Makale: İsmail Kahraman
Fındığın başkenti, kirazın anavatanı ata memleketimiz Giresun’dayız. Dünyada en kaliteli fındık Giresun'da yetişmekte. Giresun fındığı ilk kez 2016 yılı itibari ile uluslararası sertifika aldı çocukluk yıllarımız fındık bahçelerinde geçti. Oğlum Ahmet Emirhan ve torunum Asım Eymenle fındık harmanında çocukluk yıllarımı yaşadım, çocukluk hatıralarımı yeniden yaşadım. Merhum babam ve halamla fındık bahçelerinde geçen günleri düşündüm. Fındıklar harmana gelmeye başladı, patoslarla fındıklar kavsonundan ayrılıp kurutulmaya başladı Fındık fiyatındaki istikrarsızlık fındık üreticilerini perişan ediyor. Fındık bahçeleri ve harmanlarında Devrialem belgesel programı olarak belgesel çekip tarihe not düşüyoruz. Daha önce fındık ile ilgili yazdığım yazıyı sizlerle paylaşıyorum.
FINDIK BELGESELİ
Fındık denince içim bir hoş olur. Bir de çocukluk yıllarıma giderim. Fındık hayatımızın bir parçasıydı. Hayatımızda fındığın ayrı bir yeri ve önemi vardı. Daha çocukluk yıllarında fındık bahçeleri ilgi çeker ve ilk yere diktiğim fidan fındık fidanı olmuştu. Fındık bahçeleri fındık ağaçları, fındığın tüm aşamaları başlı başına araştırma konusu ve başlı başına bir anı.
Hiç unutmuyorum 6 yaşında yaramaz bir çocuktum. Yerinde durmayan, aklına ne gelirse onu yapan ama hep yararlı işler yapan biriydim. Kazmayı aldığım gibi fındık bahçesine gidip bahçeden birkaç fındık fidanı sökerek evin önündeki mısır tarlamızın kenarına fındık diktiğim o günleri hiç unutmuyorum. Her köye gidişimde 6 yaşında diktiğim fındık ağaçlarını kontrol edip onların nasıl büyüyüp geliştiğini ve fındıklarımdan yediğimde ne derece mutlu olduğumu tarif etmem mümkün değil. İnsan kendi diktiği meyvesinden yemesi hele bu fındıksa çok önemli bir anı.
Çocukluk yıllarımda fındık bahçelerinin temizlenmesi sırtımızda fındık odunlarının eve taşınması fındık çangallarından sebetle gıdık yapılması fındıkların toplanması, fındık bahçelerinde büyük ve küçükbaş hayvanların bakılması. Fındıkların toplanmasında hep rolümüz olmuş. Çocuk da olsak fındık toplamış fındık toplayan ineciğe yemek ve su getirmiş birisiyim. Fındık harmanları, harmanlarda fındıkların ayıklanması zor da olsa zevkli ve keyifli işlerdi. Fındıkların kurutulduktan sırtımızda arabayla yola çıkarılması ise ayrı bir meşaketti. Her sıkıntı içerisinde yokuş yukarı sırtımızda virandaki araba yolunda fındık taşıdığımız günleri daha dün gibi hatırlıyorum.
Geçtiğimiz Şubat ayında fındık bahçelerindeki kış görüntülerini çekmek üzere Giresundaydım. Kar yığınları altında adeta bir tabloyu andıran fındık bahçeleri fındık dalları, karların eridiği yerde bahçelerdeki menekşe çiçekleri, gerçekten görülmeye değer. Dallardaki fındık püskülleri ise göz ve gönül ziyafeti sunuyor. Elimde kameram ve fotoğraf makinemle kendimi fındık bahçelerine atarak arklı fındık bahçelerini kamera kaydedip doya doya fındık bahçelerini seyrettim.
