Çok kıymetli okurlarım, merhaba.
Siz de zaman zaman halinizden, durumunuzdan, yaşadıklarınızdan şikâyet eder misiniz?
Özellikle başınıza kötü bir şey gelince “Neden ben?” diye serzenişte bulunur, Yaradan’a isyan eder misiniz? Yoksa “beterin beteri var haline şükret” diye mi düşünürsünüz?
Hangisi?
Acaba?
İsyan mı şükür mü ağır basar sizde?
Şükür ağır bassın temenni ediyorum, neden mi?
Zira, Kur’an-ı Kerîm’de şükür kelimesi ve türevleri yetmiş beş yerde geçmektedir. Bunların çoğunda, Allah’ın nimetleri ve ihsanlarından söz edilmekte, dolayısıyla insanların Allah’a şükretmesi gerektiği bildirilmekte ve şükredenlere verilecek mükâfatlar anlatılmaktadır.
Neml suresinde (40.ayette) Hz. Süleyman’ın dilinden, “Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir” buyurulmaktadır.
"Şükür"; iyilik edenin ve nimet verenin kadrini ve kıymetini bilip bunu insanlara göstermek, iyilik ve ihsanda bulunanı övmek anlamlarına gelir. “Hamd” ve “medh” kelimeleri, “şükür” kelimesinin eş anlamlısı olup her üçü de esas itibarı ile övme ve yüceltme anlamını ifade ederler.
Bakara Suresi 152. Ayette Yüce Allah “O halde siz beni anın, ben de sizi anayım. Bana şükredin ve sakın nimetlerime nankörlük etmeyin” diye uyarıyor.
Elhamdülillah şükrün başıdır. Dilinizde ve gönlünüzde olsun.
Az şikâyet çok şükür insanı mutluluğa götürür.
Bu kadar büyük nimetlere sahibiz, bu nimetleri Allah’a şükrederek elde tutmalıyız.
Kur’an-ı Kerim’den size birkaç ayeti burada hatırlatmak istiyorum.
A'râf Suresi 10. Ayette “Gerçek şu ki sizi yeryüzüne yerleştirdik; orada sizin için geçim vasıta ve kaynakları var ettik. Fakat siz ne kadar az şükrediyorsunuz!”
Yine Nahl Suresi 78. Ayette “Allah sizi annelerinizin karnından hiçbir şey bilmez halde çıkardı; size işitme özelliği, gözler ve gönüller verdi. Umulur ki şükredersiniz.”
Mü'minûn Suresi 78. Ayette, “Ey insanlar! Rabbinizin emrine uyun. Çünkü sizin için kulaklar, gözler ve kalpler yaratan O’dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz?”
Neml Suresi 73. Ayette “Şüphesiz Rabbin insanlara karşı sonsuz bir lutuf sahibidir; ne var ki onların çoğu şükretmezler.” diyor.
Günümüz de artık ne kadar da şükürden uzaklaşıyoruz değil mi? Hiçbir şey nefsimizi doyurmuyor. Kendimizi yalan dünyanın akışına bırakmış gidiyoruz. Hep şükür değil şikâyet halinde değil mi insanlar? Hiçbir şey onlara yeterli değil, hep istiyor hep dahasını istiyor.
Her bir olumsuzlukta isyanlardayız.
Şarkılarda yapmışız, “Şikâyetim var” diye.
Bizim için olumsuz gibi görünen duruma biz anlık bakıyoruz. Resmin tümünü göremiyoruz. Çünkü geleceği sadece Allah biliyor. Biz bugün gördüklerimize göre yorum yapıyoruz.
Belki onda da bir hayır vardır veya sınavdır. Biz bilemeyiz. Sınavı geçmek te şükürle mümkün.
Ne güzel söylemiş Hz. Mevlâna:
“Sanma ki dert sadece sende var, şunu bil ki sendeki derdi nimet sayanlarda var.”
Değerli okurlarım, ne derdiniz varsa korkmayın. Onun arkasında Allah’ın hikmeti ve merhametinin olduğunu unutmayın ki fani dünyanın hiçbir derdi sizi üzmesin. Yeter ki umudunuz sadece Allah olsun.
Sizlerle burada şu ibretlik hikâyeyi paylaşmak istiyorum.
"Wimbledon'ın ilk siyahi şampiyonu efsanevi tenisçi Arthur Ashe, kan naklinden kaptığı AIDS'ten ölüm döşeğindeydi.
Hayranlarından biri sordu:
"Allah böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?"
Arthur Ashe cevap verdi: "Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar, 5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır.
Elimde şampiyonluk kupasın tutarken Allah'a 'Neden ben? ' diye hiç sormadım. Şimdi sancı çekerken, Allah'a nasıl 'Niye ben?' derim?
Mutluluk insanı tatlı yapar. Başarı ışıltılı. Zorluklar ise güçlü. Hüzün insanı insan yapar, yenilgi mütevazi. Allah'a asla 'Neden ben ' diye sormayın. Ne olacaksa olur. "
Siz koşulsuz, amasız fakatsız ona teslim olun.
O sizin sahibinizdir.
Kadere dur diyemezsiniz.
Halinize şükredin.