“Kendime güvensizliğimden dolayı yazdıklarıma önem vermezdim”
Söyleşide ilk olarak Can Yılmaz söz aldı. Yılmaz, “Her zaman söylediğim gibi; yaşadığım hayat aynı olduğu için, bu yaşa kadar yaşadıklarım aynı olduğu için söyleşilerde de aynı şeyleri söylüyorum. Uzun müddet kitap yazabileceğime inanmıyordum. Küçük yaşlarda hikayeler yazar ve roman yapmaya çalışırdım ama ne yazık ki bizim milletimize özgü olabilir, kendine güvensizlik ortamında yetişiyoruz. Kendime güvensizliğimden dolayı yazdıklarıma önem vermezdim. Benim için önemliydi ama başkası için önemli olacağını düşünmezdim. Ahmakça olduğunu düşünüp çoğunu imha ettim. Zaman geçtiğinde yazdıklarımın aslında çok kötü şeyler olmadığını bana başkaları söyledi. Bana kalsa yine sunmazdım. Tesadüf eseri bir gün yazdığım bir senaryoyu çok beğenip satın aldılar. ‘Kendime senelerce haksızık etmişim’ dedi. Kendi kendimi oto kontrol altına almak 20 seneme mal oldu. ‘Kim ne yapsın benim yazdıklarımı?’ diye düşünmekten 20 sene kaybettim. Hayatla ilgili gençlere verebileceğim en büyük düstur şu olabilir; yaptığınız iş ne olursa olsun bunu kendi kafanızda bitirmeyin. Bunu kim okuyacak demeyin. Girişi, gelişmesi, sonucu olan bir hikaye yazmışsınız. Karakterler oluşturmuşsunuz. Bunu insanlara sunmaktan çekinmeyin. Kendinizi küçümsemeyin, yaptığınız işi küçümsemeyin. Ben bu hünerimi 20 sene sonra ortaya çıkarabildim, siz de başka hünerlerinizi ertelemeyin. Hayatla ilgili en önemli kriter bence, ‘Benden bir halt olmaz’ dememek” ifadelerini kullandı.
“Kitap okumak yalnızlığı tercih etmektir”
Yılmaz’dan sonra söz alan usta oyuncu Zafer Algöz, “İlber Hoca Türkiye’nin en çok okuyan insanlarından biri. Bunu neden söylüyorum? Bir gün bir sohbet sırasında bir tespitte bulundu. ‘Biz Türklerin kodlarında okumak diye bir alışkanlık yoktur, biz muhabbeti severiz’ dedi. Bir yolculukta ‘Hemşehrim yolculuk nereye?’ diye başlar kırk yıllık tanışır gibi konuşursun. Türkiye’de bir insanın yılda kitap okumaya ayırdığı zaman 6 saattir. Bunun şöyle bir nedeni olduğunu düşünüyorum; eğitim sisteminin ezberciliğe dayalı olması ve test çözmeye yönlendirmesinin etkisi var. Ülkemizdeki talihsizliklerden biri de ülkemizdeki pek çok insan hayatı boyunca yapmak istemediği mesleği icra etmek durumunda kalmış. Eğitim sisteminin yeniden okumaya ve araştırmaya yönelik bir metoda dönmesi lazım. Ülkede okuma kültürünün artması buna bağlı. Nüfusumuzun da yüzde 60’ı genç ve bunları okumaya yönlendirmemiz lazım. Kitap okumak bir yalnızlıktır. Yani yalnızlığı tercih etmektir. İçimizden birisi kalkıp kitap okuduğunda hiçbirimiz ‘neden okuyorsun, gel sohbete katıl’ demeyiz. Ben de şöyle bir misyon edindim; meslek hayatım boyunca karşılaştığım pek çok insanla ilgili bilinmeyen şeyleri anlatıp sunmak istedim. Mesela öğrencilik dönemimde konservatuvardaki Sadık Dayı benim kahramanımdı. Çünkü en komik ve en tatlı olan oydu. Onu bütün insanlar tanısın istedim ve kitabımda anlattım. Bir cezaevi müdürünün yazdığı tiyatro oyununda mahkumları oynatması üzerine bir haber görmüştüm ve çok hoşuma gitmişti. Sedat Bey’di müdür, onun da bu fikri çok hoşuma gitmişti ve onu da kitabımda yazıp herkese tanıtmak istemiştim” dedi.
“Kitap basıldığından beri ben de ilk kez burada, İzmit’te göreceğim”
Yazarlık serüvenine de değinen Algöz, “Yıllar önce Candaş Tolga Işık, yazarlık yapma teklifinde bulundu. Ben de oyuncu olduğumu ve yazar olmadığımı söyledi. O da ‘Ayda bir, hayat tecrübelerini yazsan bile bizim için yeterli’ dedi. Sonra ben de yazmaya başladım. Zaman geçtikten sonra da Can Yılmaz, ‘Neden kitap yazmıyorsun’ dedi. Beni cesaretlendirdiği için teşekkür ederim. Böyle böyle üçüncü kitabımı çıkarmış oldum. Kitabım basıldığından beri ben de daha hiç görmedim. Bana şans getirmesi için ilk kez İzmit’te bu fuarda kitabın çıkmasını istedim” diye konuştu.
“Okuyan insandan zarar gelmez”
Son olarak okumakla ilgili de nasihatlerde bulunan Algöz, “Yazılı kitapların birçok türü var ama biz oyuncular için en uygun olan kitaplar romanlardır. Çünkü romanlarda yazarlar çok detay var. O detaylar size çok ipucu verir, nasıl çekeceğinizi anlatır. Bizim toplumumuzda en çok şundan şikayet edildiğini duydum, ‘Abi kitap okuyamıyorum canım sıkılıyor’. İnsan ömrünün yaşamının 3’te 1’i uyumakla, 3’te 1’i beklemekle, 3’te 1’i geri kalanlarla geçer. Okuyan insandan zarar gelmez, okumayan insandan zarar gelir. Çünkü okuyan insan tekamül eder, gelişir, Her şeyiyle de sizi bir gelişimin içine sokar. Yurtdışında metrolarda, hatta market kuyruklarında bile ellerinde kitap var. Çünkü hayatın 3’te 1’i beklemek dedik ya O beklemek denen vakitte neden boş boş bekleyeyim” dedi.