Fındığa karşı vefa borcunu ödemek için BİR DÜNYA MARKASI FINDIK BELGESELİ çekmek için çalışma başlattım. Birçok bilgi ve belgeye ulaştım. Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyetine fındığın kültür, medeniyet ve ekonomi tarihindeki yerini araştırdım. Osmanlı arşivlerinden 600 yıllık belgeler buldum. Fındığı dünya ülkelerinde üretildiği Çin, İspanya, Gürcistan, Azerbaycan ve İtalya’da araştırmalar yaptım. Fındığın önemli besin değerini uzmanlarla görüştüm. TUBİTAK uzmanlarından fındığın bilimsel değeri ile ilgili bilgiler aldım. Fındıkla ilgili yazılan kitapları makaleleri topladım. Yıllar önce benim de bir bildiri ile katıldığım fındık sempozyumunun tüm bildirilerini okudum. Fındık üzerine söylenen türküler, maniler ve şarkıları derledim. Ortaya büyük bir arşiv çıktı. Fındık bir kültür bir tarih, bir medeniyet. Fındıkla ilgili neden belgesel hazırlanmamış çok üzüldüm. Fındıkla ilgili belgesel hazırlayarak fındığa karşı vefa borcumu ödemek istiyorum.
Sadece belgesel değil fındıkla ilgili bir müze kurulması için de çalışma başlattım. Geçtiğimiz günlerde gazetemizi ziyaret eden Espiye ilçesi belediye başkanı değerli dostum Erol Karadere bey de Espiye’ye bir müze kurması için teklifte bulundum. Fındıkla ilgili bilgilerin yer alacağı tüm fındık çeşitlerinden birer ağacın olacağı fındık müzesi Espiye’nin t tanımına da katkısı olacağına inanıyorum. Fındık müzesi ile ilgili her türlü destek sözü verdim. Değerli dostum sayın başkan Erol Bey fındık müzesi kurulması için çalışma başlatacaklarını söyledi.
Fındıkla ilgili yaptığım araştırmanın bir bölümünü ulusal ve yerel medyada yer alan haberi sizlerle köşemden paylaşıyorum.
FINDIK; 600 YILDIR ALINIP SATILARAK İHRAÇ EDİLİYOR
“BİR DÜNYA MARKASI FINDIK BELGESELİ “ ÇEKİLİYOR
Bugüne kadar birçok etkinlik ve çalışma yapılan Fındıkla ilgili ilk kez bir belgesel çekimi yapılıyor. Aslen Giresun’un Espiye ilçesi Soğukpınar beldesi doğumlu olan Çocukluk yılları fındık bahçelerinde kökleme dikerek, fındık toplayıp, harman bekleyerek geçen Araştırmacı gazeteci ve DEVRİ-İ ALEM belgesel yönetmeni İsmail Kahraman uzun araştırmalar sonucu Fındıkla ilgili topladığı bilgi ve belgeler “BİR DÜNYA MARKASI FINDIK” belgeseli ile ebedileştiriliyor.
BİR DÜNYA MARKASI FINDIK BELGESELİ yurtiçi ve yurt dışındaki TV kanallarına gönderilecek. Ayrıca birçok dilde hazırlanıp internet ortamında da yayınlanacak. Fındık belgeseli Büyükelçililiklerin ticaret müşavirliklerine de gönderilerek önemli döviz girdisi olan Fındığın daha çok tanınmasına imkân sağlanmış olacak.
TÜRKİYE FINDIK’DAN 1.4 MİLYAR DOLAR GELİR ELDE EDİYOR
Karadeniz Fındık ve Mamulleri İhracatçıları Birliği’nden alınan bilgiye göre, 1 Eylül’de başlayan 2011-2012 fındık ihraç sezonunun 9 ayında, standart natürel 100 kg. iç fındığın ortalama 810 dolardan işlem gördü açıklandı.
