2022 yılında Hereke ipek halısının tarihine ışık tutan belgeseli ile ödül kazanan yönetmen Uğur Tatar, bu kez “Gümüş Yıl” ismini verdiği kurmaca bir kısa film ile sinemaseverlerin karşısına çıkıyor.

Hereke halısının kadim tarihini anlatan belgesele özel ödül

Uğur Tatar, 2500 yıllık Pazırık Halısı'ndan Hereke İpek Halısı'na uzanan kadim el sanatımız halıcılığın tarihini ele aldığı  “Altay Dağları’ndan Hereke’ye: İPEK HALININ TARİHİ” isimli belgeseli ile ödül kazanmıştı.

2022 yılında 7. Türk Dünyası Belgesel Film Festivali’nin “Profesyonel Belgesel Yarışması” kategorisinde yarışan “Altay Dağları’ndan Hereke’ye: İPEK HALININ TARİHİ” belgeseli “Festival Düzenleme Kurulu Özel Ödülü” ile onurlandırılmıştı. 

2023 yılında ise bu belgesel, 2. Kocaeli Film Festivali'nin açılış filmlerinden biri olarak Gebze Kültür Merkezi'nde seyirciyle buluşmuştu. 

Belgeselden kurmacaya geçiş

Belgesel alanındaki çalışmalarından sonra Uğur Tatar, bu kez kurmaca bir filmin yönetmen koltuğuna oturuyor. “Gümüş Yıl” isimli kısa filmin yönetmenliğinin yanında senaryosunu da kaleme alan Uğur Tatar, bu filmde tahammül üzerine inşa ettiği evliliğinin son demlerini yaşayan yaşlı bir kadını anlatıyor.

“Gümüş Yıl” isminin eşlerin evliliklerinin yirmi beşinci yılı anlamına geldiğini belirten genç yönetmen, “Daha çok belgesel alanında üretim göstersem de kendimi sadece belgesel yönetmeni olarak görmüyorum. Ben insanlara hikâye anlatmayı seviyorum. Bu bazen unutulmuş gerçeklerin bir araya getirilmesiyle meydana gelebileceği gibi tamamen benim hayal dünyamın eseri de olabilir. Kendime tür kısıtlaması koymadığım gibi sanatın farklı alanlarında da üretim yapmaya çalışıyorum. Mesela yakın zamanda bir hikâye kitabım çıkacak.” şeklinde konuştu.

Çok çile çekmiş bir kadının sessiz çığlığı

Evliliği boyunca çok çile çekmiş, korkunç rüyalar uykularını esir almış, artık evdeki yabancı bir adama dönüşen kocasının varlığına hiçbir şekilde tahammülü kalmamış bir kadının iç dünyasını görselleştirmeye çalıştığını söyleyen yönetmen Uğur Tatar, “Gümüş Yıl” filminin nasıl ortaya çıktığını ise şu şekilde anlattı:

“Bu filmin senaryosunu yazmadan önce hayatının çoğunu ufak bir evde geçirmiş, çok sevdiği kızını kaybetmiş, ömrünün yarısını verdiği kocası tarafından her türlü şiddete maruz kalmış yaşlı ve hasta bir kadın hayal ettim. Çok çile çekmiş, hep susturulmuş, bastırılmış ve yok sayılmış bir insanın başkaldırısı! İşte merakımı cezbeden şey, tam olarak buydu. Böyle bir insanın başkaldırısı, gürültülü patırtılı olamazdı; olabildiğince sessiz sakin bir şekilde gerçekleşmeliydi. Bu yüzden senaryoyu yazarken yaşlı kadının başkaldırısını, onun karakterini ortaya çıkaracak şekilde tasarlamaya çalıştım. Kadının iç dünyasını daha anlaşılabilir kılmak adına, sözcüklerden ziyade sırtımı sadece imgelere yasladım ve yaşlı kadının sessiz dünyasını ortaya çıkarmaya gayret gösterdim. Rüya sahneleri dışında müziklerden arındırdığım filmde, sadece ortam sesine dayanan kısmi bir sessizlik olsun istedim. Böylece yalnızlığın, sessizliğin ve en önemlisi çaresizliğin hâkim olduğu bir yaşamı, anlaşılır kılmaya çalıştım.”