Merhaba çok değerli okuyucularım. Bugün yine birlikteyiz.
Bir Ramazan ayının daha sonuna geldik. Oruçlarımızı tuttuk! Tuttuk değil mi? Yoksa tutmayanınız var mı?
Yok canım daha neler! Düşünen, aklını kullanan, sağlıklı olan insan hiç oruç tutmaz olabilir mi?
Kur’an-ı Kerim’de Bakara Suresinin 183-184-185. ayetleri durup dururken hiç oruç tutmamak insanın aklının ucundan dahi geçebilir mi?
İnsan bu ayetleri hiç okumaz, görmezden gelir olabilir mi? Kendisine orucun farz olduğunu bile bile tutmaz mı?
Ne diyor yüce kitapta Bakara Suresi 183.ayette:
“Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”
Allah’ın yarattığı mükemmel bir sistem olan insanın yaşam kılavuzunda acaba neden oruç farz kılınmış olabilir hiç düşündünüz mü?
Ayette görüldüğü üzere oruç, sadece bize değil bizden önceki nesillere de farz kılınmış, yani ilk insan yaratıldığından (Adem A.S.) bu yana farzdır.
Bakara Suresi 184.ayette de orucun, sayılı günlerde olduğu; bu günlerde hasta ya da yolculukta olursak, tutamadığımız günler sayısınca başka günlerde orucu tutmamız gerektiği; oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye vermesi gerektiği; fakat oruç tutmanın bizler için daha hayırlı olduğu bildirilmiştir.
Bakara Suresi 185.ayette de oruç için sayılı günlerin, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayı olduğu belirtilmiştir. Ve yine aynı ayette; kim bu aya ulaşırsa, bu ayı oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah, size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir, denilmiştir.
Peygamber efendimiz (S.A.V.) de bir hadisi şerifin de “Oruç tutunuz ki sıhhat bulasınız” diye bildirmiştir.
Evet, bu orucun farz kılınmasının bir bakışta bizim sağlık ve sıhhatimiz için olduğu açık ve seçik ortadadır. Sürekli çalışan bir sistem olan vücut organlarımızın yıllık bir bakımı, aktif dinlenmesi gibi de düşünebiliriz.
O halde bizim buna daha bir şevkle sarılmamız gerekmez mi? Biz kendi kendimizi, sağlığımızı düşünmüyor muyuz?
Orucun Allah emri bir zorunluluk olması ile birlikte tıp dünyasında da sağlık açısından faydalarının da çok büyük olduğu yapılan araştırmalarda kanıtlanmıştır zaten.
Başta kilo kaybına destek olan oruç, bağışıklık sistemini güçlendiriyor, kan şekerini düşürüyor, sindirim sisteminin rahatlamasını dinlenmesini sağlıyor; kalp sağlığı, diyabet ve kanser gibi kronik hastalıkların gelişme riskini azaltıyor, metabolizmayı hızlandırarak kilo vermeyi ve vücuttaki yağı azaltmayı sağlıyor, yaşlanmayı geciktiriyor. Aynı zamanda sabır ile irade gibi zihinsel fonksiyonları da iyileştiriyor.
Daha ne olsun. Görüldüğü üzere oruç adeta vücudun ilacı.
Buna rağmen, insan neden oruç tutmaz ve hem Allah emrine karşı gelir hem de kendi sağlığını tehlikeye atar ve inat eder. İnadı kime?
En son olarak 2024 yılındaki araştırmalarda, ülkemizde oruç tutma oranlarına baktığımızda, toplumun 3’te 2’si oruç tutuyor. Yani her üç kişiden bir tanesi oruç tutmuyor. Müslüman bir ülke için acıklı bir durum değil mi sizce de.
Oruç sadece vücudun ilacı değil aynı zamanda halden anlamaktır. Yoksulun, fakirin, açın halini anlamaktır. Toplumda birlikte yaşamanın tadına varmaktır. Bunu yapmadan tutana saygı duymadan nasıl ve hangi duygular toplumda bireyleri kenetleyecektir.
Orucu toplum olarak, en azından duygu ölçeğinde, saygı ölçeğinde birlikte tutamamak, oruç tutulan ayda tutanlara saygı duymamak bir kırılma noktası olmuştur. Bu çok üzücü, toplumsal birlik ve dirliğin önünde büyük engel kuşkusuz.
Oruç tutmayan insan bu özel aydan elbette tat alamaz. Hele hele orucun ardından gelen bayramın tadını hiç alamayacaktır. Halbuki bayram, birlikte olup birlikte yaşamak ve birlikte paylaşmaktır. Bayram günleri çok özel ve güzel günlerdir. Bir sarıp sarmalama, kucaklaşma, birlik olma günleridir o günler. Toplumun ortak değerlerini ve yaşantısını simgeler. Birliği, beraberliği, barışma ve kaynaşmayı yansıtır. Farklılıkları, kırgınlıkları, uzaklıkları, zıtlıkları azaltır. İnsanları birbirine yakınlaştırır, muhabbeti artırır, gönül hoşluğu sağlar. Toplumu bir arada tutan en önemli değerlerin başında gelir bayramlar.
Bireyler, bu kadar önemli Allah emri ile farz kılınan oruçta dahi birbiri ile ortak hareket edemeyen, birbirine saygı duymayan hale gelince toplum olma özellikleri hızla yitirmeye doğru evrilirken, topluma olan bağlayıcılıklarını kaybetmeye başladılar. Birbirinden kopuk insanların birbirine yabancılaştığı bir insan topluluğunun, güçlü bir toplum olabilmesi elbette oldukça zordur.
Böylelikle, her şeyi harcayıp bitirip anlamsız ve değersiz kıldığımız gibi bayramları da değersizleştiren, önemsizleştiren bir toplum olma yolunda gidiyoruz.
Günümüzde artık özellikle şehirlerimizde aileler kendi içinde bayram günlerini diğer günlerden pek fazla bir farkı olmayan rutin tatil günleri olarak geçirmeye başladı.
Bayram günleri sadece tatil günlerine dönüşünce, insanlar yalnızlaştı, bencilleşti, artık aralarındaki bağ menfaat bağı oldu. Savrulup giden bir toplum olduk, çıktık.
Ramazan, nimetin kıymetinin bilindiği, nimete şükredildiği, sofraların yoksullarla paylaşıldığı, sabrın öğrenildiği, toplumsal dayanışmanın olduğu günlerdir. Ardından yapılacak bayram ise tatil günleri değildir. Bayramlaşmak dinimizin yapmamızı emrettiği bir ibadettir.
Aynı mahallede, aynı binada oturan, aynı yerde çalışan insanların birbirleri ile bayramlaşması aralarındaki iletişimi güçlendirir, varsa kırgınlıkları giderir, kardeşlik duygusunu, paylaşmayı ve verimliliği artırır.
Ne orucu beraber tutabilir olduk ne bayramı beraber yapabilir olduk!
Yazık bize, yazıklar olsun bize. Neler oluyor bize.
Fabrika ayarımız, sistem ayarımız Kur’an-ı Kerim’dir. Okuma yazma biliyoruz. O halde onu okuyalım. Kendimize gelelim.
Bugünkü etkileşimimizi şu ayetle bitirmek istiyorum.
“İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.” (Enbiyâ Suresi 1. Ayet)