Yaklaşık 90 ülkeye fındık ihraç eden Türkiye, 1 Eylül 2011-31 Mayıs 2012 tarihleri arasında 180 bin 2 ton fındık ihraç ederek, karşılığında 1 milyar 442 milyon 467 bin 200 dolar gelir sağladı. İhracatın 132 bin 748 tonu AB ülkelerine yapılırken, AB dışındaki Avrupa ülkelerine 19 bin 660, denizaşırı ülkelere 16 bin 847, diğer ülkelere ise 10 bin 746 ton fındık ihracatı gerçekleştirildi. Türkiye, geçen sezon aynı dönemde 229 bin 265 ton fındık ihraç ederek, karşılığında 1 milyar 419 milyon 871 bin 354 dolar girdi sağlamıştı.
Fındık… Üreticisinin, tüccarının, tüketicisinin baş tacı ettiği ürün. Dünyanın 90 ülkesine ihraç ettiğimiz Fındık , İnsanlık tarihi ile özdeşleşmiş bir bitki ve meyve olmasına rağmen bugüne kadar yurtiçi ve yurt dışında yeteri kadar tanıtılamadı.
Giresun, Ordu, Trabzon, Sakarya, Kocaeli… illerimizdeki fındık yetiştiricisi sekiz milyonu aşkın köylümüzün hemen hemen tek geçim kaynağı.Türkiye, dünyanın en çok fındık üreten ülkesidir. Ekonomimize önemli bir döviz girdisi sağlar.
Kimi bitkiler ile bu bitkilerden elde edilen ürünler, yetiştirildikleri yörelerin ekonomilerindeki önemleri nedeniyle o yöre insanının kültürünü etkiler. Ya da o bitki ile ürünü başlı başına bir kültür oluşturur.
Fındık; Çin´den Orta Asya´ya, Anadolu´nun Karadeniz kıyılarından Avrupa ve Kuzey Amerika´ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada yetiştirilen; özellikle meyvesinden yararlanılan bir bitkidir.
Geniş bir coğrafyada gelmiş geçmiş insanlar, binlerce yıllık bir süreçte ortak bir kültür; fındık kültürü oluşturmuşlardır.
Güzel Türkçe´mizin çok yönlü anlatım olanaklarından yararlanılarak fındık sözcüğünün çeşitli tamlamalarla, benzetmelerle, mecazlarla… kullanıldığı türküler, maniler, bilmeceler, ninniler, tekerlemeler, atasözleri, deyimler…
Fındığın tarihçesi…, Fındık bayramı törenleri, fındık kabuğunun öyküsü…
Uygur Türklerinin, fındığın üretkenliğin simgesi olduğuna inanmalarının nedeni…
Ticaret tanrısı Hermes´in fındık ağacından yapılmış asasının sihirli gücünün etkileri…
Ayrıca kimi halk hekimlerinin fındığı başka tohum ve meyvelerle karıştırarak yaptıkları, nice dertlere deva olan halk ilaçları…
Fındığın içerdiği besin öğeleri nedeniyle günde bir avuç fındık yemenin insan sağlığına olan yararları sayılamayacak kadar çoktur…
Başta Giresun fındığı olmak üzere Türk fındığını Dünyaya tanıtmak için Avrasya Yayıncılar Birliği Genel başkanı İsmail Kahraman’ın yapım ve yönetmenliğinde “FINDIK BELGESELİ “ çekimleri devam ediyor.
FINDIĞIN KISA TARİHÇESİ
Fındık ağacını ve meyvesini dünyaya ilk tanıtan Teophrastos (İ.Ö.372-287) olmuştur. Latin asıllı Plinius (İ.S.23-79) da fındıkla ilgilenmiştir.
Teophrastos ile Plinius fındığın Yunanistan ile İtalya´ya Pontos´tan; Doğu Karadeniz kıyılarından getirilmiş olduğunu yazmışlardır..
