* Kadına yönelik şiddetin temelinde yatan toplumsal cinsiyet eşitsizliğine neden olan cinsiyetçi tutum ve davranışları değiştirmeyi hedefleyerek şiddeti önlemek,
* Danışma merkezi, sığınak, cinsel şiddet kriz merkezi gibi destek mekanizmalarını kurarak şiddet riski altındaki kadınları korumak,
* Şiddete uğrayan kadın şikâyetten vazgeçse dahi şiddet suçu karşısında faillere gerekli cezaları vermek,
* Ülke çapında kadına yönelik şiddetle mücadele edebilmek için kurumlar arasında gerekli koordinasyonu kurmaktır.
İstanbul Sözleşmesi’nin öncü niteliği kadına yönelik şiddeti sadece kadınları koruyarak sonlandırılamayacağına, şiddetin önlenebilir olduğuna da dikkat çekmek iken T.C Devletinin sözleşmeden çekilmesi şiddeti önlemeyeceğinin açıkça ilan edilmesi anlamı taşımaktadır.
Kadınların hemen her gün cinsel şiddete, tacize, tecavüze uğradığı günümüzde 2020 yılının ilk 6 ayında 123 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 2019 yılında ise, en az 328 kadın kocaları ve eski kocaları tarafından öldürülürken, 630 kadın şiddete, 279 çocuk cinsel istismara, 51 kadın tecavüze, 232 kadının tacize uğrayarak 712 kadın da seks işçiliğine zorlandı. Bu çarpıcı istatistikler bir kere daha gözler önüne sermektedir ki İstanbul Sözleşmesinden imzanın çekilmesi değil uygulanması için mücadele etmek her birimizin sorumluluğu ve görevidir. Hemen her gün medyada yayınlanan şiddete maruz kalan kadınlara ilişkin haberler toplumsal vicdanımızı yaralamaktadır. Kadına yönelik şiddetin ve çocukların cinsel istismarının, çocuk yaşta evliliğin her geçen gün daha da arttığı bir zamanda Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesinden çekilmesi kabul edilemezdir. Bu sebeple en temel insan hakkımız olan yaşam hakkımızın garantisi olan İstanbul Sözleşmesi’nin korunması ve uygulanmasını hep birlikte savunmak üzere kentimizdeki tüm kadınlarla bir araya gelerek sesimizi daha güçlü biçimde duyurabilmeyi amaçlıyoruz. Birlikte şiddetten uzak bir yaşam kurabilmek için tüm kadınlara çağrımızdır: Gelin yaşamlarımızı, haklarımızı birlikte var edelim!"