nasıl sıraya koyuyor veya konuyor?
Nasıl muhafaza ediyoruz? Gerçekten bilmiyor bilemiyor! Akıl sır erdiremiyoruz!
Bütün bunların ve yapılanların varlığını biliyor, fakat mahiyetine inemiyoruz!
Bundan anlıyoruz ki, mahiyetini bilmemek varlığını inkârı gerektirmiyor.