Teoprastos´dan önce yaşamış ve İ.Ö. 400-399 yıllarında Doğu Karadeniz kıyılarını, Trabzon, Giresun, Ordu üzerinden Sinop´a, oradan da İstanbul´a yaya olarak geçmiş bulunan Ksenofon, yolculuk izlenimlerini Anabasis (On Binlerin Dönüşü) adlı eserinde anlatmıştır. Ksenefon, Anabasis´inde fındıktan hiç söz etmemiştir. Gerçi Giresun ile Ordu arasında yaşayan Mossinekler´in ülkesinde gördüğü bir ” yassı ceviz” den söz eder. Bu yassı cevize “Pontus cevizi” adı verilmiştir. Bu bölümü; yassı cevizden söz eden bölümü, Hayrullah Örs ile Tanju Gökçöl´ün çevirilerinden olduğu gibi alıyorum.
“Kilerde birçok yassı cevizler bulundu. Bunların iç kabukları yoktu. Bu cevizler Mossinekler´in baş gıdasını teşkil ediyordu. Bunları haşlıyor veya ekmek gibi fırında pişiriyorlardı.” (Hayrullah Örs çevirisi)
“Ambarda yassı ve dilimsiz pek çok ceviz vardı; başlıca besinleriydi bu; kaynatıp ekmek gibi pişiriyorlardı” (Tanju Gökçöl çevirisi)
İki çevirinin açıklama notunda, bu yassı cevizlerin kestane olduğu belirtilmiştir.
Ali Avni Öneş; “Bu (yassı ceviz) kestanedir. Çünkü yalnız kestane suda haşlanarak ya da (fırında pişirilerek) yani kebap edilerek yenir. Çok unlu olduğundan ekmeğin yerini tutar. Fındık (yassı) değil yuvarlak ya da sivridir. Haşlanarak ya da pişirilerek yendiği ne görülmüştür ne de işitilmiştir. Yağlı olduğundan bunu yapmaya imkan da yoktur” diyor.
Fındık suda haşlanmaz bu doğrudur. Fırında pişirilerek, kavrularak yenmez mi?
Kemal Peker; fındıkla ilgili araştırmalarıyla tanınmıştır. Fındığın ana yurdunu belirlemek için bir çok ülkeye mektuplar yazmış, bilgi ve belgeler toplanmıştır. Bu belgelerin en ilginci, Çin´den getirttiği bir parşömenin kopyasıdır. Bu kopyada, İ.Ö. 2838 yılında, fındığın Pekin´in kapalı çarşısında şekerlemecilikte kullanıldığı belirtilmektedir. Bu parşömenin kopyasında; “Tanrı´nın kullarına bağışladığı kutsal beş besin maddesi arasında fındığın da bulunduğunun rivayet edildiği “nin yazılı olduğu bildirilmiştir. Ayrıca; kimi eski kaynaklar, fındığın birkaç bin yıl önce Orta Asya´da kutsal bir yemiş olduğunu belirtmektedir. (Bak. Türk Destanlarında Fındık)
Fındığın tarihi ile ilgili bir gerçek te şudur. 1865 yılında yapılan araştırmada, İsviçre´nin Rohen havzasında tarihin ilk çağlarında, insanların göllerin sığ yerlerinde kazıklar üzerine barınaklar kurdukları devirlerde fındığın besin olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Ancak bu fındıklar, ham (yabani) fındıklardır.
Tüm bu araştırmaların sonunda elde edilen bilgi ve bulgulardan şu sonuca varılabilir. Fındık; tarihin ilk çağlarından beri bilinen bir bitkidir. Meyvesi de insanlar için yararlı bir besin maddesi olarak değerlendirilmiştir.
Fındığın ana yurdunun neresi olduğuna gelince; bu konuda kesin bir yer ya da bölgenin adını söylemek oldukça zor. Araştırmacıların çoğuna göre, fındığın ana yurdu Çin´dir. Çin´den göçler ve akınlarla İran´a; İran´dan da Doğu Karadeniz´in güney kıyılarına getirilmiştir. Eski Yunanlılar, fındığı Karadeniz kıyılarından alıp Edremit, Ayvalık´a (Herekliya) götürmüşlerdir. Buradan İtalya´ya götürülen fındık, Araplar tarafından da Sicilya adasında yetiştirilmeye başlanmıştır.
