Gıda güvenliği, birincil üretim aşamasından (bitkisel üretim, hasat, bakım, sulama, hayvan sağlığı) tüketiciye ulaşana kadar tüm aşamaları kapsar. Gıdalarda tüketicilerin sağlığına zarar verebilecek tehlikelerin bulunmaması veya kabul edilebilir düzeyde, yani hastalık yapmayacak düzeyde olması olarak tanımlanır.
WHO Haziran 2019 bildirgesinde, “her yıl dünyada yaklaşık 10 kişiden 1’i (tahminen 600 milyon kişi) hastalanmakta ve ayrıca bakteri, virüs, parazit veya kimyasal maddelerin tüketilmesi sonucu 400 bin kişi hayatını kaybetmektedir’’ deniyor. Aynı bildirgede, gıda kaynaklı hastalıkların ciddi bir iş gücü ve maddi kayba yol açtığı ve bu 420 bin ölümün tamamıyla önlenebilir olduğu bildiriliyor.
Ülkemizde de ne yazık ki, güvenli gıdaya erişme konusunda ciddi sıkıntılar var.
Tarım Bakanlığı, bu yıl Ocak ve Nisan ayında yaptığı duyurularla toplam 274 firmaya ait 441 parti hileli ürünü ifşa etmiştir. İlk duyurunun yapıldığı 2012 yılından bu yana ise tereyağından zeytinyağına, dönerden sucuğa, salçadan bala kadar, 1.509 firmaya ait 3.356 parti üründe taklit ve tağşiş yapıldığı belirtilerek kamuoyuna sunulmuştur.
Taklit ve tağşiş ne demektir?
Taklit, bir gıdada olmayan bir özelliğin varmış gibi gösterilmesidir. Etiketindeki kovan ve arı resminden bal olduğunu düşünerek satın aldığınız ürünün, aslında tamamen arısız olarak, yüksek fruktozlu mısır, glikoz ve sakkaroz şuruplarına renklendirici, aroma katılarak üretilmiş suni bir ürün olmasıdır.
Tağşiş ise bir ürünün gıda mevzuatında tanımlanan niteliklere uygun olmadan üretilmesidir; salçanın rengini boya ilavesiyle düzeltmek, yoğurda kıvam vermek için nişasta katmak ya da dana sucuk olarak satılan bir üründe at eti kullanmak tağşiş örnekleridir.
Neden hileli gıda üretilir?
Türkiye’de gıda üretimi ve satışı sadece Tarım ve Orman Bakanlığı’nın kayıt ve onayı ile gerçekleşmektedir. Uyulması gereken temizlik, hijyen, yetkin personel, eğitim gibi şartlarla birlikte ürünlerin muhteviyatı, duyusal ve kimyasal nitelikleri de mevzuat ile tanımlanmıştır.
Bununla birlikte üretim maliyetlerini düşürmek, rakiplerine göre fiyat avantajı sağlamak veya ürünün albenisini arttırarak tüketiciyi kandırmak suretiyle, gıda mevzuatına uygun olmayan ürünler piyasaya sürülmektedir. Bu ürünler taklit ve tağşiş gıdalar olarak tanımlanmaktadır.
Gerek denetim yetersizliği, gerek cezaların caydırıcı olmaması nedeniyle, tereyağı içerisine bitkisel yağ, tatlı toz biber ve çaya boya, dana kıymaya kanatlı hayvan, keçi peynirine inek sütü veya yoğurda jelatin katılarak, hileli ürünlerin üretilmesine devam edilmekte ve bu yolla haksız kazanç elde edilmektedir.
Bakanlığın bünyesindeki denetçi sayısı yetersizdir. Var olan denetçi kadroları denetim alanlarında uzman değildir. Bu yüzden gıda işletmelerinin İyi Üretim Uygulamaları (GMP) ve gıda güvenliği uygulamalarının denetiminde önemli sorunlar ortaya çıkmaktadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı 2018 Faaliyet Raporunda, Bakanlıkta görevli gıda kontrolörü sayısı 6825 olarak açıklanmıştır. Bu denetçi sayısıyla ülke genelinde 1 milyon 124 bin 918 denetim yapılmış ve her işletme ortalama sadece 1 kez denetlenebilmiştir.
Covid-19 Pandemi sürecinde güvenli ve sağlıklı gıdaya erişmenin, her insanın erişmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Çünkü bu hastalıkla baş edebilmek için güçlü bir bağışıklık sistemi, güçlü bir bağışıklık sistemi için sağlıklı, güvenli, yeterli ve dengeli bir beslenme gerekir.
Gıda Güvenliği Nasıl Sağlanacak?
Caydırıcı olmayan yöntemlerin hileli gıdalar ile mücadelede bir yararı olmadığı açıktır. Halk sağlığı ön planda tutularak, denetimler arttırılmalı, bu konuda Gıda Mühendislerinin gerek kamu gerek özel sektörde yaygın ve yeter sayıda istihdamı sağlanmalıdır.
Taklit ve tağşiş yaptığı tespit edilen firmaların ifşasının yanı sıra ağır para cezası, gıda üretim işinden men vb. cezalar verilerek tekrar üretim ya da satış yapması engellenmelidir.
Gıda güvenliği tarladan sofraya bir bütün olduğu için, bilim ve teknolojinin tüm olanakları tarımsal faaliyetler için devreye sokulmalıdır. Alanında uzman diğer meslek mensuplarından atamalar yapılarak en ücra köylere kadar bilim ve teknolojinin olanakları çiftçilerimize ulaştırılmalıdır.
Tarım, hayvancılık ve gıda politikalarında kamu yararı öncelikli olmalıdır. Dışa bağımlı tarım-hayvancılık-gıda politikaları yerine halk sağlığını, ülkemizin yararını her şeyin önünde tutacak politikalar uygulanmalıdır.
“Hâlbuki Türkiye planlı bir tarıma gitmek suretiyle öncelikle halkın başta buğday olmak üzere ana besin maddelerini yurdumuzda üretip hayvancılığı da geliştirmek ve balıkçılığı ele almak suretiyle bir tahıl et dengesi kurduktan başka kimseye muhtaç olmadan kendi yağı ile kavrulabilecek olanaklara sahip bulunmaktadır.” (Gıda Emperyalizmi, 1965, Osman Nuri Koçtürk, ZMO)