Zaman hızla geçiyor. 22 Ekim’de Kazakistan’ın Çimkent, Yesi şehrinde Belgesel çekimlerimize başlamıştık. Hive’ye veda etmek çok zor geliyor. Hive bölgesinde yaşayan Özbekler, misafirperver, cana yakın ama en önemlisi Anadolu Türkçesine yakın bir lisana sahipler. Gelenek ve göreneklerini yaşatıyorlar sanki. 150 yıl öncenin Anadolu şehirlerinden birisinde kendimizi hissediyoruz. Konuştuğumuz Hiveliler bizi misafir etmek istiyorlar. Misafir haneye Mihmanhane diyorlar. Özbeklere göre Mihman, ata gibi uludur. Yani Misafir, ata gibi uludur diyorlar.
Büyük İpek Yolu üzerindeki Tarihi Hive şehri bir çok olaya şahitlik yaptı. Bu topraklarda nice medeniyetler kuruldu. Çin’den başlayıp Anadolu’dan geçerek, Avrupa’ya giden kervanlar Kızıl ve Karakum çöllerini geçtikten sonra Hive’de konaklardı. Hive, Hicaz Yolu kervanlarına da ev sahipliği yaptı. Türkistan coğrafyasından Hacca giden Hacılar Hive’de konaklayıp dinlendiler. Peygamberimizin soyundan Seyyit Davut’un türbesi Hive’de. Makedon kuralı büyük İskender Hive’den geçerek Hindistan’a gitti. Hive’deki müzeleri gezerken binlerce yıllık tarihi geçmiş karşısında duygulanıp heyecanlanıyoruz.
Artık Hive’ye veda vakti. Elveda Hive diyerek, Yola çıkıyoruz. Bir zamanlar Harezm devletine başkentlik yapmış Ürgenç şehri, modern binalarla dolu ve Bölgenin merkezi. Bölgede 600 binden fazla insan yaşıyor. Hive ne kadar tarih şehri ise, Ürgenç o kadar modern. Köyleri, kasabaları geçerek Amuderya nehrine geliyoruz. Bizim Ceyhun dediğimiz asil ve asaletli nehir, Afganistan’da Pamir ve Hindikuş dağlarından doğarak 5200 km yol kat ederek, Aral gölüne dökülen Amuderya nehri üzerinden ilk kez geçmenin heyecanını yaşıyor. Kadim Türk tarihinin yazıldığı nehrin bize “Hoşgeldiniz” deyişini duyar gibi oluyoruz.
CEYHUN IRMAĞI’NDA TARİHİ YAŞAMAK
Daha önce Amuderya Nehri ile yolumuz Afganistan’da Kubbetül İslam olarak bildiğimiz tarihi Belh şehrinde kesişmişti. Amuderya’nın bir başka adı da Belh nehri. Otobüsün camından Amuderya’nın hem belgeselini çekiyor hemde doya doya seyrederek Amuderya nehri boylarında yaşanan İhtişamlı Türk İslam medeniyeti tarihini düşünüyorum. Nehre yakın bir yerde mola verip, Amuderya’nın uzaktan belgeselini çekiyoruz. Haritada Karakuş yazsa da Özbeklerin söylediği gibi Uçsuz bucaksız Kızılkum çölüne giriyoruz. Çöl de giderken şoför tarafında çekim yapmamamız isteniyor. Çünkü Karakalpakistan Özerk Cumhuriyeti sınırlarına giriyoruz. 600 bin nüfuslu Karakalpakistan sınırlarından,Buhara’ya doğru yol alıyoruz.
İPEK YOLUNUN MANEVİ BAŞKENTİ BUHARDAYIZ
Hive’ye veda edip Kızıl ve Karakum çöllerini geçip Amuderya nehri boylarında 500 kilometreye yakın yol aldıktan sonra akşam geç vakitlerde Türk İslam coğrafyasının Manevi başkenti, İpek Yolunun merkezi şehirlerinden Buhara’ya geliyoruz. Buhara gerçekten önemli. Buhara, başta Şahı Nakşibend hazretleri olmak üzere yedi büyük zaten ev sahipliği yapıyor. Buhara yedinci yüzyılın sonlarında İslam medeniyeti ile şereflenen bir bölge. Buhara kenti dokuzuncu yüzyılda Türk asıllı Samanilerin devletinin kurulduğu yer. Kalesiyle, tarihi eserleriyle Buhara bize “Hoş geldin” diyor. Buhara’ya ilk kez 1996 yılında gitmiş ve bir gece kalmıştık. 22 yıl sonra yeniden Buhara’da olmanın huzur ve mutluluğu içerisindeyiz. Mir Arap medresesinin hemen yanı başında, Buhara’nın alameti farikası olan kalan minaresinin bulunduğu yerde, Buhara’nın tarihi eserlerine ev sahipliği yapan mahalledeki otelimize yerleşiyoruz. Sabah erken Buhara’yı adım adım gezerek, Buhara’nın tarih kültür medeniyet eserlerini belgeselleştireceğiz.