Yukarıda verdiğim bilgileri yer yer irdeleyip eleştirenler de var. Sözü uzatmadan, fındık tarihi üzerine araştırmalar yapan iki yazarın; Ali Avni Oneş ile Fahri Çakır´ın eleştirilerinden kimi bölümleri, ilginç görüşler içerdiği için olduğu gibi buraya aktarıyorum.
Ali Avni Oneş şöyle diyor.“Fındığın Karadeniz kıyılarına göçler yoluyla Çin´den ya da Orta Asya´dan getirilmiş olması pek akla yakın gibi görünmüyor. Çünkü çok eski çağlarda geniş çapta göçler yapılmamış hele Doğu Karadeniz kıyılarına kalabalık boylar gelip yerleşmemiştir. Genellikle Kuzeyden İskitler, Kimmerler buralara talan için gelip geçici akınlar yapmışlardır. Burada yaşayan yerli kavimlerin Orta Asya´dan geldikleri ileri sürülmekteyse de, onların fındık çubuklarını da birlikte getirmeyi akıl etmiş olmaları ayrıca o çağların koşulları içinde, konaklaya konaklaya, tabiatla savaşarak, insanlarla dövüşerek bir kaç yıl süren yolculukları sırasında bu çubukları saklamış, bozulmadan son yerleştikleri bölgeye getirebilmiş oldukları pek de kabul edilemez. Ama fındık çubuklarının en çok üç, beş haftalık ya da bir iki aylık deniz yolculuğuyla Yunanistan´a götürülebilmesi pek normaldir. Bu nedenle, bilgin Teophrostos´un, fındığın ilk önce Karadeniz´den getirilmiş olmasını söylemesi gerçeğe aykırı değildir.”
Fahri Çakır´ın eleştirisi de şöyle; “Fındığın doğudan yurdumuza getirildiği bir rivayettir, çünkü nasıl ve ne sebeple getirildiği açığa kavuşmuş değildir. Yalnız bazı yazarlar fındığın Asya´da doğduğunu, Yunanlılar´ın bunu (Pontus-Karadeniz) sahilinden alıp evvela (Herakliya) yani Edremit ve Ayvalık havalisine, sonra da İtalya´nın Toskana ve Roma Napoli havalisine ve daha sonraları Araplar´ın (Sicilya) adasına yaydıklarını kaydederler.”
“Diğer taraftan Röhen havzasından altmış asır evveline yani göllerde ikamet devrine ait fosiller içinde fındığa tesadüf edildiği rivayet halinde ise de bu rivayetlerde, bu fındığın ehli fındık olması ihtimali mevcut olmadığı da belirtilmiştir.”
“O halde fındığın yalnız Doğuda, Çin´de değil, Batı´da dahi çok eski devirlerde, fakat yabani halde mevcut olduğu bir gerçek sayılabilir.”
Fahri Çakır´ın, son paragrafındaki düşüncelerine katılıyorum. Fındığın Çin´de kültür bitkisi olarak yetiştirildiği ilk çağda; Doğu Karadeniz´in güney kıyılarında, Avrupa´nın kimi yörelerinde de yabanisinin yetiştiğini söyleyebiliriz. Bizce akla yakın olan en doğru olasılık budur.
Fındığın uluslararası ticaret malı olarak satışını gösteren ilk yazılı belge 1403 tarihini taşımaktadır.
İspanya kralı III. Henri, 1403 yılında, Roy Gonzolez Klavyo´yu Timur´a elçi olarak gönderir. Klavyo, Semerkant´da Timur ile görüşür. Trabzon´dan İstanbul´a deniz yoluyla döner. Yolculuk izlenimlerini yazdığı “Seyahatnamesi”nde şu cümleye rastlıyoruz. “17 eylül 1403´te Trabzon´dan; kaptan Nicolos Cojen yönetimindeki fındık yüklü bir gemiyle 25 günde İstanbul´a gittik.”
