Yüzyılın felaketini olarak tanımlanan tüm Türkiye’yi ve büyüklüğü nedeniyle de dünyayı etkileyen deprem felaketi sadece depremi bölgede bire bir yaşayanları değil herkesi etkilediği ifade eden Psikiyatri Uzmanı Uzm. Dr. Ecem Çelik, “Ülke olarak bir yas süreci içerisindeyiz. Birbiri ardına gelen acı verici olaylara tanıklık ediyoruz. Bir yandan vefat eden, yaralanan, yakınlarını kaybeden, evsiz kalan insanlarımız için üzülürken; bir yandan da kendimiz ve yakınlarımız için endişeleniyoruz. Hatta birçoğumuz da bu endişemiz için kendimizi suçlu hissediyoruz. Bu doğal bir süreç çünkü beklenmedik anlarda karşılaştığımız afetlerden sonra hayatın belirsizliklerle dolu olduğu, her an başımıza can sıkıcı olayların gelebileceği gerçeği ile yüzleşiriz. Televizyonda, sosyal medyada tanıklık ettiğimiz görüntüler ile tetiklenen her an bir tehlike ile karşılaşabileceğimiz düşüncesi bir takım kaygı belirtileri yaşamamıza sebep olabilir” diyerek yaşanan kaygı bozuklukları ve anksiyete hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
İçinde bulunduğumuz bu tabloda depremi bire bir yaşamayan ve/veya yakınları, sevdikleri, arkadaşlarından kayıp vermeyen bireylerin bile kendini endişeli, gergin, kederli ve bunalmış; normalden daha sinirli ve karamsar hissedebileceğini belirten Medicana Çamlıca Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ecem Çelik “Yaşadığınız ya da tanık olduğunuz olaylarla ilgili görüntüler sık sık zihninize gelebilir. Bu anılara çarpıntı ve terleme gibi fiziksel belirtiler eşlik edebilir. Konsantre olmak veya karar vermekte zorlanabilirsiniz. Aşırı yemek yeme ve uyuma ya da uykuya dalmakta zorlanma ile iştah kaybı yaşayabilirsiniz. Çevrenizdeki kişilerle anlaşmazlıklar, çatışmalar yaşayabilir, sosyal aktivitelerinizden geri çekilip yalnız kalma ihtiyacı hissedebilirsiniz. Strese bağlı baş ağrısı, baş dönmesi, mide bulantısı, göğüs ağrısı gibi fiziksel belirtiler yaşayabilirsiniz. Her an deprem olabilir korkusu ile karanlık ortamlardan kaçınabilir, yalnız kalmamayı tercih edebilirsiniz. Bu bahsettiğimiz belirtilerin yaşanması yaygın bir durum olup büyük ölçüde zamanla azalarak kaybolur” dedi.
Kaygı ve anksiyete
Anksiyete bozukluklarının, ruh sağlığı bozuklukları arasında en yaygın olanı olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı, Uzm. Dr. Ecem Çelik “İnsanların yaklaşık yüzde 20'sini hayatlarının bir noktasında etkiler. Yaşadığımız afetin yanı sıra son yıllarda hepimizin kaygılı hissetmek için sebepleri oldu. Ancak bazen kaygı, strese verilen normal bir tepkiden daha fazlası olarak karşımıza çıkabiliyor. Ancak anksiyete bozukluğu olan kişiler için bu korku ve endişeler geçici değildir, ortada tehlike oluşturacak bir durum yokken bile kaygı yaşanır, bu kaygı uzun sürer ve kontrol edilmesi güç bir hal alır. Genellikle huzursuzluk, gerginlik, tedirginlik hissi, iç sıkıntısı, dikkati toplamada güçlük, uyku bozukluğu, gibi ruhsal belirtiler; baş ağrısı, baş dönmesi, uyuşma ve sersemlik hissi, kulaklarda uğuldama, çınlama, ağız kuruması, çarpıntı, nefes darlığı, midede şişkinlik, bulantı ve kusma, barsak hareketlerinde düzensizlik, sık idrara çıkma gibi çok çeşitli bedensel belirtiler; bayılacakmış gibi hissetme, kontrolü yitirme ya da ölüm korkusu gibi düşünceler eşlik eder. Normal anksiyete, organizmanın biyolojik bir korunma sistemi olup organizmayı tehdit eden bir olayın varlığında kaçma veya olay ile savaşmayı sağlamak üzere ortaya çıkar, tehlikeli durumlarda kendimizi korumamızı sağlayan davranışlarımızı başlatmamız için gerekli bir duygudur. Anksiyete bozukluğu olan kişiler kendilerini endişelendiren durumlardan veya deneyimlerden kaçınarak bu olumsuz tepkilerle baş etmeye çalışırlar. Kaçınma ilk zamanlarda kaygıyı azalttığı için yararlı gibi gözükse de, bir süre sonra kişinin özgürce yaşamasını, rahatça ilişki kurmasına ket vuran bir duruma dönüşür. Günün büyük bir bölümünde kendinizi kaygılı hissediyor ve bu kaygıyı kontrol etmekte zorlanıyorsanız, kaygınız sosyal olmanızı engelliyorsa, iş ya da okul hayatınızdaki başarınızda düşüşe sebep oluyorsa, kaygı yaşamamak adına kaçınmalarınız varsa yardım arayışına geçmenizin vakti gelmiştir” şeklinde konuştu.
