1 Haziran 2019 tarihinde bu kez feribotla Tuna nehrinden güzel bir bahar akşamı geçtik Osmanlı’daki adı ile Kalas bu günkü adı ile Galati ye geçerek Tuna nehri manzaralı otelde kalarak 4. Katdan Tuna nehrinin belgeselini çektim.
Biz Tuna boylarında belgesel çekimi yaparken sizleri Tuna dan bir tarih akar kitabımızın özet bölümü ile Tuna nehri kenarından baş başa bırakıyorum
TUNA’dan Osmanlı Tarihi Akar
Misâl-i cennettir evvel baharı
Açılır kırmızı gülü Tuna’nın
Öter bülbülleri leyl-ü nehârı
Eser bâd-ı sabâ yeli Tuna’nın
Tuna Nehri kültür ve medeniyet tarihimize ait binlerce eserin yer aldığı geniş bir coğrafyayı birbirine bağlıyor. Aslında, muhteşem bir tarih Tuna’yla birlikte akıyor. Yahya Kemal Beyatlı; “Türkün gönlünde dağ varsa Balkan, ırmak varsa Tuna” der. Biz de Balkanlar’dan Tuna boylarında tarih yolculuğuna çıkacağız… Âşık Çelebi Tuna Nehri hakkında şöyle der:
“Rûmili’nün âb-ı rûyıdur Tuna
Sularun hod yüzi suyıdur Tuna”
Tuna boyları, tarihimiz ve kültürümüzde özel bir anlam ifade eder. Tuna Nehri, bir anlamda Anadolu´dan Viyana´ya uzanan Osmanlı medeniyetinin taşıyıcısı olmuştur. Almanya´nın Karaormanlar´ından doğan Tuna, 2800 kilometre yol aldıktan sonra Karadeniz´e dökülür. Etrafında asırlarca hüküm süren kalıcı bir medeniyeti kuran Osmanlı ile birlikte anılmıştır Tuna.
Akıncıları ile meşhur Rumeli’nin akıncılarının hayatı, mertlik ve kutsiyetle yoğrul¬muş bir üstün mücadele idi. Öyle ki bu gencecik ve terte¬miz insanlar, beş vakit namazlarını kılar, oruçlarını tutar, ırza namusa saygılı ve İslâm´ın beş şartına uy¬gun düşen hayatları ile tevhidi küfre galip çıkaracak savaşçılardı. Rumeli akıncıları Tuna için şöyle demişlerdir:
“Tuna akıncının abdest suyudur
Gazinin, şehidin kanıyla doludur”
Akıncıların üzerinde mekik dokudukları nehir Almanya´nın güneyinden, Karaorman (Schwarzwald) bölgesinde Brege ve Brigach ırmaklarının 678 m yukarısındaki Donau-Eschingen kasabasında birleşir ve “Tuna” ismini alır. Yüreğimizde, tarihimizde yer etmiş bu “nehr-i azîz”imizle sınırımız Osmanlı ile birlikte kayboldu; fakat bizim kültürel sınırlarımız içinde yer alan Tuna, medeniyet coğrafyamızı sulayarak geçer gider.
Her şeyi bir kenara bırakarak, şöyle bir Tuna´ya bakalım. Bizim gönlümüzde neyi var, neyi yok hele bir ağırlığını tartalım, sonra yola revân olup aheste aheste kültür coğrafyamızda dolaşalım, Tuna´yla birlikte akalım.
Tuna kimindir, nedendir ona beslenen bu sevgi? Türkülerde Osman Paşa’yla birlikte anılsa da; Tuna bizimdir ve gönüllerimizde hep öyle kalacaktır. Almanya´dan doğan ve denize dökülene kadar Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna olmak üzere toplam 10 ülkeden geçen bu nehir aynı zamanda 4 başkente de hayat verir, can verir. Tuna kıyıları misâl-i cennet, tazelenip akan suları âb-ı hayattır adeta. Tuna akarken bir tarih akıp gider önümüzden. Tarihi bilmeyen Tuna’yı ne bilsin! Tuna denilince Viyana, Mohaç, Estergon, Kanije, Budin gelir aklımıza. Sultan Murad Han gelir, Kanuni Sultan Süleyman gelir. Osmanlı’nın asırlar süren adaleti gelir. Koca Balkanlar’ın Deliorman, oradan da Eflak diyarına doğru uzanan cenahlarında Tuna, Osmanlı’nın kimi zaman destansı kimi zaman hüzünlü hikâyelerini anlatır durur.
Tuna’yı görür görmez bir hüzündür kaplayan yüreğimizi. Adına yanık türküler, marşlar bestelendiğinden midir, yoksa nice kalem oynatıldığından mıdır diyeceksiniz. Hepsi var, lakin en çok da yitirdiğimiz coğrafyaya karşı duyduğumuz hüzün… Bir yabancılaşma derdinden… Sadece Tuna değil, Nil’den Tuna’ya kadar uzanan tüm coğrafyadır yaramızı yeniden kanatan.