Demekki fındık 14.ve 15. yüzyıllarda uluslararası bir ticaret malıdır.
OSMANLI İMPARATORLUĞU DÖNEMİN’DE FINDIK TİCARET VE İHRACATI
Osmanlı İmparatorluğu döneminde, fındıkla ilgili şu gelişmeler olur. 1665 yılında, İstanbul´dan Avrupa´ya fındık gönderilir. Fransa ile 1737 yılında, I. Mahmut (1730-1754 ) döneminde ticaret antlaşması yapılır. Bu antlaşmaya göre Fransa´ya satılacak ürünler arasında fındık da vardır.
Türk fındıklarının, özellikle Avrupa Ülkelerinde tanınması 18. yüzyılın ikinci yarısından sonradır. Örneğin, Rusya´nın Niji Novograd kentinde her yıl panayır düzenlenmektedir. Osmanlı tüccarları 1773 yılında Niji Novograd panayırına kabuklu fındık gönderir. Karşılığında yiyecek ve giyecek alırlar. Bu tarihten dokuz yıl sonra 1782 yılında Rusya ile bir ticaret antlaşması imzalanır. Bu antlaşmaya göre Rusya´ya satılacak ürünlerden biri de fındıktır. Bu gelişmeler fındık dışsatımını hızlandırır.
1792 yılından itibaren Romanya´ya fındık satılmaya başlanır.
Türk fındığının geniş ölçüde tanıtılması 1851 yılında rastlar. 1851 yılında Londra´da uluslararası bir sergi açılır. Burada sergilenen Türk fındıkları, sergiyi gezenlerin ilgisini çeker. 1863 yılında, İstanbul´da açılan sergi de ise fındıklarımız iyice tanıtılır. Bu sergiler ve tanıtımlar özellikle Avrupa ülkelerine fındık dışsatımı yapılmasını sağlar.
1875 yılında Belçika´ya ilk fındık dışsatımı gerçekleşir.
Bu tarihlerde fındıklar, kabuklu olarak satılmaktadır. İç fındığın, ilk dış satımı 1879 yılında yapılır.
Bu gelişmeler olurken, Giresun´un fındık tüccarlarından Tacalizade Mustafa ile Hacı Alizade Kaşif Efendiler, 1879 yılında bir şirket kurarlar. Tıyyeste´de açtıkları şube aracılığı ile Avrupa ülkelerine fındık dışsatımı yaparlar. Özellikle Budapeşte´ye iç, İskenderiye´ye de kabuklu fındık gönderirler.
Fındıklarımızın Avrupa ülkelerinde tanınması dışsatım olanaklarını arttırır. Şu ülkelere fındık dışsatımı yapılır.
1906 yılında Sırbistan´a, 1907 yılında Almanya´ya, 1909 yılında Marsilya´ya (Fransa) 1912 yılında Amerika Birleşik Devletleri´ne fındık dışsatımı gerçekleşir.
Birinci Dünya Savaşı (1914-1918)´nı izleyen ilk yılda Romanya ile Glaskov´a (İngiltere); 38.020 çuval iç fındık, 947 çuval kabuklu fındık 800 çuval fındık kabuğu, 400 okka fındık yağı satılır.
Örnek olması bakımından burada iki istatistik rakamı vereceğim. 1878¬1913 yılları arasında dışsatımı yapılan fındıklardan toplam 1.139.000 altın lira gelir elde edilmiştir.
Başka bir rakam da şudur: 1901 yılında; 862.575 kişi, 21.090.956 dönüm alanda ve 1601 yerleşim biriminde, fındık üretimi ile uğraşmaktadır.
1900 yıllarında, fındığın tek üreticisi ve dışsatımcısı Türkiye´dir. Rekabet diye bir durum yoktur. İsviçreli Luı Ramber´in 5 Mayıs 1902 tarihli gezi günlüğünde fındıkla ilgili şu cümleler vardır.
