Bir Öğretmenin Köy Okulu Hatıraları
Gazetemizin kurucusu ve Devri Alem TV program yapımcısı İsmail Kahraman’ın 27 temmuz 2022 tarihli makalesini sizlere sunuyoruz.
Gebze gazetesi www.gebzegazetesi.com ve gazete gebze ile www.gebzegazete.com da belgeselcinin not defteri köşesinde 27 Temmuz 2022 tarihin de yayınlanan makalemiz
https://www.gazetegebze.com.tr/kose-yazilari/bir-ogretmenin-koy-okulu-hatiralari.html
Köy Okullarının Perişan Hali Gazeteci Arkadaşımın 55 Yıl Önceki köy Okulunda Öğretmenlik Hatırası
Köylerin yeniden yaşanır yer haline gelmesi için köy okullarının açılıp köylere idealist çalışkan ve eğitimi en önemlisi insanı seven eğitimciler göndermek şart. Yalova’dan 40 yıllık gazeteci arkadaşım Faruk Tezcan’ın bugün yaptığı sosyal medya paylaşımı beni derinden duygulandırdı. 55 yıl önce Giresun Espiye Dikmen köyünde ilkokula başladığım günleri hatırlattı yağmur kar ve soğukta her gün bir elimde yarmança odunu bir elimde gübre torbasından yapılan okul çantası İle bir saate yakın çamurlu yolda yürüyerek okuduğum köy okulum ve fedakar öğretmenlerimi hatırladım o günlerde fakirlik yokluk ve sıkıntılar olsa da sevgi saygı vefa fedakarlık ve çalışkan insanlar örnek alınan idealist öğretmenler ve bir birine yardım eden köylüler vardı. O güzel günler çok gerilerde kaldı ben köyümü çok özledim ilk okul okuduğum köyümün perişan hali beni çok üzüyor Buram Buram vefa dostluk ve sevgi kokan terk edilmiş köyler yıkılmış köy okulları kurumuş bahçeler Fatiha bekleyen ata dede mezarlarının garip hali beni üzüyor.
Köyleri yeniden yaşanır hale getirmek için okullar açılmalı köylere çalışkan idealist örnek öğretmenler gönderilmeli. 40 yıl önce TRT nin Gebze Muhabirliği yaptığım yıllarda TRT Yalova Muhabiri olarak tanıdığım Faruk Tezcan’ın 55 yıllık ilkokul öğretmenlik anıları İle ilgili bugünkü paylaşımını bir kezde birlikte okuyalım.
https://www.facebook.com/100001383399382/posts/5431766030212790/?d=n
Anlamlı , Önemli ,Duygu yüklü ,Ders ve ibret verici , tarihe not düşüp zamana noterlik yapan bir yazı olmuş. 40 yıllık gazeteci meslektaşım Faruk bey bu yazını www.gebzegazetesi.com da belgeselcinin not defteri köşemde yayınlamak istiyorum. www.devrialem.tv de Faruk bey ile bir belgesel söyleşi yapmak istiyorum. Faruk bey arkadaşıma Sağlık mutluluk ve huzur dilerken köy okullarında görev yapmış tüm öğretmenlerimizden hatıralarını yazmalarını istiyor Faruk Tezcan bey arkadaşımın yazısın sizlerle 30 Temmuz 2022 de www.gebzegazetesi.com daki köşemde paylaşıyorum.
Gazeteci Arkadaşım Faruk Tezcan’ın Kaleminden
BİR 29 TEMMUZ HİKAYESİ
Güzellikleriyle, sıkıntılarıyla bir hayat yaşandı gitti. Birçok bölümden oluşan bu yaşam hikayesinin artık son bölümünü yaşayarak tamamlıyorum. Son bölümde olduğumu biliyorum, ancak kaç sayfa süreceğini bilmiyorum. Elbet o da bitecek. Pişmanlıkla andığım hiçbir bölümü yok.
Bugün üçüncü bölümde yaşadıklarımı anlatacağım.
Yıl 1967. 6 yıl yatılı okuduğum Arifiye İlköğretmen Okulu’ndan Atatürkçü, idealist, kalbi vatana hizmet duygusuyla dopdolu olarak haziran döneminde mezun oldum.
