Çukurova bölgesinin tarih, kültür merkezlerinden birisi olan Osmaniye’de belgesel çekimleri ve kültür çalışmalarımız devam ediyor. Osmaniye Gazeteciler Cemiyeti’nin Doğu Akdeniz Kalkınma Ajansı ile birlikte ortaklaşa organize ettiği Osmaniye Gazeteciler Eğitim Seminerine davet edilmiştim. Ayrıca bu vesile ile de Osmaniye’nin kültür tarihimizdeki yeri, İslam medeniyeti ve Osmanlı dönemindeki Osmaniye ile ilgili de belgesel çekip, araştırmalar yapıyorum.
EĞİTİM SEMİNERİNE BÜYÜK İLGİ
Türkiye’de ilk kez Kalkınma Ajansı ile ortaklaşa organize edilen seminerde basın tarihimiz, Osmanlı’dan Cumhuriyete Türk basını, Belgesel programı nasıl hazırlanır, kültür ve tarih belgeselciliğinin medyadaki önemi konulu konferans ve konuşmamda, medya mensuplarına bilgiler verdim. Açıklamalar yaptım. Belgeselciliğin önemi üzerinde durarak gazetecilere eğer kalıcı eser ve hizmet vermek istiyorsanız, mutlaka belgeselcilik yapın diye tavsiyelerde bulundum.
Gerçekten belgeselciliğin ne kadar önemli olduğuna bir kez daha şahitlik yaptım. Birçok izleyicimiz ile de karşılaştık. Programı izlediklerini söyleyen dostlarımız belgesel çektiğimiz bölgelerle ilgili bilgiler sordular.
TÜRK OCAĞI’NDA KONFERANS
Osmaniye Türk Ocağı’nın haftalık organize ettiği ocak başı sohbet toplantısına katılarak bilgi çağında Türkistan’a yolculuk adı ile hem belgesel sinevizyon gösterisinde bulunduk hem de fotoğraflar eşliğinde konferans verdik. Büyük ilginin olduğu organizasyonda katılımcıların çeşitli sorularını da cevaplandırdım. Gerçekten insanlarımızın gezmediğini ve kültür gezilerinin önemini katılımcılarla paylaştım.
Osmaniye, İslam medeniyetiyle Abbasiler döneminde Halife Harun Neşit döneminde tanışmıştı. Bu dönemde birçok Türk boyu da Horasan bölgesinden Osmaniye’ye getirilmişti. 1200 yıldan beri Osmaniye bölgesinde Türk nüfusu gelip bölgeye yerleşmişti. Daha sonra Türk boyları gelip buralarda iskân oldular. Osmanlı döneminde de bölge cebeli bereket sancak merkezi haline geldi. 1996 yılında da Türkiye’nin 80. İli oldu. Kültür tarihimiz açısından gerçekten çok önemli bir bölge. Bölgeyi uygu yayını yapan ORT Televizyonu’nun program yapımcılarından Soner Koç ile birlikte, sanat tarihçisi İsmet İpek rehberliğinde gezmeye devam ediyoruz. Onlarca kalesi, birçok yaylası ve yer fıstığının başkenti Osmaniye ile ilgili çalışmalarımız tüm hızıyla devam ediyor. Biz Osmaniye’deki belgesel çekimlerimizi sürdürürken, Osmaniye ile ilgili çeşitli kaynaklardan derlediğimiz bilgilerle sizleri baş başa bırakıyoruz.
TARİH BOYUNCA YUKARI ÇUKUROVA VE OSMANİYE
Yukarı Çukurova'da, Ceyhan Nehri'nin doğu yakasında yer alan, alabildiğine geniş hinterlandıyla Osmaniye; Ceyhan Nehri, Hamıs, Karaçay, Kesiksuyu ve Sabun Çayları nedeniyle sulak, hem de Çukurova'yı doğuya bağlayan yolların kavşağında olması nedeniyle işlek bir bölgededir.
Uluslar arası karayolu (D-400) ve Gaziantep-Tarsus otoyolu (TEM) hatta demiryolunun geçtiği güzergah binlerce yıldan beri "Maraş Yolu" olarak kullanılmıştır. Bu güzergâh Gâvur Dağlarını, meşhur Aslanbeli (Nurdağı Tepesi) denen yerden aşarak Çukurova ile doğu arasında bir köprü olmuştur. Bu yoldan M.Ö.333'te İran Kralı Dara ve ordusu da geçmiştir. 1671 yılında Evliya Çelebi de aynı yolu kullanmıştır.
Gâvur Dağları tarihin en eski devirlerinden itibaren kaynaklarda yer almış ve birçok tarihi olaya sahne olmuştur. M.Ö. 3.bin yılı Mezopotamya kaynaklarında (Eski Akat ve Sümer), "Amanum", imparatorluk devrine ait bir Hitit tabletinde "Amana", M.Ö. 4 - 7 yy. Asur yazıtları da "Hamanu", klasik kaynaklarda "Maurun Oros" ( Karadağ ), haçlılar devrine ait batı kaynaklarında "Montana Migra" (Karadağ). İslam kaynaklarında ise "Cebel'ül - lukkam" olarak kaydedilmektedir.
Boğazköy kökenli Naramsin Tabletinde "Sedir Ağacı (Amanos) kralı İskuppu" adının geçmesiyle eski dönemlerde Gâvur Dağlarının çeşitli ağaçlar bakımından zenginliğini, bölgede M.Ö. 3. binin sonunda yerli halkın Akadlarca da tanınan bir siyasi birlik oluşturduklarını görmekteyiz.
Amanos Klik yasında Prokonsüllük yapmış olan, meşhur hatip ve devlet adamı Çiçeronun M.S. 51'de yazdığı mektupta da Amanos'lardan bahsedilmektedir. M.S. 2. yy. ‘de Roma çağında, Küllü Köyünün yakınlarında yerleşik bir toplumun yaşadığı bugün hala var olan gömütlerden anlaşılmaktadır. Osmaniye üzerinden doğuya giden ikinci yol, Örenşar, Kastabala'dan gelip, Karatepe üzerinden anti-torosları aşan, halk arasında Ağyol Kocayol diye bilinen yoldur. Böylesine geniş, işlek ve sulak bir bölgenin merkezini oluşturan yukarı Çukurova, doğal olarak antik çağlardan beri önemli bir yerleşim bölgesi olmuştur. (Kaynak: Diyadinnet.com)