“Sabah şafakla beraber Giresun´a geldik… İşte bugün fındık diyarındayız… Yamaçlar üzerinde, küçük vadilerin kıvrımlarında, sözün kısası her tarafta düzenli biçimde dikilmiş fındıklar görülür. Bizim Avrupa memleketlerinde fındık; ormanların kıyılarında büyüyen bir çalılıktır. Ürününü ancak sincaplarla, okul kaçkını çocuklar yerler.
“Giresun her yıl, dört beş milyon Franklık fındık dışsatımı yapar. Büyük gemiler, bu güzel limanda ambarlarını fındıklarla doldururlar. Yüklerini Marsilya´ya ya da başka bir limana götürürler.”
CUMHURİYET DÖNEMİN’DE FINDIK TİCARET VE İHRACATI
Fındığın, Cumhuriyet Döneminde önem kazandığını görüyoruz.
6 Şubat 1925 gün ve 407 sayılı yasa ile Rize ve Artvin illeri fındık yetiştirilen bölgeler arasına alınır. 17 Temmuz 1927 tarihli kararname ile de “fındık fidanlarının dışsatımı” yasaklanır. Bu yasa ve kararname, Cumhuriyet Döneminde fındığa verilen önemin belgeleri olsa gerektir.
Bu iki önemli gelişmeden sonra, fındıkla ilgili olarak şu çalışmalar yapılır.
1930 yılında İş Limitet Şirketi kurulur. 1931 yılında fındık ticaretine başlar.
10 Ekim 1935´te Ankara´da, Birinci Ulusal Fındık Kongresi toplanır. Yine aynı yıl, “Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Hakkında Kanun” yürürlüğe girer. Bu kanuna göre hazırlanan “Tarım Satış Birlikleri Ana Sözleşmesi” yayınlanır.
1936 yılında, Giresun´da “Fındık İstasyonu” kurulur.
Ulu Önder Atatürk, 1 Kasım 1937 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi´ni açış konuşmasında; “Önümüzdeki yıl içinde, fındık başta olmak üzere diğer belli başlı ürünlerimizi de ilgilendiren birlikler kurulmalıdır.” direktifini verir. Trabzon, Giresun, Ordu, Bulancak, Keşap´da; Fındık Tarım Satış Kooperatifleri kurulur. 25 Temmuz 1938 tarihinde Giresun´da bir toplantı yapılır. Yukarıda adı geçen kooperatifler bu toplantıya ikişer temsilci gönderirler. Bu temsilciler şunlardır:
Giresun Fındık Tarım Satış Kooperatifinden; Ali Arif Larçin, Hasan Akalın; Bulancak Fındık Tarım Satış Kooperatifinden, Avni Özden, Rıza Kurt; Keşap Fındık Tarım Satış Kooperatifinden Hasan Kasapoğlu, Hüsnü Özkan; Ordu Fındık Tarım Satış Kooperatifinden Arif Hikmet Onat, Hüsnü Akyol; Trabzon Fındık Tarım Satış Kooperatifinden Halit Kami, Yahya Subaşı.
Yukarıda adı geçen temsilciler, aynı gün noter huzurunda; “Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliğinin Ana sözleşmesini” imzalarlar. Bu temsilciler birkaç gün sonra toplanır, aralarında işbölümü yaparlar. Böylece 28 Temmuz 1938 tarihinde beş Fındık Tarım Satış Kooperatifi´nin birleşmesi ile Fındık Tarım Satış Kooperatifleri Birliği kısa adıyla Fiskobirlik kurulmuş olur.
“Genel Müdürlüğü Giresun´da bulunan Fiskobirlik´in esas amaç ve önemli görevi, ortak kooperatiflerinin ürünlerini değerlendirmek, ortak çıkarlarını korumak, çalışmalarını koordine etmektir.”