Yüreğimizin bir kısmı buralarda kaldı; buradaki kardeşlerimizde… Bir bedenin âzâlarıyız her birimiz. Başka nasıl olabilir ki? Duyarlı hangi yürek kayıtsız kalabilir ki bu duruma? Nil’den Tuna’ya Osmanlı coğrafyasını gezdiğimizde bir başka atmosferde buluruz kendimizi. Kara bahtlı kıta Afrika’dan doğan Nil, medeniyetimizin kilometre çizgisi iken; onun kardeşi Tuna, Avrupa’da bir yetim çocuktur. Tuna’nın menbâında abdest alıp su içmek, Nil kenarında dolaşmak insana ayrı bir heyecan verir.
Nil’den Tuna’ya hangi kaybımıza yansak bilinmez. Bilenlerin yüreği sızlıyor, bilmeyenler yabancı ülke zannediyor oraları. Önce kendimize yabancılaştık sonra da coğrafyamıza; zira sevmek, tanımakla başlar o coğrafyayı.
Tuna üzerine şiirler yazılmış, roman ve hikayelere konu edilmiş; edebiyatçılarımıza ilhâm, akıncılara güç kaynağı olmuştur.
“Tuna boylarında sıra selviler,
Tan yeri estikçe sessiz ağlarmış
Gül bahçelerinde baykuşlar öter,
Şu viranelikler eski bağlarmış.”
Aşık Çelebi de Tuna´ya ruh katarak şöyle der:
“Kişver-i kâfirden iman ehline akûp gelür,
Kıbleye yüz tutmuş yüzünü, bir Müselmândır Tuna.”
Evet, Tuna Müslüman’dır. Tuna bizimdir; yeri geldiğinde akmaz, etrafını yıkmaz; bir nehirden çok ama çok ötesidir bizim için. Kenarında dinlenirken tefekkür etmeyi bize bahşeden Tuna, Osmanlının bağrından akar; tarihi neresinden dinlerseniz onun çağıltısını duyarsınız. Bir nehirde bir medeniyetin ihtişamını Tuna’da görürsünüz.
Osmanlı akıncıları silah kuşanarak Tuna Nehri üzerinden geçtikçe kendilerine rütbe verilirmiş. Biz de ecdadımızın bastığı topraklarda, Tuna üzerinde seyahat ederek, onların hatıralarını arayacağız.
Ya Allah Ya Bismillah diyerek vefalı dost Adnan Büyüksoy’un “Tuna’ya Hasret “ şiirinde hasretini çektiğimiz Tuna boylarına hasretimizi biraz olsun dindirip yanık bağrımıza su serpecek “ Avrupa’dan Anadolu’ya Tuna’dan Bir Tarih Akar” kitap ve belgeselimizle Tuna boylarına kültür ve tarih bilinci seferine çıkıyor, Ecdadımıza vefa borcumuzu ödemek aziz ruhlarına bir fatihe üç ihlası şerif okutmak için, Tuna boylarında Devr-i alem diyoruz.
Tuna’ya Hasret
Düşmüyordun yaşlıların dilinden
Hep geçerdin yad ellerin ilinden
Kıskanırdık suladığın yerleri.
Akında, gazada düşen serleri.
Aktın durdun bir ülkede durmadın.
Köpürdün de kından çıkıp vurmadın.
Serhat boylarında akında mısın?
Bizdeki özlemin farkında mısın?
Yer yer kattık seni sınırımıza.
Sana kucak açtık gir bağrımıza.
Bıraktık ki seni Karadenize;
Rüzgarla rayihan gelsin hep bize.
Pek çok zaman susuzları kayırdın.
Bazı yerde ülkeleri ayırdın.
Mavi tuna derler, hayal ederdim;
Gün olur görmeye giderim derdim.
Bir gün Silistre’de kıyında durdum.
Suyun bulanıktı, içten burkuldum.
Dostlar yok diye mi pek bulanıksın?
Sen de bizler gibi bağrı yanıksın.
Özlemiş gibisin sipahileri.
Heyhat ki mazi gelmiyor geri.
Hasret kaldı isen ezan sesine
Gelseydin tutunup at yelesine.
Dinle bak, kimseye söyleme sakın.
Geçtiğin yerlere başlattık akın.
Başın ağrıyorsa orda oluruz.
Sen bizle, biz senle huzur buluruz.
TUNA’nın kaynağına yolculuk
Kara ve Hava yolu ile Avrupa ülkelerine gidip geliriz. Tuna boylarından geçerken Tuna’nın sadece bir nehir olduğunu düşünmemeliyiz. Tuna’nın doğduğu Almanya’dan Karadeniz’e döküldüğü Ukrayna’ya Tuna’dan bir tarih ve kültürün de aktığını düşünmeliyiz. Biz önce Uçakla Tuna boylarını geçip Tuna’nın kaynağından kana kana su içtikten sonra Tuna boylarında Devr-i Âlem diyeceğiz. Tarihi, tarihin yaşanarak yazıldığı kültür coğrafyamızda araştırıp belgeselleştireceğiz.