Çok beklemeden temmuz ayı sonuna doğru İÇEL ili emrine tayin edildiğimi belirten tayin yazım gelmişti.İstanbul Laleli’den Ankara aktarmalı Adana otobüsüyle vakit kaybetmeden yola çıkmıştım bile. Sabahın alacakaranlığında Tarsus’ta indiğimde bambaşka bir dünyaya geldiğimi anladım. Hava aşırı sıcak, bitki örtüsü, insanların konuşma şiveleri bana o kadar yabancıydı ki. Hele erkeklerin şalvar giymelerini ilk defa gördüğümde çok garipsemiştim.Tarsus’tan Mersin’e Milli Eğitim Müdürlüğü’nün koridorunda asılı olan görev yerleri listelerinden ilk görev yerimin Silifke’nin Seydili Köyü olduğunu öğrendim. Mersin Silifke arası 85 kilometre olan mesafeyi alışık olmadığım sıcaklıkta tıkış tıkış küçük bir otobüsle gitmek hiç de kolay değildi.
Aslında buraya kadar her şey normal. Esas macera bundan sonra başladı.
Silifke İlköğretim Müdürlüğü’ne vardığımda bana Seydili Köyü’ne köye gitmem gerektiği söylendi. Ay sonuna kadar köye gidip muhtardan köye gittiğime dair yazı getirirsem temmuz ayı maaşımı alabilecektim.Nerede bu Seydili köyü, nasıl gidilir? Silifke Mersin karayolunda Lamas denilen bir yer var. Limonuyla meşhur. Sonra ismi zaten Limonlu oldu. Buradan köye kamyonlar gidiyor o kamyonlarla köye gidebilir mişim. Patikadan az daha iyice köy yolunda çalışan bu kamyonlar köylerden gübre, hayvan ve insan taşıyor. Lamas’la Seydili Köyü arası 30 km civarında.Ertesi gün sabahleyin Mersine giden minibüslere binerek Silifke’ye 35 kilometre uzaklıktaki Lamas’ta inerek köye gidecek kamyon beklemeye başladım. Köye gidecek kamyon yoktu ancak yarı yoldaki Sömek köyüne kadar bir kamyon bulabildim. Kamyon kasasında yolculuk eğlenceliydi. Sömek’ten sonra iki saat yürürsem Seydili Köyüne varabilecektim. Sömek’te yol sorduğum köylülerin tarifiyle yola koyuldum. Ortalık tarihi eser kaynıyor. Meşe ağaçlarının arasından patika gibi yoldan ilerlemeye başladım. Daha yolun başında iki çoban köpeği tarafından esir alınınca yolculuğun pek de kolay olmayacağı anlaşıldı. Keçi sürüsü çabanının kurtarmasıyla yola devam edebildim.Yaklaşık iki saat yürüdükten sonra Seydili’ye vardım. Muhtarı bulmak kolay oldu. Muhtara Ali Emmi diyorlardı. Bende tarifle gittiğim evinin kapısından Ali Emmi diye seslenince muhtarla buluşup tanıştık.Kısa bir sohbetten sonra bana okulun anahtarını ve mührünü teslim etti. Bunu beklemiyordum işte. Benden önceki öğretmen tayin olunca okulu muhtara teslim edip gitmiş. Muhtarda yarısı yırtılmış bir çigili dosya kağıdına “Öğretmen Faruk Tezcan Köyümüze gelerek göreve başlamıştır” yazdık. Muhtar Ali Gök Emmi bastı mührü imzayı. Böylece göreve başlama yazımı da almış oldum. Vakit öğleyi geçmişti. Ali Emmi hanımına seslendi:
-Hoca açtır iki yumurta kırıver.
İlk defa yufka ekmekle de tanışmış oldum. Muhtarın tarifiyle kaşıksız yufka ekmekle nasıl yemek yeneceğini de öğrenmiş oldum. Ellerine sağlık yumurta da çok lezzetliydi. Yol yorgunluğu ve açlıktan bayılmak üzere olan bana yeniden enerji verdi.
Sıra geldi yeniden Silifke’ye dönmeye.
