YAZAN: İSMAİL KAHRAMAN
Editör: Uğur Tatar
Uygurların Su Medeniyeti: Kariz Kanalları
Uygur Türkleri nin ilim ve irfan diyarı topraklardaki gezimizi sürdürürken bu kanallar dikkatimizi çekiyor. Karız kanalları diye bilinen Tarihte kuyu kanalları olarak da adlandırılan bu kanallar bambaşka bir sulama projesi. Sular tienşi dağlarından eriyen kar suyundan sağlanıyor. Yer altında kanallar inşa edilerek böylesine ilginç bir proje ortaya konuyor. Karız kanallarının iki bin yıllık tarihi geçmişe sahip olduğunu öğreniyoruz. Dik kuyular yer altı ve yerüstü kanalları ve barajlardan oluşan karız kanalları, Çin Seddi büyük beijing-hangozhou kanalıyla birlikte çinin eski çağlardaki üç harikadan biri olarak kabul ediliyor.
Türkistan topraklarında dolaşırken buranın tarihi ipek yolunun önemli güzergahlarından olduğunu öğreniyoruz. Bundan 2000 yıl önce ipek yolu batı ve doğu uygarlıklarını birbine bağlamıştı. İpek yolu, insanlık tarihinin aydınlığa ulaşmasındaki en büyük geçitlerden biri. Günümüz seramik kültürünün oluşmasında da önemli katkıları olan bir güzergah.
Uygarlıklar Tarihinde İpek Yolu
Çin’den Avrupa’ya tarihi İpek Yolu’ndan sadece değerli ipekler, seramikler ve porselenler değil, değişik kültürlerin, inançlarından dillerine, çalgılarından masallarına, yemeklerinden oyuncaklarına kadar bir çok kültürel değer de aktarılmış. Dolayısıyla bu yollar yalnızca ticaret yolları olmakla kalmamış, yüzyıllar boyu doğu ile bati arasında kültür alışverişini de sağlamış.
Güzel vatanımız Anadolu ise, İpek Yolunun en önemli kavşak noktalarından birini oluşturmuş. Çin'in en uç noktasından başlayıp Anadolu'nun çeşitli yerlerinden geçerek İstanbul'da birleşen ve oradan da Avrupa'nın içlerine giden bu ipek yolu boyunca, yükleri taşıyan kervanlar sadece ticaretin gelişmesini değil, Asya ile Avrupa arasında günümüzde de izleri görülen kültür alışverişini de sağlamış. Dolayısıyla İslam’ın Çin’de yayılmasında İpek yolu önemli bir rol oynamış.
İpek Yolu, tarihte Çin’den Orta Asya üzerinden Güney Asya, Batı Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika’ya uzanan kara ticaret yoluydu. Çin’in ipek ve ipek ürünleri bu yol üzerinden batıya taşındığı için İpek Yolu olarak adlandırılmıştı. Bu ticaret yolu, insanlık tarihinin aydınlığa ulaşmasında büyük geçitlerden biri olmuş. Bununla birlikte, günümüz seramik kültürünün oluşmasına da önemli katkılar sağlamış.
Orta Çağda, Doğunun zengin ürünlerinin Anadolu üzerinden Batıya güvenli bir şekilde sevkini sağlayan Selçuklular, aldıkları önlemlerle ticari faaliyeti canlı tutarak devletin zenginliğini de artırmışlardı. Selçuklular, yabancılarla ticari anlaşmalar yapmışlar; Hıristiyan tacirlere, Müslüman tacirler gibi Anadolu topraklarında ticaret özgürlüğü tanımışlardı.
Yolculuklarında karşılaşabilecekleri soygunlara ve her türlü zarara karşı devlet güvencesi sağlamışlardı. Ticari yaşamı gözetmek amacıyla ''devlet sigorta sistemini" ilk kullanan ve ayrıca gümrük vergilerinde uyguladıkları indirimlerle ticari hayat özendirmeye çalışan yine Selçuklular oldu. Gerek Selçuklu gerekse Osmanlı dönemlerinde inşa edilen kervansaraylarda, kervanlar askeri birlikler tarafından korunurdu.
Vakıf Medeniyetinin İpek Yolu’ndaki İzleri
Kervansarayda kalındığı sürece yolcuların can ve malları teminat altına alınır, her türlü bakim ve hizmetlerin yerine getirilmesinden doğan giderleri karşılamak amacıyla vakıfları bulunurdu. Bu yapılar, seyahat ve ticareti güvence altına alan, sosyal dayanışmayı sağlayan nitelikteydi.
İpek yolu 16. ve 17. yüzyıllarda ipeğin Avrupa'da da üretilmeye başlanmasından sonra eski önemini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Artan denizcilik faaliyetleri ile de, kervanlar ortadan kalkmaya ve Uzak Doğu ürünleri çekiciliğini yitirmeye başladı. Hatta 19. yüzyıldan itibaren, İpek Yolu kullanılmaz oldu.
İşte İpek yolunun önemli durak yerlerinden biri sayılan Turfan da tarihin bambaşka kapılarını aralıyor bize. Devasa bir Türk İslam medeniyetinin burada bizlere bir şeyler anlattığını hissediyoruz. Çünkü bu bölge hem ticaret hem ilim merkezlerine giden yolların kavşak noktası sayılıyor.
Adını Turfanda sepze ve meyveden alan Turfan dan yetişen küçücük bir üzüm filizi daha sonra tüm Çine yayılmış. Turfan aynı zamanda üzümleriyle meşhur bir vadiyi içinde barındırıyor. Alev dağı arasında yeşillikle kaplı bu üzüm vadisi göz ve gönül ziyafeti sunuyor. Bunun yanısıra Turfan kentinin çevresi antik kentlerle çevrili adeta. Kentin doğusunda yer alan antik gaochang kenti yüksek bir yerde bulunması ve tarihteki refahi ile isim yapmış. Varlığını 1400 yıl sürdümüş olan bu antik kent 14. yüzyılın sonlarında savaş nedeniyle yıkılmış.
Turfan’da Emin Minaresi
Belgesel tadında Turfandaki gezimiz devam ediyor. Turfana çok yakın bir noktadadıyız Ve işte medeniyetimizin izlerinden birisine uzanıyoruz. bugün Çinlilerin Sugong kulesi olarak da adlandırılan bu kule başka bir adıyla Emin Minaresi cami minaresi. Doğu Türkistan’da mevcut en büyük tuğla ve ahşap bir tarihi minare olma özelliği taşıyor ve bizden bir parka, tarihimizin seçkin bir örneği. Tek başına bu Minare bile bu topraklara vurulan türk İslam mührünü göstermesi bakımından önem arzediyor. Uygur mimarisinin özelliklerini yoğun şekilde taşıyan emin Minaresi camisi 37 metre yükseklikte. Minarenin gövdesi tuğlalardan oluşan 15 motifle süslü. Cami ve minaret, emin hocanın oğlu tarafından babasının ülkesine ve halkına yaptığı hayırları hatırlatmak için 1777 yılında yaptırılmış.
DEVAMI: DOĞU TÜRKİSTAN'IN ALTAY İLİNDEYİZ