“Üstün hizmet anlayışıyla, amaca ulaşmak için Fiskobirlikçe ürütülen önemli çalışmalar ise; satınalma, depolama, kırım ve işleme, araştırma ve pazarlama, iç ve dış satışlar, tanıtım, tarımsal çalışmalarla ilgili ilaç, araç-gereç ve donanımın satın alınması ve dağıtımı, çeşitli eğitim çalışmalarıdır.”
“Dünya fındık sanayicisi ve tüketicisinin isteklerine özenle cevap verebilen ve dünyanın her köşesinde ürünlerinin kalite üstünlüğü kabul edilmiş bulunan Fiskobirlik´in 50 kooperatifi ve bu kooperatiflere ortağı bulunmaktadır. Ortak sayısı bu rakama ulaşmış dünyadaki tek kuruluş Fiskobirlik´tir.”
Fiskobirlik kurulunca fındıkla ilgili şu gelişmeler olur. 28 Temmuz 1938´de, Giresun Valiliği bir genelge yayınlayarak, Giresunlu fındık üreticilerinin, fındıklarını Fiskobirlik´e teslim etme zorunluluğu getirir. Tüccara fındık satışı yasaklanır.
İşlevini tamamlayan İş Limitet Şirketi 1939 yılında tasfiye edilir.
6 Kasım 1940 tarihinde, merkezi Giresun´da olmak üzere Karadeniz Bölgesi Fındık İhracatçılar Birliği kurulur.
İkinci dünya savaşı (1939-1944) yıllarında fındık dışsatımı durma noktasına gelir. Fındık fiyatları düşer. Üreticiler zor durumda kalır.
1955 yılında Giresun´da “İkinci Ulusal Fındık Kongresi” toplanır.
1962 yılı ağustos ayında Ordu´da, Ordu Belediyesi öncülüğünde Altın Fındık Festivalidüzenlenmeye başlanır.
1965 yılında, Fındık İstasyonu, Fındık Araştırma Enstitüsü adını alır.
1983 yılında “Fındık üretiminin planlanması ve dikim alanlarının sınırlandırılması”nı ön gören 16.6.1983 tarih ve 2844 sayılı yasa çıkarılırsa da hükümleri bugüne kadar uygulanmaz.
15 Temmuz 1994 tarihinde; Hacettepe Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi Derneğince Giresun´da “Kabuğundan taşan sorun: Fındık Sempozyomu” düzenlenir.
6-7 Eylül 1996 tarihinde, Tirebolu Belediyesi tarafından: “Tirebolu I. Fındık Festivali”düzenlenir.
1996 yılında FTG “Fındık Tanıtım Grubu” kurulur.
Şubat 2002 tarihinde Fındık Tanıtım Grubu tarafından Giresun, İzmir ve İstanbul´da“Unutulmuş ve Bilinmeyen Fındıklı Tarifler” yarışması düzenlenir.
2002 yılında Giresun´da, Giresun Valiliğinin öncülüğünde “Giresun Altın Fındık Film Festivali” düzenlenmeye başlanır.
FINDIK BELGESELİ İLK KEZ ÇEKİLİYOR
Bugüne kadar birçok etkinlik ve çalışma yapılan Fındıkla ilgili ilk kez bir belgesel çekimi yapılıyor. Aslen Giresun’un Espiye ilçesi Soğukpınar beldesi doğumlu olan. Çocukluk yılları fındık bahçelerinde kökleme dikerek, fındık toplayıp, harman bekleyerek geçen Araştırmacı gazeteci ve belgesel yönetmeni İsmail Kahraman uzun araştırmalar sonucu Fındıkla ilgili topladığı bilgi ve belgeleri toplayarak “BİR DÜNYA MARKASI FINDIK” adı ile belgesel çekimlerine başladı. Hazırlanan Fındık belgeseli yurtiçi ve yurt dışındaki TV kanallarına gönderilecek. Ayrıca birçok dilde hazırlanıp internet ortamında da yayınlanacak. Fındık belgeseli Büyükelçiliklerin ticaret müşavirliklerine de gönderilecek.