Ne yapabiliriz
İçerisinden geçtiğimiz zorlu sürecin daha kolay atlatılması için yapılabilecekler hakkında önerilerde de bulunan Uzm. Dr. Ecem Çelik sözlerine şöyle devam etti: “Öncelikle yaşadığınız sürecin zor bir dönem olduğunu ve duygusal durumunuzdaki değişikliklerin normal olduğunu bilmek son derece önemlidir. Sizi önemseyen, sizi dinleyecek ve durumunuzla empati kuracak insanlardan destek isteyebilirsiniz. Sosyal destek, felaketten kurtulmanın önemli bir bileşenidir. Bu destek için aile ve arkadaşlar önemli birer kaynak olabilir. Hissettiğiniz duyguları, zihninizden geçen düşünceleri aileniz veya yakın arkadaşlarınızla konuşabilir ya da (paylaşım tepkilerinizde ve duygularınızda yalnız olmadığınızı fark etmenize yardımcı olur) kağıda dökebilirsiniz. Günlük rutin aktivitelerinizin (yemek yeme, uyuma, egzersiz gibi) düzenli olmasına özen göstermek, size iyi geleceğini düşündüğünüz yeni rutinler oluşturmak, mümkün olduğunca sosyal etkinliklerinize devam etmek zihninizin kaygıdan uzaklaşmasına yardımcı olacaktır. Bu süreçte önemli yaşam kararları vermekten kaçınmanızı da hatırlatmak isterim. Kariyer veya iş değiştirmek ve diğer önemli kararlar kendi başlarına oldukça stres oluşturan durumlardır ve bir felaketten kurtulurken üstesinden gelmeyi daha da zorlaştırabilir” dedi.
Peki, ne zaman profesyonel yardım almalısınız
Uzm. Dr. Ecem Çelik, profesyonel destek almak aşaması ile ilgili olarak da “Kendinizi sürekli sıkıntılı, endişeli, üzgün veya umutsuz, karamsar hissederken buluyorsanız; günlük sorumluluklarınızı ve faaliyetlerinizi zar zor yerine getirebildiğinizi düşünüyorsanız, geçirdiğiniz sürece karşı inançsızlık, stres, endişe ve keder gibi duygusal tepkilerinizle baş etmenizi kolaylaştırmak için ruhsal sağlık çalışanlarından yardım almanızı öneririm. Diğer yandan anksiyete bozukluğunun belirtilerini azalmak için hastanın özelliklerine ve hastalığın şiddetine göre psikoterapiden ya da psikoterapi ile birlikte ilaçlardan faydalanıyoruz. Psikoterapi hastaların kaygıları belirlemek ve kaygıyla başa çıkmak için somut beceri ve teknikler geliştirmek üzere birlikte çalıştığımız ortak bir süreçtir. Terapi ile hastalar, düşüncelerinin kaygı belirtilerine nasıl katkıda bulunduğunu anlamayı ve bu düşünce kalıplarını değiştirmeyi öğrenerek, kaygı semptomlarının şiddet ve sıklığını azaltabilirler” önerilerinde bulundu.
İHA