Ali Emmi tarif etti. “İki saat uzaklıktaki Uzuncaburç’a yürüyeceksin. Uzuncaburç köyünün yakınından Mara’ya (Kırobası) giden yol geçer. O yoldan odun yüklü kamyonlar iner. Kamyonlara binip Silifke’ye inersin”
Acele ile yakında olan okula gittim. Giriş kapısına zincire takılmış asma kilidi açıp içeriye bir göz attım. İki sınıf birde idareci odası vardı. Aynı bina altında girişi diğer yandan olan birde lojman bulunuyordu. Oraya da baktım. İçeride sadece eski bir yazı tahtasına ağaç kütüklerle ayak yapılmış divandan başka bir şey yoktu. Bu bile büyük şanstı.Bu defa Uzuncaburç’a varmak üzere tekrar yürümeye başladım. Bu yol tam bir patikaydı. Araçların çalışabileceği bir yol değildi. Sömek’den gelirken gördüğüm tarihi eserlerin çok daha fazlası bu yolda da vardı. Çoban köpeklerinden korka korka Uzuncaburç’a vardım. Burası ise tarihi eserlerle iç içe geçmiş bir köydü.Akşam olmak üzereydi. Bir an önce Mara yolunu bulmak zorundaydım. Yine köylülerin tarifiyle bu defa başka bir yola revan oldum. Sonradan öğrendim ki yürüdüğüm yolların çoğu Roma yolu olarak adlandırılan tarihi yollarmış. Herhalde yarım saatlik bir yürüyüşten sonra Mara yolunun içinden geçtiği Yeniçıktı köyüne varmıştım. Yolun kenarında büyük ihtimalle tarihi bir duvarın dibine yorgun bitkin çökmüştüm. Aynı gün içinde kolay değil Toros dağları patikalarında 5 saate yakın yürümüştüm.Kamyon değil bir at bile geçmiyordu. Bekle Allah bekle. Hava kararmaya başladı. Bir adam geldi ne beklediğimi sordu.
-Bu saaten sonra kamyon geçmez. Açıkta kalamazsın. Gel benim yan tarafta kır lokantam var. Masaların üzerinde yatar sabahlarsın, dedi.
Tanımadığım, bilmediğim bir yerde çaresiz kalınca bu teklife biraz şüpheyle de baksam kabul ettim. Yapacak başka bir şeyim yoktu. Lokanta denilen yerde birkaç tahta masa vardı. Yardımsever amca bana birde küçük şilte vermişti. Uyur uyanık geçen geceden sonra gün ağarmaya başlayınca derin bir oh çektiğimi hatırlıyorum.Sabahleyin zaten lokanta sahibi amca gelmiş birde çorbasını içmiştim. Seydili’de muhtar Ali Emmi’nin ikram ettiği iki yumurta ve Yeniçıktı köyündeki kır lokantasında içtiğim çorbanın lezzeti hiç unutmadım. İsmini bile bilmediğim o lokanta sahibini minnetle anıyorum.Söylendiği gibi sabahleyin bir araç buldum ve Silifke’ye indim. Tarih 29 Temmuz 1967. Toros dağları eteklerindeki maceralı yolculuğumu tamamlayıp İlköğretim Müdürlüğü’ne muhtardan aldığım yazıyı ay sona ermeden yetiştirmiş ve maaşa hak kazanmıştım.İki yıl görev yaptığım Seydili’de ve Silifke’de neler yaşadım neler. Bir gün belki onları da yazarım.Bu yazıyı halen TEMA Vakfı Aydın İl Temsilcisi olan öğretmen arkadaşım Uzuncaburç’lu Mehmet Özdemir’e ithaf ediyorum. Bana yumurta pişiren Muhtar Ali Emmi’nin eşi meğer yıllar sonra tesadüfen karşılaştığım Mehmet öğretmenin ebesiymiş. Söz verdiğim üzere bu yazıyı yazdım.
Selam olsun Mehmet Öğretmen’e, selam olsun Toroslar’da yaşayan Yörüklere…
(Kaynak. 25.07.2022 tarihli Yalova Gazetesindeki köşe yazım)