Uçağımız Karadeniz semalarından geçtikten sonra Tuna Nehri’nin denize döküldüğü Romanya-Ukrayna hududundan Avrupa topraklarında uçmaya başlar. Kaptan pilot; Romanya, Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan ve Avusturya hava sahalarından geçtiğimizi söylerken Tuna da bize eşlik eder. Tuna Nehri’nin Almanya’nın Dunaueşingen şehrinden doğduğunu acaba kaç kişi bilir. Tarih bilincine sahip olanlar Tunaya sadece bir nehir olarak bakmaz. Tuna kültür ve medeniyet tarihimizin sınır çizgisidir.
Tarih şuurunu sahip olmak her şeye sahip olmaktır. Tarih ve kültür bilinci tarihe vefa ile olur. Vefasızlık ise unutmak ve unutulmaktır. Vefa insanı ve kültür adamı Adnan Büyüksoy’un vefa şiiri ile Tuna’nın kaynağı Almanya’da Devr-i Âlem diyoruz.
Vefa
Aranan meziyettir insanda vefa
Vefasızlık çektirir insana cefa
At’ta, it’te bulunsa olurdu sefa
Neredesin ey vefa görünmüyorsun.
Görünmek şöyle dursun, bilinmiyorsun.
Mutlaka bulunurdun aşkta, sevgide
İsmin anılırdı sena, övgüde.
Vefasızlık yeterdi şahsı yergide
Sırra kadem bastın görünmüyorsun.
Unutturuldun bize, bilinmiyorsun.
Adın Fatih’te bir semt, orada mısın?
Bardaktaki boza’da, şıra’da mısın?
Göçtün mü yoksa hala burada mısın?
Gelişin acep beyhude mi beklendi?
Dört harfinin sonuna T mi eklendi?
Tuna nehrine ve Tuna boylarına vefa borcunu ödemek Tunayi bilmek ve tanımakla olur. Tuna kimindir, nedendir ona beslenen bu sevgi? Türkülerde Osman Paşa’yla birlikte anılsa da; Tuna bizimdir ve gönüllerimizde hep öyle kalacaktır. Almanya´dan doğan ve denize dökülene kadar Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova ve Ukrayna olmak üzere toplam 10 ülkeden geçen bu nehir aynı zamanda 4 başkente de hayat verir, can verir. Tuna kıyıları misâl-i cennet, tazelenip akan suları âb-ı hayattır adeta. Tuna akarken bir tarih akıp gider önümüzden. Kültür ve medeniyet tarihine vefsız olan ve Tarihi bilmeyen Tuna’yı ne bilsin! Tuna denilince Viyana, Mohaç, Estergon, Kanije, Budin gelir aklımıza. Sultan Murad Han gelir, Kanuni Sultan Süleyman gelir. Osmanlı’nın asırlar süren adaleti gelir. Baba dağ’dan Silistryeye Tuna boylarındaki Allah dostu ve gönül sultanları Sarı Saltuklar ve Süleyman Hilmi Tunahan hazrretleri akla gelir. Koca Balkanlar’ın Deliorman, oradan da Eflak diyarına doğru uzanan cenahlarında Tuna, Osmanlı’nın kimi zaman destansı kimi zaman hüzünlü hikâyelerini anlatır durur.
Tuna’yı görür görmez bir hüzündür kaplayan yüreğimizi. Adına yanık türküler, marşlar bestelendiğinden midir, yoksa nice kalem oynatıldığından mıdır diyeceksiniz. Hepsi var, lakin en çok da yitirdiğimiz coğrafyaya karşı duyduğumuz hüzün… Bir yabancılaşma derdinden… Sadece Tuna değil, Nil’den Tuna’ya kadar uzanan tüm coğrafyadır yaramızı yeniden kanatan . Tuna’nın kaynağı Almanya’ya giderken ,Uçağın penceresinden Tunayı seyre dalıp şairin şu şiirini mırıldanır, kendimizi tarihin ihtişamlı geçmişine bırakır Tuna ile birlikte hayallere dalarız.
Misâl-i cennettir evvel baharı
Açılır kırmızı gülü Tuna’nın
Öter bülbülleri leyl-ü nehârı
Eser bâd-ı sabâ yeli Tuna’nın
Bizim yolumuz Tuna nehrinin kaynağına Alamanyaya. Tuna’nın, adeta Türk tarihini mırıldanan nazlı nazlı akışını, yaylar çizerek kıbleye doğru süzülüşünü seyrederek Almanya ya doğru yolumuza devam ediyoruz.
Tuna, Osmanlı’nın sınır çizgisidir adeta. Üzerine nice şiirler, marşlar yazılmış yalın kılıç at süren akıncı beylerinin mücadelelerine şahitlik etmiştir. Osmanlı’da akıncı beyleri Tuna Nehri üzerinden kaç kez geçip sefere çıkmışlarsa ona göre rütbe almışlardır. Tuna’dan sadece su akmaz; bir tarih, bir medeniyet akar. Tuna, bizim medeniyetimize, Karadeniz’e, İstanbul’a doğru akar.
Belgeseller bı çoğu bitisinde çıkış tarihi neden belli değil